Kentsel planlama, yapı üretimi ve denetimi piyasa koşullarında alınır-satılır bir meta haline dönüştürülmüş, kamusal denetim yok edilmiş, meslek örgütleri de sistemin dışına itilerek toplum, afet riskleri ile karşı karşıya bırakılmıştır.
“Bir afetin sonrası” olarak başlık atmak isterdim ama sonuç felakete dönüşen bir afet oldu.
Depremin üzerinden 22 gün geçti. Bu süre, depremin öncesi, sırası ve sonrasında yapıların/halkın/kurumların nasıl tepki verdiğini incelemek için yeterli bir zaman.
YAPILAR
Bu incelemeye 99 depreminde göçen/ağır hasar alan yapıların göçme/hasar alma nedenlerini yazarak başlayalım:
- Zemin ve bodrum katlarında kesilmiş taşıyıcı kolon ve kirişler
- Kaçak katlar
- Yetersiz kesit boyutları
- Kısa kolonlar ve kirişler
- Kolonun ve kirişin çürümesi
- Kolon-kiriş bileşme bölgelerindeki sorunlar
- Su yalıtımı yapılmayan kolon ve kirişler
- Malzeme eksikliği/uygunsuzluğu
- Güçlü kolon, zayıf kiriş prensibinin uygulanmaması
- Yetersiz taşıyıcı eleman dayanımı
- Yumuşak kat
- Kısa kolon
Genel anlamda yapılan yanlışlar ise şunlardı:
- Alüvyon tabana çürük temel
- Binaların sismik standartlara göre maksimum sismik yoğunluk varsayılarak inşa edilmemesi
- Taşıyıcı kolon ve kirişte, yetersiz ve kötü kalite malzeme kullanılması
- İnşaat işçisi eğitimsizliği
- Müteahhit eğitimsizliği
- Şantiye şefinin ruhsatta göstermelik olması ve şantiyede bulunmaması
- Projeyi imzalayan “imzacı” olarak tabir edilen mimar ve mühendisler
- Riskli bölgelerde depreme dayanıklı proje hazırlama ve projeyi inceleme tecrübe yetersizliği
- Şantiye denetimsizliği
- Yapı denetimiyle zayıf binaların belirlenmemesi ve depreme dayanıklı hâle getirilmemesi
- Güven değil, rant esaslı bina yapılması.
Daha teknik ve detaylı bilgi almak isteyenler 24 yıldır yazılan ve yayınlanan sayısız makaleye ve raporlara bakabilirler.
6 Şubat’ta gerçekleşen Gaziantep-Kahramanmaraş depremleri sonucu göçen/hasar alan yapılarda hataların neler olduğuna gelince, yukarıda sayılan nedenlerin her birini tekrar yazmaya gerek olmadığını söylemek yeterli olacaktır.
“99 depremi milat oldu” diye kendimizi kandırdık. 24 yıl sonra geldiğimiz nokta 24 yıl öncesinden daha vahim bir yer oldu.
99 depreminden 24 yıl sonra yaşanan depremde yapılar 24yıl önceki nedenlerle göçtü/hasar aldı.
Hiç kimsenin bu yıkımın ve felaketin nedeni olarak “beklenmiyordu, iki ayrı deprem peş peşe oldu, asrın felaketi” gibi geçersiz, akıl ve ilim dışı nedenlere yönelmesini önermem.
Bu büyüklükte, bu bölgede depremler bekleniyordu. AFAD, bölgede bulunan illerin valilikleri, üniversiteler bu durumla ilgili defalarca raporlar yazdı, uyarılarda bulundu. Aynı 99 depremi öncesi uyarılarda bulunulduğu gibi.
- Yılda ortalama 25.000 adet deprem çözümü yapılan, aktivitesi kanıtlanmış ülkemizin deprem gerçeği göz ardı edilmeye devam ediliyor, vurdumduymazlık süregeliyor.
- 2011 yılından beri toplanmayan Deprem Danışma Kurulu deprem konusunda halkı bilgilendirme çalışmalara yön vermek için hiçbir çalışma yürütmüyor.
- Ulusal Deprem Stratejisi "UDSEP" çalışmalarının son yıllarda ne aşamada olduğunu bilen yok.
- Ulusal Deprem Araştırma Programı "UDAP" kapsamında tüm yerbilimleri camiasını yakından ilgilendiren yapı üretimi ile mühendislik proje ve hizmetlerinin gerçekleştirilmesi için de önemli kaynak teşkil eden paleosismoloji çalışmalarının desteklenmesi durdurulmuş durumda. Nedenini bilen yok.
- 2011 yılında Van depreminden sonra büyük bir şaşaa ile çıkarılan ve ülkemiz deprem sorunu çözeceği belirtilen "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun", kentsel rantın yönetilmesi ve dönüştürülmesinin aracı hâline getirilmiş durumda, yüksek riskli alanlar için hiçbir çalışma yapılmıyor.
- TBMM görüşülmekte olan torba kanun tasarısı içinde "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunda" yapılan düzenleme ile Güneydoğuda yakılan-yıkılan kentlere ilişkin çalışmaların da afet riski kapsamına alınacağı görülüyor. Afet riski ile terör eş anlamlı hâle getiriliyor.
- Kentsel planlama, yapı üretimi ve denetimi piyasa koşullarında alınır-satılır bir meta haline dönüştürülmüş, kamusal denetim yok edilmiş, meslek örgütleri de sistemin dışına itilerek toplum, afet riskleri ile karşı karşıya bırakılmıştır.
- Birçok kurum ve kuruluşu ilgilendiren, çok aktörlü ve çok disiplinli afet yönetim sistemi içerisinde; merkezi ve yerel yönetim, meslek örgütleri, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve toplumun tüm kesimleri arasında, sistemin her aşamasındaki (zarar azaltma, önceden hazırlık, müdahale ve iyileştirme) görev, yetki ve sorumluluklar arasında akılcı dengeler, rol ve görev dağılımları oluşturulamamış, sürdürülebilir, etkili ve verimli bir yönetim yapısı geliştirilememiştir.
Yukarda belirtilen 8 madde son depremler sonrasında değil, bundan 6 yıl önce yazılmış maddelerdir.
“99 depremi milat oldu” diye kendimizi kandırdık. 24 yıl sonra geldiğimiz nokta 24 yıl öncesinden daha vahim bir yer oldu.
Yapıların, halkın ve kurumların tepkisini ve durumunu incelemeye devam edeceğiz.