Toplumu bölmüş, medyayı ve devleti tahakküm altına almış, kendisine zihinsel ve faydacı tabanlar yaratmış otoriter iktidarları demokrasi içinde değiştirmek olağan dışı bir olay. Çoğu demokrasi bu tür siyasetler karşısında çöküyor. Bir yalan iktidarını yenmek hesapsız kitapsız olmaz. Ama her şeyden önce de yürek işi. Hedef ve strateji kurarken siyasetin bilimini hiç unutmamak, hesapsız rakamsız adım atmamak gerekiyor. Ama bu tür iktidarlar son kertede, sadece aklın değil yüreklerin, yaratıcılığın ve umudun devreye girmesiyle değişebiliyor. Yani olağanüstü bir siyaset gerektiriyor. BİLİM VE SİYASET Bu saptamayı bilim de doğruluyor. Çünkü veriler şunu gösteriyor. Bu tür zaman içinde yerleşmiş, kutuplaşmış siyasete dayanan ve toplumu bölmüş, medyayı ve devleti tahakküm altına almış, kendisine zihinsel ve faydacı tabanlar yaratmış otoriter iktidarları demokrasi içinde değiştirmek olağan dışı bir olay. Çoğu demokrasi bu tür siyasetler karşısında çöküyor ve kolay kolay da toparlanamıyor. Ve bilimsel metot olağan dışı gelişmelere yol göstermekte zorlanır. En iyi “olağan” olayların açıklamasını yapar. Bu özellikle deneyimsel ve istatistiksel bilimler için geçerlidir. O yüzden belki de en zor, en yetenek isteyen bilimsel metotlar da olağan dışı gelişmeleri açıklayanlardır. Örneğin sosyal bilimlerde daha zor olan toplumların normal işleyişini değil devrimleri açıklamaktır. Seçmenlerin olağan davranışlarını değil oy kaymalarını, otoriter rejimlerin normal işleyişini değil nasıl değiştiklerini açıklamaktır. Çünkü sıradışı olaylarda hep duygu, umut, özgür irade ve yeni olan devreye girer. Yani sadece geçmişe değil henüz olmamışlara ama olabileceklere, geleceğe bakarak açıklamak gerekir. Yani daha iyi bir geleceği, muhalefet nasıl bir siyasetle ve siyaset bilimiyle umut olabilir sorusunu. MUHALEFET NASIL BİR SİYASETLE UMUT OLUR? - Aslında sadece Türkiye’nin değil insanlığın belki en kadim sorunlarından biri geçmişle yüzleşememek. Yani geçmişi tarih olarak okuyamamak. Kadim zaaf geçmişte gerçekleşen olaylara bugünün ve geleceğin korkuları ve iktidar hesapları üzerinden bakmak. Oysa tam tersine geçmişe bakarken, korkularımızı değil bugüne ve geleceğe dair umutlarımızı mercek yapabilsek çok daha iyi olur. Ama kolay değil. Geçmişe tarih olarak nesnel bakmak özgürleştirir ve özneleştirir. Korkular üzerinden bakmak ise köleleştiriyor. Gezi protestoları, toplumun yarısına bugünün iktidar hesapları üzerinden pazarlanan ve şeytanlaştırılan, bu düşmanlaştırmaya destek olsun diye de bir avuç değerli insanımızın günah keçisi yapıldığı son tarihsel olay. İktidar gücüyle, milyonların katılımıyla gerçekleşen bir toplumsal olay gene milyonların gözünde “suç” ilan edilebiliyor. Yani kalıcı olarak olmasa da en azından bugün için yalanla sıvanabiliyor. Bu örnek, herkese geçmişle ilgili başka olayların da bu şekilde çarpıtılabilmiş olduğunu düşündürmeli. Ama düşündürmüyor. En azından kendiliğinden düşündürmüyor. Peki böyle gerçek bir tarih anlayışıyla seçmenlerin önüne çıkan bir muhalefet bu iktidarı yenebilir mi? Yenecek seçmen desteğini alabilir mi? - Hem Türk hem Kürt vatandaşlarımızın, ama daha çok da Türklerin tarihe sadece tarih olarak bakamadığı en önemli konulardan biri de hiç kuşkusuz Kürt meselesi. Peki Kürt meselesine geleceğe dönük nesnel bir okumayla yaklaşan bir muhalefet hem Kürtlerden hem Türklerden bu iktidarı değiştirecek oy alabiir mi? - Tarihe tarih olarak bakmak aslında (büyük harfle Batı’lılaşmanın değil) batılılaşmanın bir parçası. Yani cumhuriyetimizin çağdaşlaşma adını verdiği en önemli hedeflerinden biri. Bu anlamda batı’yı bir coğrafya ve kültür (yani Batı) değil bir fikir ve ülkü olarak ele almak gerekiyor. Ve gene bu anlamda bugün Batı ülkeleri de batılılaşmadan uzaklaşma tehlikesi yaşıyor. Rusya’da iktidar tahakkümündeki medyanın sunduğu Ukrayna haberlerine inanan milyonların yanı sıra Fransa’da Le Pen’e, Macaristan’da Orban’a oy veren milyonlar da bilerek veya bilmeyerek batıya karşı oy veriyor. Zaten Batı toplumları geçmişte de özellikle dış siyasetlerinde ve kendi toplumlarındaki “ötekilere” karşı batılı olmakta zorlanmış. Bu bir tarihsel olgu. Boşuna dememiş şair “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.” Peki bugün Batı’ya ve batıya bizim batılılaşma idealimiz üzerinden yaklaşan bir muhalefet bu iktidarı yenecek çoğunluğa erişebilir mi? Böyle bir siyaset başarılı olabilir mi? - Ya din ve laiklik? Hem inandığımız dinlerin tarihine hem de laiklik tarihimize tarih olarak ve yüzümüzü geleceğe dönerek bakmamız mümkün mü? Dine ve lakliğe böyle yaklaşan bir muhalefet bu iktidarı değiştirebilir mi? - Daldan dala atlıyorum gibi olacak ama aslında hiç de öyle değil: gelelim ekonomiye. Bugün Türkiye’de sadece ekonomik buhranın değil ekonomik düzenin, doğanın ve emeğin sömürülmesinin geldiği nokta hiç de palyatif, geçmişte de uygulanmış politikalarla çözülebilecek bir durum değil. Eşitsizlik, sosyal adaletsizlik çok ciddi düzeylere ulaşmış durumda. Ama insanlar arasında eşitsizlik bir ayndan da ezenin de ezilenin de hep beraber doğayı, çevreyi ve emeği sömürmesine de dayanıyor. Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar diyen ülke, Batı’nn en tehlikeli atıklarının çöplüğü olmakta. Peki enflasyonu indirmenin ötesinde bu yapısal sorunları çözmeye yönelik sosyal adalet, liyakat, emek ve çevre dostu bir programla muhalefet iktidarı değiştirebilir mi? Partiler arası uzlaşma kurabilir mi? Sermayeden destek alabilir mi? Kanal Istanbul’a kızan ama tarlasına apartman dikmekten, sit alanında yazlık, kolay yoldan uzmanlık veya profesörlük düşlemekten de vaz geçemeyen sınıflardan yeterli oy alabilir mi? - Gelelim dış politikaya. İktidar uzatma uğruna para için Kaşıkçı davasını Suudi Arabistan’a teslim edip umre soslu dış politikada tam dönüş siyasetinden çoğunluk, en azından haber alma hürriyetini kullanabilen çoğunluk elbette utanç duyuyordur. Peki muhalefet Batı ile batı arasında ayrım yapan bir dış politika vizyonu sunarak bu iktidarı değiştirebilir mi? Kendini sadece Batı’daki değil Rusya ve Ortadoğu’daki batıya da yakın hisseden, hamaset ve savaşı değil en başta ülkemizdeki ve komşularımızdaki Kürtler olmak üzere herkesle barışı ön plana çıkaran bir dış politika vizyonuyla yeterli destek bulup yarınlarımızı kurtarabilir mi? Olağanüstü Siyasetin Aritmetiği Olmaz Bu soruların hiç birine istatistiksel anlamda “evet” diyebilmek kolay değil. Yalana dayalı otoriter iktidarı değiştirebilmek için: Bu sorulara “evet”leri olmasa da “evet umutlarını” canlandıracak bir söylem ve siyaset gerekiyor. Ortak Cumhurbaşkanı adayı kriterlerine ekleyin: Olağanüstü bir siyaseti devreye sokabilecek bir anlatıyı kuran, böyle bir vizyon, yürek ve tevazuya sahip olduğunu gösteren bir isim ve kadro.