Trajediyi anlatıp paylaşmanın gerçek amacı; seyircide korku ve acıma duyguları uyandırarak, seyirciyi bu duygulardan arındırmaktır. Sanırım şunu da ekleyebiliriz “ve arınmaktır…” Paylaşılacak acıların ve kötülüklerin gittikçe azalacağı, arındırılmış bir toplum ve gelecek umuduyla… Geçmiş olsun! Ne çok kullanıyorum bu sözü. Her gün her hastaya en az 1 kez söylüyorum. Geçmiş olsun… O kadar alışıyoruz ki her yanımızdan gidene geçmiş olsun eklemeye, kargo getiren kuryeye de eve gelen misafire de diyorum bazen yanlışlıkla. Bu durumlarda gülüşüyoruz, “dil alışkanlığı, pardon” … Düşünüyorum da sonra kontrole gelen hastalara “İyileştin mi?” deriz, “Geçti mi?” demeyiz.  Farkında olmadan yaparız bu tercih değişikliğini. Belki de bir kere uğrayan acı geçmiyordur tamamen.  İyileşir ama geçmez. Ya izini bırakarak ya gölgesini düşürerek ruhuna, öyle gider. Geçip gitmez… Bazen yaşanan acıların kök salıp yerleşmesini önleyemesek de budayıp şekil değiştirmesini ve onunla gölgelerimizi yan yana düşürerek yaşamayı öğrenmemiz gerekir. Bazen devreye bilim girer “yas süreci” der. Yaşanarak atlatılması gereken bir süreç, “her tür kayıpta oluşabilir, normal” der. Peki yas sürecinin normal-anormalini belirlemek kolay mıdır? Katiyen değil! Çünkü acı sayısı kadar yas çeşidi var yeryüzünde. Kişi sayısı değil, acı sayısı kadar… Her bir acının kendine özel yası var, yas süreci var. Acıyla, yasla baş etme meselesi bu sabah annesi Nehir’i muayeneye getirmese aklıma gelmezdi herhalde. Nehir, mavi gözlü, sarı bukleli, reklam afişlerinden fırlamış gibi, güzeller güzeli 2 yaşında bir çocuk. Ateşi varmış, tüm gece öksürmüş. Nehir her geldiğinde aynı diyalog geçer annesiyle aramızda: “Annesi bu güzeller güzelinin yüzünü yıkasak mı?”, “Annesi, üstü çok kirlenmiş kuzucuğun bak, değiştirsek mi?” Geçiştirir bir bahaneyle. Ama katiyen ilgisiz ya da bilgisiz bir anne değildir. Dikkat ediyorum diğer kızı, 10 yaşında, ışıldıyor üstü başı. Ama Nehir her zaman bakımsız ve kirli oluyor. İçimden her seferinde “annesi neden bu çocuğu temizlemiyor” derdim. Bu sabah da alnında siyah is gibi bir leke, o sarı buklelerinin içinde yaprak parçacıkları, kirli pijamasıyla Nehir’i annesinin kucağında görünce dayanamadım, tekrar sordum: “Annesi, neden sen ve diğer çocuğun gayet özenli ve temizken Nehir hep böyle oluyor?” “Hocam sen bana içten içe kızıyorsun bunun için biliyorum. Biliyorum ama sen bilmiyorsun ki benim derdimi!  Anlatsam mı, anlatsam anlar mısın onu da bilmiyorum ki! Ama madem tekrar sordun anlatayım sana” diye cevap verdiğinde asla aklıma gelemezdi anlatacakları.
Çözüm için bir yerden başlamak lazımdı, minik bir adım da olsa, yol haritası çizmek için asla geç değildi. Bunca zaman sonra bunu anlatması, paylaşması tam da gerekli o adımdı bence.
Ama yerime oturup dinledim. “Bunun ablası, Nehir’im öldü 5 yıl önce bir bayram günü, sonra bu doğunca adı yaşasın diye bunun da adını Nehir koyduk. Koyduk koymasına ya, bu kadar da aynısı olacağını da beklemiyorduk! Yalnız kaşı gözü değil, gülüşü ağlayışı bile aynı… Nehirim ölmeden önce 2 ay yoğun bakımda yattı. Kapının önünde, kaldırımda oynarken araba çarpmıştı kızıma, banyodan çıkarıp bayramlıklarını giydireli daha 10 dakika olmamıştı. Elinde hâlâ bayram şekerleri vardı hocam, yiyememişti. Yoğun bakımda o masmavi gözleri hep kapalıydı Nehir’imin, sarı buklelerini ameliyata almadan önce tıraş etmişlerdi. O güzel yüzünde dikişler izler vardı, hepsini gördüm. 2 ay boyunca sildim öptüm yüzünü.  İyileşeceksin kuzum saçlarına tokalar takacağım, yine giyeceksin çilekli elbiselerini, dantelli çoraplarını dedim durdum. Ne yüzü iyileşti ne de eve geldi. Nehir’imi kaybettik. Şimdi Nehir’in yüzünü her yıkadığımda, her giydirdiğimde o yoğun bakım yatağı geliyor gözümün önüne, çok güzel giydirir, süsler de tertemiz yaparsam o da elimden gider diye korkuyorum, yanlış tamam ama ne yapayım hocam çok korkuyorum, yapamıyorum.”  Sözlerin anlamsız olduğu anlardandı. Baş edilememiş sindirilememiş acılar, çözüm olacağı sanılan yeni hüzünlerle karışıp birleşmişti ve karşımda duruyordu.  Çözüm için bir yerden başlamak lazımdı, minik bir adım da olsa, yol haritası çizmek için asla geç değildi. Bunca zaman sonra bunu anlatması, paylaşması tam da gerekli o adımdı bence. Bazen acılarla baş etmenin, acıdan kötülüklerden arınmanın tek yolu onları görünür kılmaktır, sunmaktır, paylaşmaktır. İlk kez Aristoteles Poetika’da “Katharsis” der yani “arındırma” ve şöyle tanımlar: Trajediyi anlatıp paylaşmanın gerçek amacı; seyircide korku ve acıma duyguları uyandırarak, seyirciyi bu duygulardan arındırmaktır. Sanırım şunu da ekleyebiliriz “ve arınmaktır…” Paylaşılacak acıların ve kötülüklerin gittikçe azalacağı, arındırılmış bir toplum ve gelecek umuduyla…