Doç. Dr. Gün, hekimlerin şiddete maruz kalmamak için bazen mecburen antibiyotik yazdıklarını belirterek, günümüzde her hastalığın bir sosyo-ekonomik temeli bulunduğuna dikkati çekti. “Gelir düştükçe daha çok hastalanıyoruz” diyen Doç. Dr. Taylan Gün, günümüz dünyasında neoliberal politikaların etkilediği en önemli sektörlerden birinin de sağlık sektörü olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Gün’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle: -Antibiyotiklerin reçeteye bağlanması doğru bir uygulama mı? Evet, yapılması gereken geç kalınmış bir adımdı aslında. Bu tür ilaçlara reçete olmaksızın ulaşmak halk sağlığı açısından pek doğru değildi. Bunu bir şekilde engelledi bakanlık ve ciddi de uygulanıyor. Bu durumda tabii hekime şiddet problemlerinden de burada bahsetmek lazım. Bu süreçlerde birçok hekim bazen defansif davranmak zorunda kalabiliyor. Şiddet görmek mi veya biriyle tartışmaya girmek mi antibiyotik yazmak mı ikileminde kalabiliyor hekimlerimiz. Bu yönden de bazen antibiyotik yazmayı tercih ediyorlar. -Antibiyotik için doktorlara baskı mı yapılıyor? Orada iki seçeneğiniz var doğal olarak, ya karşınızdaki kişiyle ciddi bir diyaloğa gireceksiniz veya “aman” deyip reçete yazacaksınız. Hekimlerimiz doğal olarak ikincisi seçeneği tercih edebiliyorlar. Çünkü arkasından ne geleceğini pek kestiremiyoruz çoğu zaman. -Anti depresan kullanımında büyük artış olduğu, psikolog ve psikiyatrların önlerinde kuyruk bulunduğu yönünde haberler var. Böyle bir şey var mı? Ruh sağlığımızı yitiriyor muyuz? Ruh sağlığı tabii özel bir alan. Bizim gözlemlediğimiz; benim yönetici ve hekim olarak gözlemlediğim, insan sağlığının aynı zamanda ekonomik bir temele dayanması. Buradaki bir gerileme (ekonomi) ruh sağlığının bozulmasına, anti depresan kullanımının patlamasına yol açabiliyor. Hepsi bu sürecin bir getirisi. Çünkü, insanlar genel olarak suçu kendine yüklemeye yöneliyor. Aslında bu sistemin bir getirisi. Buna performans öznesi deniyor. Ahmet yaptı da ben niye yamadım? Gibi… Bu performans bozukluğunu insanlar kendisine yansıtıyor. Yansıtma sonucunda ruhsal bozukluklar, yılgınlık, kişisel problemler, çevresiyle olan ilişkiler bozuluyor. Temel olarak bu durum, ekonomik sistemin dünyayı getirdiği nokta. Aslında bu bozulma da ekonomik sistemi destekliyor. Neden? Performans artışı beklentisi, kişinin kendine yönelmesi, yılgınlığa gitmesi bu sistemin motoru haline geliyor. Daha fazla çalışmak, daha fazla performans göstermenin daha iyi olduğu ortaya çıkıyor. Bu ruhsal hastalıkları da aslında bir de bu açıdan görmek lazım. HER HASTALIĞIN SOSYO-EKONOMİK TEMELİ VARDIR Her hastalığın da sosyo-ekonomik temeli vardır. Mutlaka vardır. Kulak hastalığından tutun da kansere kadar mutlaka bir sosyo- ekonomik alt yapı vardır. Yüzdelikten bahsediyorum tabii. Yüzde 100 bundan dolayıdır demiyoruz ama bizim kitaplarımızda her zaman bir paragrafta yazar, “sosyo ekonomik durum önemlidir” diye. Ruhsal hastalıklara aslında buradan bakmak lazım. Gelir düştükçe daha çok hastalanıyoruz. SAĞLIK BİR META HALİNE GELDİ Hekime ulaşabilirliğiniz, ilaca ulaşabilirliğiniz, iyi hizmete ulaşabilirliğiniz bunların hepsi ekonomik alt yapıyla ilgili durumlar. Bir piyasa ortamı var sonuçta. İnsanlar bu piyasa ortamında sağlığın da alınabilir satılabilir bir meta haline geldiğini görüyorlar. -Türkiye sağlık turizminin neresinde bugün? Türkiye’ye yoğun bir şekilde gelişler var sağlık için. Bizim hastanemize de yoğun şekilde yabancı hasta kabul ediyoruz. Sağlık turizmi tabii Türkiye için yeni bir kavram. Aslında son on yılda çok ciddi oranda bir artış gösterdi. Bu hem estetik- kozmetik işlemlerde hem onkolojik. Daha detaylı, daha ciddi konularda da Türkiye atılım sağladı gerçekten. -Daha yetkin olduğumuz için mi ekonomik koşullar nedeniyle mi? Aslında Sayın Sağlık Bakanımız mecliste bir konuşma yaptı geçenlerde. “Türk hekimlerini yurtdışında insanlar bekliyorlar, gözlüyorlar, alıcı gözle bakıyorlar…” Gerçekten öyle. Türk hekimleri bir çok ülkeden başta Avrupa ve Ortadoğu olmak üzere çok daha yetkin. Özellikle bir önceki jenerasyondan bahsedebilirim. Türk hekimleri gerçekten yetkin insanlar ve bu yurtdışında tabii ki karşılık buluyor ve insanlar buraya tedavi olmak için geliyor. Avrupa’dan Ortadoğu’dan ve kuzey ülkelerinden, Rusya, Ukrayna’dan ciddi bir talep var ülkemize. Tabii ki ekonomik şartlar da etkili. Kurun bu şekilde değişimi ve ülkemizdeki TL’nin değer kaybıyla birlikte bu akış biraz daha artacaktır diye düşünüyoruz. -Hastane dizileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu da bir pazar aslında. Sağlığın biraz önce bahsettiğim alınabilen satılabilen bir meta haline geldiği günümüzde diziler de bunun bir parçası. Çoğu içeriğinde çok ciddi saçmalıklar, yanlış öneriler, yanlış davranış modelleri, bir hastanede olmayan gerçekliği sorgulanabilir bir dolu unsur var. Ben açıkçası onlara kanıp, onlara bakarak hastane yaşamıyla ilgili bir düşünce oluşturmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu da dediğim gibi bir piyasa. NEOLİBERAL POLİTİKALAR SAĞLIĞI ETKİLİYOR -Türkiye’de AK Parti döneminde özel hastane sektöründe patlama yaşandı ama doktorlarımız yurtdışına gidiyor. Bunun nedeni nedir? Hekimlerimizin yurtdışına gidiş hikayesine bakmamız lazım. Bugünlerde bakılan yer yanlış bence. Bizim temelde bir problemimiz var. Yurtdışına gidildiğinde tabii ki çevresel şartlar daha iyi olabilir ama ekonominin temel prensipleri aynı. İngiltere’de de aynı işliyor Almanya, Amerika’da da aynı işliyor Kanada’da da aynı işliyor. Yani bakılan yer son derece yanlış. Genç hekimler açısından söylüyorum bunu. Günümüzün dünyasında neoliberal politikaların etkilediği en önemli sektörlerden biri de sağlık sektörü. Neden? Çünkü, sağlık sektörü de alınıp satılabilir. Bu politikalar tüm dünyada uygulanıyor aslında. Genel olarak söylüyorum; aslında hekimlere özel bir durum bu. Hekimliğin mesleki beklentileri, hekimlerin ekonomik beklentileri, bunun gidişatı, geleceğe yönelik kaygıları… Aslında söylemek istediğim; bu sistem Amerika’da da değişmeyecek değişmiyor Kanada’da da değişmiyor. Avrupa’da hiç değişmiyor. Avrupa’daki hekimlik pratiğinin şu anda Türkiye’dekinden bir farkı yok açıkçası. Hekimliğin icrası ile ilgili genel olarak herhangi bir yurtdışı ülkede bir farklılık bulabileceklerini kesinlikle düşünmüyorum. Zaten bulamıyorlar. Çünkü temelde yatan problem; hekimlik mesleğinin dünyadaki yeri ile ilgili. Artık hekimlik teknisyenlik aşamasına doğru iniyor. Bütün dünyada maalesef böyle bir süreç var. -Teknolojik gelişmeyle mi ilgili? Teknolojik gelişme de var ama insanların tercihi… Neden? Çok zor, çok uzun ve sonuçları açısından getirisi daha az. Mesleği icra ederken başınıza gelebilecek riskler açısından da diğer mesleklere göre daha fazla risk taşıyan bir iş haline geldi. Dolayısıyla mesleğin icrası açısından bunu Amerika’da yapmak veya Türkiye’de yapmak pek fark göstermeyecektir hekimlerimiz açısından. Temel problem; aslında dünyanın gittiği noktada. Her meslek grubunda bu az veya çok hissediliyor ama hekimler bunu daha çok hissediyor. Çünkü, hekimlik mesleği geçmişten itibaren toplumda belli bir seviye üstüne çıkmanın yoluydu insanlar için çocuklar için. Bir ilçede hekim olduğunuzda o ilçenin yönetici sınıfı içerisinde yer alıyordunuz. Kaymakamın, jandarma komutanının yanında ilçe tabibi de yer alıyordu ama şimdi bu dengeler hekimlik aleyhine değişmeye başladı. Çünkü, hem sayısal, hem niteliksel, hem niceliksel değişime uğruyor meslek. Ama bu değişim herhangi birinin suçu değil. Biriyle ilgili bir problemden kaynaklanmıyor. Dünyadaki şu anda kurulu olan sistemden yani neoliberal sistemden kaynaklanan bir süreç bu. Bundan kaçarak, başka bir ülkeye giderek kurtulamazsın. Temel problem, biz olmaktan kaynaklanıyor. Bu düzene, bu duruma karşı insanların birlik olması, hekimlerin de buna karşı durmaları gerekiyor ama işte tabii o zor olanı.