ü
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay
Hukuku ideoloji savaşlarına indirdiğiniz gün indoktrinasyon başlamış demektir. O zaman sizin terörist dediğinize başkası özgürlük savaşçısı veya sizin özgürlük savaşçısı dediğinize başkaları terörist demeye başlar: Fidel Castro, Che Guevera, Yasser Arafat, Mahatma Gandhi, Martin Luther King ve daha niceleri.
Çok net bir şekilde 2010 yılından beri gözlemini yaptığım ve pratik alanda ilk elden yaşamış olduğum acı tecrübelerden yola çıkarak bir akademisyen hukukçu olarak şunu ifade etmek zorundayım: Fransız Bonoportist jakoben hukuk anlayışının doğrudan kopyası ve yansıması olan idare hukuku acilen reforma tabi tutulmak zorundadır. Aksi halde bu ülkenin vatan evlatları bürokratik hantal yapının dişleri arasında ezilmeye devam edecektir. Bu alanda ilk yapılması gerekenler: İdare hukukunda idarenin vatandaştan üstün olduğu anlayışı hem uygulamada hem de mevzuatta kaldırılmalıdır. İdare mahkemeleri; aile, tapu ve kadastro, iş mahkemeleri gibi birer uzmanlık mahkemesi olarak adli yargının altında görev ifa etmelidirler. Böylece bölge adliye mahkemeleri de idare mahkemelerinin istinaf mahkemesi olarak davalara bakabileceklerdir. Nihai üst mahkeme ise Anayasa Mahkemesi olacaktır. Yani Danıştay lağv edilecektir. Aynı şekilde istinaf mahkemesi olarak görev yapan bölge adliye mahkemelerinin de üst mahkemesi Anayasa Mahkemesi olacağından Yargıtay’da lağv edilecektir. 2010 yılında Balyoz davasından tutuklanan Engin Alan, 2011 yılında MHP’den milletvekili seçilmiş, 2012 yılında 18 yıl ağır hapis cezası almış, 2013 yılında Yargıtay cezasını onamıştır. 2014 yılında AYM hak ihlali kararı vermiştir. Bunun üzerine yerel mahkeme tarafından tahliye edilen Engin Alan aynı yıl içerisinde TBMM’ye gelerek yemin etmiştir. Hukuku ideoloji savaşlarına indirdiğiniz gün indoktrinasyon başlamış demektir. O zaman sizin terörist dediğinize başkası özgürlük savaşçısı veya sizin özgürlük savaşçısı dediğinize başkaları terörist demeye başlar: Fidel Castro, Che Guevera, Yasser Arafat, Mahatma Gandhi, Martin Luther King ve daha niceleri.
Hukukta hangi hak ve hürriyet yok ki nihayetinde bir temel hak ve hürriyet sayılmasın ve bu nedenle Anayasada yer alan bir hak katagorisine girmemiş olsun! Nihayetinde hangi davamızı kaybedersek kaybedelim sonuçta bir hakkımızın veya hukuki menfaatimizin zarar gördüğünü iddia etmiyor muyuz? Bu nedenle de bireysel başvuru yolunu getirmedik mi? Anglo Sakson hukuk sisteminde ilk dereceden en üst dereceye kadar mahkemelerin hepsi anayasal yargı denetimi yapabilmekte ve nihayetinde son sözü Yüksek Mahkemeler söylemektedir. Ardından eğer bu kara beğenilmediyse meclis yeni bir yasa çıkarmakta veya anayasa değişikliğine gitmekte ya da Kanada’da olduğu gibi Yüksek Mahkeme kararı beş yıllığına askıya alınmaktadır. Ya da halk girişimiyle referandum yapılarak son sözü halkın söylemesi sağlanmaktadır.
Esasında bireysel başvuruyu kabul ettiğimizde Türkiye’de hukuki reform adına Yargıtay ve Danıştay’ı kaldırmak gerekirdi. Çünkü temel hak ve hürriyetler konusunda üç tane yüksek mahkemeye gerek yok ki! Anayasa Mahkemesinde uzmanlık daireleri oluşturarak mesela ceza, idare, iş daireleri gibi...En önemlisi de eğer siyasi iktidarlar anayasa mahkemesi kararlarını her beğenmediğinde ona uymak istemiyorlarsa halk oylamasıyla bu işi çözebilirler. Fakat bir siyasi iktidar her zaman kendini haklı görüyorsa, o zaman yanılmaz bir siyasi iktidar mı var diyeceğiz. Bir sonraki adım masumiyet savunması mı olacaktır. Bu nedenle siyasi iktidarlar anayasa mahkemesi kararlarını beğenmediğinde hakem kim olacaktır: Her daim hakem millet olursa bu sorunlar çok kolay çözülür. İşin doğrusu da bu değil mi zaten? Hatta Anayasa Mahkemesi üyelerini neden halk seçmesin ki! Yasama ve yürütmeyi seçen halk yargıyı neden seçemez ki! Eğer Anayasa Mahkemesi kararları ile siyasi iktidarlar çatışırsa o zaman referanduma gidilerek iktidarın asıl sahibi olan halktan sorunun cevabı alınır. Cumhuriyetin gerçek anlamı da bu değil mi! Bu nedenle halk girişimi acilen yeni anayasaya veya mevcut anayasaya bir hak olarak konulmalıdır. Bu zaten halk egemenliğine dayalı bir yönetimin gereği, olmazsa olmaz şartıdır. Tabi ki bunları yapacak olan bir iktidar sadece gerçek anlamda halka güvenen iktidardır, jakoben bir anlayışın esiri olmasa gerek. Siyasi iktidarlar zaten halkı mutlu etmek için yönetime taliptirler değil mi?
Artık günümüz dünyasında siz bizi seçtiniz dört veya beş yılda bir oy kullanarak bizi ya yeniden seçer veya başkalarını seçerek karar verirsiniz şeklinde denetleme anlayışı çoktan sona erdi: Tipik Milli Egemenlik Anlayışı. Bu anlayış zaten bu toprakların asıl ruhuna ve özüne apaçık aykırı olan modern kapitalist dünyanın insanlığı aldatmasından başka bir şey değildir. Halk siyasi iktidarları her zaman denetleyebilmelidir, hatta yargıyı bile. Kimse la yusel olamaz. Şaşırmayan ve yanılmayan sadece ve sadece Allah değil mi! Fani olan bizler her daim hatalarımız ile varız değil mi!
Bu nedenle Cumhurun başı olan sayın Cumhurbaşkanı ve siyasi iktidardan talebimiz: Yeni bir anayasa ile birlikte Danıştay ve Yargıtayın kaldırılarak yargıdaki çok başlılığın acilen sona erdirilmesini ve Anayasa Mahkemesi üyelerini halkın seçmesini sağlayacak, siyasi iktidar ile Anayasa Mahkemesinin çatışma yaşadığı konularda ise halk girişimi yani referandum yolunu açık tutacak iktidarın asıl sahibi olan halkın hakemliğini inşa edecek şekilde yeni anayasayı referanduma sunmasıdır.
Bunlar da ilginizi çekebilir