Altılı Masa’nın mesailerindeki tahayyülün artık sınırlı bir restorasyonun ötesinde yönetilebilir Türkiye için bir reform hedefinin öne çıktığı izlenimi edinilmektedir.  Bir anlamda mevcut düzene bir format atma kararlılığı söz konusu olan… Muhalefetteki altı partinin oluşturduğu ve kamuoyunda Altılı Masa olarak bilinen, Gelecek Partisi’nin kapsayıcılık iddiasıyla Türkiye Masası olarak adlandırdığı muhalefet bileşenleri yedi saatin üzerinde süren toplantının ardından “Temel İlkeler ve Hedefler” başlıklı yeni bir ortak açıklama yayınladı. Açıklanan metinle bir yandan geçiş süreci ve ülke yönetimi konusunda bundan sonraki ortak çalışmalara referans kaynağı olacak bir tutum belgesi ortaya konurken, metnin aynı zamanda ulusa ve partilerin tabanlarına ortak bir taahhüt niteliği taşıdığı belirtilmiştir. Altı partinin taahhüdü geçiş sürecinin işbirliği temelinde süreceğini hatırlatması anlamında dikkate değerken, Türkiye’yi önümüzdeki süreçte yönetme iddiasına vurgu yapması, bu yönüyle sürdürülebilir olacağını dillendirmesi bağlamında da önemli. Aynı zamanda süreçteki işbirliği ve üretilecek politik, ekonomik, toplumsal politika önermesi temelli çıktıların meşruiyet temelinin ulus ve parti tabanlarına taahhüt niteliğinde olacağını vurgulaması anlamında kapsayıcıdır. Bunun ötesinde, metnin ortak bir taahhüt olarak tanımlanması sürecin salt geçiş sürecine yönelik politika üretme, Cumhurbaşkanı adayı belirleme, seçim ittifakı yapmakla sınırlı kalmayıp, Türkiye’yi önümüzdeki süreçte birlikte yönetme iddiası ve kararlılığını taşıdığını da hissettirmektedir. Ortak metinde detaylandırılan komisyonların işlev ve görevleri dikkate alındığında, masanın salt yürütme ve yasama iktidarını değiştirmeyle sınırlı kalmayacağı, ülkenin sorunlarını tanımlamaktan yola çıkılarak, sorun çözme odaklı politika önermeleri geliştirmek suretiyle “Yönetilemeyen Türkiye”den yönetebilir alternatif bir iktidar  seçeneğiyle Türkiye’yi yönetilebilir kılacak bir kurumlar bütünü, yapı ve sistem inşası odaklı hedeflere odaklanıldığı  anlaşılıyor. Sözkonusu hedeflerin aracı yapı taşları seçim döngüsü boyunca adil, serbest, şeffaf, güvenlik içinde yapılmasının altyapısını hazırlayacak Seçim Güvenliği komisyonu, ekonomide kamu maliyesi merkezli, stratejik planlama odaklı olan ve  çökme noktasına gelen  iktisadi  ve kamu mali sistemi ile  yönetimini ayağa kaldıracak Kurumsal Reformlar Komisyonu, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş sürecine ilişkin Anayasanın yasamaya ilişkin maddelerinde yapılacak değişiklikler konusunda yetkilendirilmiş Anayasal ve Yasal Reformlar Komisyonu görünüyor. Altılı Masa’nın mesailerindeki tahayyülün artık sınırlı bir restorasyonun ötesinde Yönetilebilir Türkiye için bir reform hedefinin öne çıktığı izlenimi edinilmektedir.  Bir anlamda mevcut düzene bir format atma kararlılığıdır söz konusu olan. Bu hedefin ilkesel temelleri ise ortak metinde on ilke ile somutlaştırılarak, liderler bu ilkelere sadık kalacaklarını taahhüt ve ilan etmişlerdir. Nihai hedef ise şu cümleyle ifade ediliyor;  “…iktidarın gündem mühendisliklerini boşa çıkararak ülkemizi bu darboğazdan kurtaracak, milletimizi hak ettiği demokratik ve müreffeh Türkiye hedefine ulaştıracağız.” On ilkenin sekizi politik, ikisi ekonomik nitelikli olup, ekonomiye ilişkin ilkelerde sosyal adalet, yoksulluğu önleme, üretim ve istihdamı temel olan politika önermelerinin yer alması çok önemlidir. Bu ilkeler bir bütün olarak düşünüldüğünde Altı Parti’nin ne yapmak istediklerine dair bir yol haritası olup, önümüzdeki yakın süreçte nasıl yapılacağına ilişkin somut politika önermelerinin toplumla paylaşılacağı anlaşılmaktadır.
On ilke aslında altı partinin birlikte yürüdükleri yolda herhangi bir sapmanın olmadığına ilişkin verdikleri bir mesaj olarak okunabilir.
On ilke aslında Altı Parti’nin 28 Şubat tarihinde kamuoyuna açıkladığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Raporunda Yarının Türkiyesi’ni inşa etme adına kurumsal yapıların nasıl olacağıyla ilgili düzenlemelere de yer verecek şekilde tasarlanmıştı. Bu ilkelere sadık kalınacağının taahhüt edilmesi bir yandan seçmenlere yönelik olarak sistemin sacayaklarının özlü biçimde aktarılması, diğer yandan birlikte yürüdükleri yolda herhangi bir sapmanın olmadığına ilişkin verilen bir mesaj olarak okunabilir. Neden Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem sorusuna ilk ilke olan Kuvvetler Ayrılığı ilkesine dayalı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemde net olarak yanıt verilmektedir: “…hukuk devletinin yeniden tesisi, siyasetin normalleşmesi ve ekonomimizin tekrar refah üretmesi”. Farklılıklara saygı temelinde bir arada yaşama, toplumsal barışı ve kamu düzenini tehdit eden her tülü yapılanmayla mücadele eksenli özgürlükçü kamu düzeninin tesisinden, insan haklarına dayalı bir siyasal düzenin tesisi ile her türlü ayrımcılığı dışlayan bir demokrasi anlayışı ise Her Tür Ayrımcılığa Son Verecek Çoğulcu, Katılımcı ve Özgürlükçü Demokrasi ilkesiyle resmedilmektedir. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasal teminatın sağlanmasından, demokratik toplumun gereklerine aykırı olan düşünce, ifade, basın özgürlüklerinin kullanımı önündeki engelleri kaldırmaya kadar hedeflenmiş Düşünce, İfade ve Basın Özgürlüğü ilkesi söz ve düşüncenin iktidarı denetleme adına önemli bir araç olduğuna inanan bir demokratik siyaset tahayyülünün ürünü olarak değerlendirilebilir. Din ve Vicdan Özgürlüğü ilkesindeki “Ortak hedefimiz, bugüne kadar vatandaşlarımızın elde ettiği insan hakları kazanımlarını daha da ileri götürerek evrensel standartlara tam anlamıyla ulaştırmaktır” ifadesi endişeli muhafazakarların iktidar değişimindeki kazanımlarının korunması adına da dillendirilmiş olması dikkate değerdir. Bunun politikadaki aracının ilkede kamusal ve özel yaşamda herkesin inanç pratiğine saygılı olmayı esas alan özgürlükçü laiklik olarak ifade edilmesi, herkesin her türlü inancına ilişkin bir devlet teminatı olarak sunulması demokratik devletin olmazsa olmazıdır. Toplumsal Barış ve Tarafsız/Bağımsız Yargı Önünde Hesap Verilirlik ilkesi demokratik hukuk devletinin doğasındaki kanunsuz suç ve olmaz, suç ve cezaların şahsiliği gibi evrensel hukuk ilkeleri referanslı, öznelliğe kapalı yargı anlayışı bugün gelinen noktada mağdurların özlem duyduğu hukuk ve yargı düzeninin inşası adına hayati öneme sahiptir. Siyasi Etik Reformu ilkesiyle altı özenle çizilen husus; kurumsal devlet yapılanmasına içkin yapıların ehliyet, liyakat temelinde yeniden tesisiyle, şeffaflık, hesap verebilirlik temelli, devlet sürekliliğini temel alan yapıların hakimiyetinde bir yönetsel yapının yeniden egemen hale getirilmesi, kamu düzenini zaafa uğratmaya eğilimli her türlü yapının engellenmesi gün ışığında yönetim taahhüdü adına umut vericidir. On ilkenin siyasi içerikli olan sekizinden sonuncusu Etkin ve İtibarlı Dış Politika ilkesi olup, metinde altı partinin dış politikada ana önceliği ülkenin çıkar ve itibarını korumak, uluslararası alanda etkinlik ve saygınlığını en üst seviyeye çıkarmak şeklinde ifade ediliyor. AB perpektifli, tarihi ve kültürel bağlara sahip olunan ülkelerle ilişkileri geliştirme, dış politikayı iç politika malzemesi yapmaya izin vermeme, güvenlik ve sınırları koruma odaklı savunma sanayisini güçlendirme şeklinde dillendirilen uluslararası ilişkiler vizyonunda metinde yer almasa da, şahsi karar alma ve işleyişten uzak bir dış politika tahayyülü altı partinin üzerinde uzlaştığı bir diğer konudur.
Ekonomik sorunların çözümüne ilişkin yaklaşımlarında farklılıklar var. CHP gerektiğinde müdahaleci yaklaşımı benimserken, DEVA serbest ekonominin düzenleyici piyasa ekolünü temsil etmekte, İYİ Parti ise kalkınmacı bir yaklaşımı esas alıyor.
10 ilke arasında ekonomiyle ilgili “Sosyal Devlet ve Gelir Adaleti” ile “Üretim ve İstihdam Odaklı Ekonomi” şeklinde sadece iki ilkeye yer verilmesi ilk bakışta ekonomiye gerekli önem verilmediği şeklindeki eleştirilere açık olsa da, kanımızca bu alanda ilkelerin sınırlı tutulmasının birinci nedeni, konuya ilişkin somut politika önermeleri ya da ekonomiye ilişkin tedavi konusunda çalışmaların sürmekte olduğu ve çalışmalar tamamlandıktan sonra, somut önermelerin üzerinde uzlaşı sağlanmasıyla birlikte kamuya açıklanacağıdır. Şunu da belirtmek gerekir ki, partilerin ekonomiye, sorunların çözümüne ilişkin yaklaşımlarında kimi farklılıklar mevcuttur. Nitekim CHP gerekli durumlarda (ihalelerle iktidarın kolladığı sermaye gruplarına verilen ve tamamlanan yatırımların kamulaştırılması gibi) müdahaleci yaklaşımı benimserken, DEVA daha ziyade serbest ekonominin düzenleyici piyasa ekolünü temsil etmekte,İYİ Parti ise kalkınmacı bir yaklaşımı esas almaktadır[1]. Bu üç farklı ekonomi tarzında ekonomiyi düzlüğe çıkartma adına bir pazarlık olmasa da müzakerelerin sürüyor olması muhtemeldir. Son tahlilde Altı partinin “Üretim ve İstihdam Odaklı Ekonomi” ilkesiyle “makroekonomik dengeleri rasyonel bir yaklaşımla gözeten, sosyal devlet ilkesiyle adil bir gelir dağılımını önceleyen, AR-GE ve üretim-odaklı bir ekonomi politikası benimsemesi, hayat pahalılığı ile mücadele eden, üretim ve istihdam odaklı, insan onuruna yaraşır sosyal politikalarla desteklenmiş bir anlayışı hayata geçireceğini…”vaat etmesi önceliklerinin yarının Türkiye’sinin ekonomik temellerine dair bir vizyoner iktisadi akıla karşılık gelmektedir. Bu akıl bir diğer ilke olan “Sosyal Devlet ve Gelir Adaleti” ile de pekiştirilmekte, adaletli, sosyal bir temele oturtulmaktadır. Sosyal devletin inşası, dezavantajlı kesimler için insana yaraşır bir hayat vaadi, kadınları eşitsizlik ve şiddetten kurtarma, çocukları istismardan, gençleri gelecek kaygısından arındırma “Yaşanabilir bir Yarının Türkiyesi’ni inşa adına partilerin uzlaşması çok değerlidir. Önümüzdeki süreçte ve toplantılarda bunların nasıl başarılacağına ilişkin makro çerçevede olsa da somut öneriler şeklinde toplumla paylaşılması, bu partilerin oluşturduğu masanın Türkiye’nin masası olabileceğine ilişkin seçmende bir heyecan, umut yaratacağı gibi, muhalefete olan inancın da artmasına katkı koyabilir. Son tahlilde müzakere ve işbirliğine dayalı vizyoner akıl, tekçi akıl karşısında kapsayıcı, demokratik olduğu kadar, yenilikçi ve sorun çözücüdür. -- [1] Alphan Telelek; “Kılıçdaroğlu’nun Kamulaştırması mı, Babacan’ın Özelleştirmesi mi?” https://medyascope.tv, Erişim tarihi: 29 Mayıs 2022.