DEVA Partisi’nin sisteminde adil rekabete geri dönüş ve rant yerine verimliliğe odaklanmak en ön sırada. Hedef ekonomi politikalarını istikrar odaklı hale dönüştürmek ve kapsayıcı sosyal politikalarla değişimi desteklemek. Eylül-Aralık 2021 dönemi temposu giderek artan bir kur krizinin sarmalında savrulmamızın temel nedeni hiç kuşkusuz para politikasında yapılan temel hatalardan kaynaklandı. Politik müdahalelerle şekillenen yanlış ekonomi yönetimi ve agresif faiz indirimi söylemi sadece üç ayda TL’de %51’e yakın değer kaybı yarattı. Politika faizinin %19’dan %14’e düşürüldüğü süreçte 8,8’de olan TL/dolar 18,0’i aştı; hala tartışılan 20 Aralık gecesi sonrası 13,3’ten seneyi kapattı. Politika faizinin politik müdahalelerle indirilmesinin yarattığı belirsizlik, döviz satışlarının TL likiditesini azaltması ve tabi artan risk primi beş yıllık tahvil faizini %17,5’ten %25,6’ya taşıdı. Benzer şekilde mevduat faizi ve kredi faizlerinin de sert yükselişine neden oldu. Politika faizinde yapılan indirimler faizler genel seviyesini yükseltirken, TL’de yarattığı değer kaybı bugün resmi verilerle %36’da olan tüketici fiyatları enflasyonunun 2022 ilk çeyrek sonunda %50’yi aşmasına neden olacak. Halbuki, TCMB Eylül 2021’de %19 olan faizini 2021’in son çeyreğinde kademeli olarak %21-23 arasına çekseydi bugün aynı faiz seviyesinde, daha değerli bir TL ve çok daha düşük bir enflasyon ortamında olacaktık.  Onun yerine, yüksek ve yükselecek bir enflasyon sarmalına girmiş bir ekonomide bir sonraki hükümeti bekleyen çok önemli risklerle karşı karşıyayız. Yaşanan ekonomik sıkıntıların müsebbibi belli iken, aralık sonu ve ocak ayı seçmenin nabzını yoklayan anketlerde AKP’ye verilen desteğin 2-4 puan arasında arttığını izliyoruz.  Bu artışın önemli kısmı “kararsız seçmen” kaynaklı.  Kararsız seçmenlerin de önemli bir kısmı Erdoğan’ın yanlış ekonomi politikaları nedeniyle hayatları zorlaşan eski AKP’liler. Demek ki, TL’ye önce değer kaybettirip sonra sakinleştirmenin, içi boş da olsa davulla zurnayla “Yeni Ekonomi Modeli” diye her yerde yapılan açıklamaların ve en önemlisi de asgari ücrete yapılan %50 artışın seçmen üzerinde karşılığı var. Bu da zaten 2023 seçiminde seçmen açısından tercih nedeninin ekonomi politikalarından geçtiğinin bugünden belli olan bir başka göstergesi. Kararsız seçmenlerin zorlu hayat şartlarından kurtulmak için -bu şartları yaratanın kim olduğundan bağımsız- umudu yeniden Erdoğan’da bulması paradoksal bir durum.  Fakat uzun soluklu olacak gibi de görünmüyor. Keza, daha 2022’nin ortasına gelmeden söz konusu seçmen kitlesi hayat pahalılığının daha da ağırlaştığını, Kur Korumalı Mevduat’ın TL’de yarattığı mucizenin bir illüzyon olduğunu ve Yeni Ekonomi Modeli ile “bahar aylarında rahatlayacaksınız” olarak verilen sözlerin de gerçekleşmeyişi ile yüzleşecek. Kararsızlar birkaç aya yeniden arafa, gri bölgeye çekilerek iktidarın ve muhalefetin sertleşen seçim oyunlarını izlemeye odaklanacak. Muhalefetin ise artık Erdoğan’ın seçimi kendi kendine kaybetmesini bekleyecek alanı yok. Türkiye sosyal olarak da ekonomik olarak da büyük bir kırılma noktasına doğru ilerlemekte. Muhalefetin tamamlandığı bilinen parlamenter sistem çalışmaları yanında ekonomide de iddialı olması; seçmeni daha iyi hayat koşullarını mevcut iktidarın değil kendisinin sağlayacağı konusunda ikna etmesi gerekiyor. İnandırıcı, güçlü ve birlik içinde bir ekonomi söyleminin AKP’nin, boş da olsa dillendirerek bir umut yarattığı Yeni Ekonomi Modeli’ne güçlü bir alternatif sunması gerekiyor. Geçen haftaki yazının konusu bizzat lideri Kılıçdaroğlu’nun ağzından CHP’nin ekonomide için hedeflediği genel çerçeveydi. Fakat genel çerçeve tek başına seçimde muhalefeti bekleyen zorlu yarışı kazanmaya yeterli değil. Millet İttifakı’nın ise henüz dinamik bir süreç içinde olduğu gözleniyor. CHP-İYİP ana omurgayı oluştururken, Türkiye’nin yakıcı sorunları içinde geçiş dönemi boyunca bir Millet İttifakı + Koalisyon Hükümeti unsurlarına doğru şekillenmekte olduğu izlenimini veriyor. “Koalisyon kanadı” olmaya aday görünen DEVA ve Gelecek Partisi ise Millet İttifakı ile olan farklılıkları ve bugünkü derin ekonomik sorunları yaratan AKP ile eski bağlarına karşın içinde Erdoğan döneminin hatalı kararlarında payı olmayan ekonomi ekiplerine sahip. DEVA Partisi Kurucu Üyelerinden, Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanlığı’nın oluşturduğu ekonomi programına yaptığı katkılarla öne çıkan Ömer Rıfat Gencal ile konuşma olanağı elde ettim. DEVA yakın zamanda Türkiye’de iktidar değişimi için hazırladıkları ekonomi politikalarının ilk 100 günlük eylem planını açıklayacak. Türkiye’yi sosyal ve ekonomik olarak yeniden düzlüğe çıkarmak ana hedefi içinde tüm muhalefet ekonomi ekiplerinin önermeleri tam bir seferberlik havası içinde dikkatle değerlendirilmeli ve ses bulmalı. Bugün Türkiye ekonomisinde yaşanan kriz hiç kuşkusuz sadece ekonomi politikalarının yanlış kurgulanmasından kaynaklanmıyor.  Kökeninde başkanlık sisteminin hatalı dinamikleri kadar hukuk devleti ve demokrasinin ağır yaralı hali de bulunmakta. DEVA’nın kurguladığı ekonomide normalleşme ve yeniden kalkınma sürecine dönüşün Temel Zemin kısmını oluşturan ilk aşamasında, olmazsa olmazları olarak; özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı demokrasiye dönüş yer almakta.  Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile hukukun üstünlüğü, tarafsız ve bağımsız yargı hedefleniyor ki altı muhalefet partisinin bu zeminde anlaştığını biliyoruz.  Detayları bekliyoruz. Ekonominin ortak akla dayanan omurgasını yeniden inşa etmek üzere benimsenen Temel İlkeler olarak ise kurumsal akla dayanan kurallı yönetim başta geliyor. Bugün örneğin kamu ihale sisteminde politik çıkarlara göre yapılan değişiklikleri ve bir mali kural olmayışının açtığı ekonomik yaraları tartışıyoruz. Kurallı yönetimle eş zamanda “ben istedim yaptım anlayışı yerine” veri analizine bağlı çözümlere dayandırılacak kararların şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesince uygulamaya konması planlanmakta. DEVA Partisi, zemini ve ilkeleri belirlemesinin ardından ekonomide Türkiye’nin ufkunu açmak için Bütüncül Çözüm Çerçevesi içinde “doğru” seçilen bir sistemi, kurumların belirleyeceği yeni politikalarla insan kaynağı kalitesini yükselterek elde etmenin peşinde. Sistem başlığı altında yeniden adil rekabete dönüş yanında rant yerine verimliliğe odaklanmak en ön sırada. Yeniden inşa edilen devlet kurumları yoluyla hedef ekonomi politikalarını bir sonraki seçimi kazanmak yerine istikrar odaklı hale dönüştürmek, kapsayıcı sosyal politikalarla da değişimi desteklemek. Eylem Planı ana hatları olarak da yedi ana aks belirlenerek ön plana çıkarılmakta:
  1. Ekonomi yönetiminin kurumlar ve yetkin ekipler ile güçlendirilmesi,
  2. Para politikalarının rasyonalize edilmesi,
  3. Maliye politikalarında önceliklerin belirlenmesi,
  4. Finans sektörü odaklı yeni politikalar üreterek mevcut bankacılık sistemi içindeki sorunların çözümü ve sistemin ekonomik büyümeyi destekler hale döndürülmesi,
  5. Dış ticaretle birlikte yatırım ortamının iyileştirilmesi için değişim,
  6. Pandemi sonrası değişen çalışma ortamına uygun yeni işgücü politikaları üretirken,
  7. Beceri geliştirme ve mesleki eğitim programları ile istihdam artışını desteklemek.
Bu çerçeve ve ana hatlar elbette kararsız seçmenin, mevcut ağır ekonomik şartlar altında ezilen geniş kitlelerin güvenini sağlamaya ve oylarını almaya tek başına yeterli değil. DEVA Partisi’nin son aşamaya geldiği ve detaylarını açıklayacağı bu ana aks kategorik olarak sorunların tespiti, çözüm önerilerinin tüm muhalefet partilerinin katkılarıyla geliştirilmesi için önemli bir zemin. Bir düşünme sistematiği çalışması. Zaman daralıyor. Konuşmak, ortak çalışmak ve sorunlara çözümleri bir an önce üretmek gerekiyor.  Seçmen kararını vermek için muhalefetten ekonomik şartlarını gerçekten iyileştirilebileceğine dair somut, inandırıcı ve umut verici adımlar bekliyor. Bir an önce istiyor. Buna ihtiyaç duyuyor.