Kamuoyunda bu iddia teklifine icabet eden oldu mu bilmiyorum ama ben Altaylı’nın iddiasını görüyorum çünkü Kılıçdaroğlunun olası adaylığı hakkında kendisiyle birçok konuda hayli farklı düşünüyorum. Fatih Altaylı, geçen hafta bugün yayınlanan yazısında şöyle diyor: “Sadece ittifak ortaklarının seçmenlerinin değil, pek çok CHP seçmeninin de kabusu haline gelen Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesine artık nokta koyuldu.Kemal Bey, bir soru üzerine ‘Eğer diğer 5 lider beni aday olarak görmek isterlerse bundan gurur duyarım ve elbette aday olurum’ dedi.Bundan çıkan net sonuç şu: Aday değilim.” Bundan birkaç ay önce de şayet Kılıçdaroğlu aday olursa seçimi Cumhur İttifakı’nın kazanacağı konusunda çok emin konuşmuş, “iddiaya bile girerim,” demiş. Kamuoyunda bu iddia teklifine icabet eden oldu mu bilmiyorum ama ben Fatih Altaylı’nın iddiasını görüyorum çünkü Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı hakkında kendisiyle birçok konuda hayli farklı düşünüyorum. Millet İttifakı’nın gün geçtikçe her ankette arayı açmasının ve daha da açacak olmasının en büyük sebebi Kemal Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü bir kararına dayanıyor. Kılıçdaroğlu, CHP’nin Türkiye’de bir seçim kazanmasının mümkün olmadığını kabul ederek oyunu silbaştan kurmaya karar verdi. Ve, kimsenin beklemediği bir anda “dostlarımızla beraber” diyerek fitili ateşledi. Geminin burnu bir anda dönmeyeceği için birçok dirençle de karşılaştı çünkü yepyeni bir söz söylüyordu ve parti içi statükoyu yıkacak bir söylemdi bu ama pes etmedi, direndi. “Dostlarımızla beraber” dediği anda yerleşik “CHP zihniyeti” de berhava olmaya başladı. Tabii bu bir süreç, bir anda değişmiyor hiçbir şey. Sonra bir adım daha attı, başörtüsü meselesinde partisinin ne kadar hata yaptığına dair özeleştiri verdi. Derken bir adım daha atıp “helalleşme” çağrısı yaptı. “Ezan Türkçe okunsun,” diyen adam ertesi gün kapı dışarı edildi mesela. Ayasofya’ya ses çıkarmayınca siyasette alan boşaldı, iktidar hemen “Kariye’yi de camiye dönüştüreceğiz,” diye doldurmak istedi, galiba bunu da yaptı ama galiba diyorum çünkü kimse ilgilenmedi, unutuldu gitti. İktidarın arzu ettiği kutuplaştırıcı hikâye mabetlerden çıkmayınca sürdürülmesine gerek de kalmadı. YENİ DÖNEMDE CHP MUHALEFETİ CHP’nin ağzıyla kuş tutsa yaranamayacağını, yaransa da halkın büyük çoğunluğunu ikna edemeyeceğini bildiği için Kılıçdaroğlu, muhalefeti “dostlarına” ve halkla doğrudan temas kuran belediyelere bıraktı. Bugün Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş adları bu kadar öne çıkıyorsa bunda Kılıçdaroğlu’nun rolü yadsınamaz. Kılıçdaroğlu, CHP’nin kurum olarak yapamadığı muhalefeti bu insanlar vasıtasıyla yapıyor. Sonuçlara bakınca da bu stratejinin halkta ciddi bir karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. En az altı partiyi bir araya getirmesi kadar önemli bir başarısı da kapıyı HDP’ye aralık bırakmasıdır. İşte bu “dostlarımızla beraber” sözüyle başlayan yeni dönem siyaseti, laiklerle dindarların, Türk milliyetçileriyle Kürt milliyetçilerin, solcularla sağcıların, sosyalistlerle liberallerin aynı adaya oy vermesini sağladı. Eğer HDP aday çıkarsaydı İmamoğlu seçilemezdi, eğer İYİ bu kadar çalışmasaydı İmamoğlu seçilemezdi, solcular desteklemeseydi, birçok Saadetlinin eli ilk defa “altı ok”a gitmeseydi İmamoğlu gene seçilemezdi. Kemal Kılıçdaroğlu bundan önce bilmem kaç tane seçimi kaybetti, doğru ama onları CHP olarak kaybetti, ilk kez son seçimde yepyeni bir oyun kurdu ve şüphesiz ki son yerel seçimlerin galibi oldu -“İstanbul’u alan Türkiye’yi alır.” İstanbul’u ve Ankara’yı kazanan, şimdi de hiç olmadığı kadar iktidara yakın gözüken Kılıçdaroğlu için “CHP seçmenin kâbusu” demek bana en hafif tabirle biraz abartılı geliyor. Zira, “öz hakiki CHP” olmaktan başka bir iddiası olmayan Memleket orada bekliyor, Kılıçdaroğlu’nu kâbus olarak görseydi seçmen herhalde dönüp en azından bir kez olsun bakardı. ‘SEÇİM ATMOSFERİNİN SÜNNİLEŞTİRİLMESİ’ VE ALEVİLİK Yaklaşan seçimlerde Kılıçdaroğlu’nun önüne bir tek Aleviliği çıkarabilirler. Bunun için Hayrettin Karaman durup dururken “Aleviden kız alınmaz, kız verilmez” buyurdu. Seçim zamanı “kızını vermediğin Kızılbaş’a reyini nasıl verirsin” diyebilmek için. Sonra işte faiz çıktı, Nass çıktı, ya bu on dokuz senedir nerelerdeymiş de şimdi Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı ortaya çıkınca birden hatırlanıverdi? Bunlar “seçim atmosferini Sünnileştirme” çabalarıydı. İyi de Kılıçdaroğlu’nun yanında Temel Karamollaoğlu, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan dururken nasıl sadece Alevilik vurgusu yapılabilirdi ki? İşte Oğuzhan Asiltürk bu yüzden çok önemliydi, Saadet’i koparabilseydi Millet İttifakından Davutoğlu’nu ve Babacan’ı tabana “hain” diye niteleyebilecekti. Onlar ihanet ettikleri için davayı terk ettiler, diyeceklerdi. Diyanet’in de sonsuz desteğiyle “hatamız vardır belki ama Sünni Müslümanların iktidarının devamı için oyunu bir kez daha bize ver” propagandası yapılacaktı. Şu salgın ekonomiyi bozduğu gibi bu planı da hiç beklenmedik bir anda yerle yeksan etti. Karamollaoğlu, ilkelerinden taviz vermeyince o defter kapandı, seçimi Sünnileştirme çalışmaları da şimdilik yerini “acaba Tansu Çiller, İYİ’den, DEVA’dan ve Gelecek’ten oy koparabilir mi?” arayışına bıraktı. Tabii Çiller’in parti kurması mümkün değil, kursa da seçime yetişmeyeceği için hazır partilerden birinin başına geçeceği anlaşılıyor. Bizim sokaktaki ıhlamur ağacının çiçeklenmesinin etkisi muhtemelen Çiller’in partisinin etkisinden daha çok olacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına Akşener’in karşı çıkması Altaylı’nın iddia ettiğinin aksine “tabanı ve örgütünden gelen bilgiler ışığında Kemal Bey’in adaylığının çok da doğru olmayacağı” değil, bu zaten muğlak bir ifade ama Kılıçdaroğlu CHP demek, oysa Ekrem İmamoğlu Millet İttifakı demek, yani aynı zamanda İYİ demek. Kılıçdaroğlu seçimi kazanırsa son analizde CHP kazanmış sayılır, diğerleri bu başarıda büyük pay sahibi olurlar. Ama Ekrem İmamoğlu kazanırsa İYİ, CHP ile birlikte seçimi kazandığını söyler; tabanı ve teşkilatı bu şekilde motive eder. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ittifakı korumasına ve HDP’yle diyalogu hep sürdürmesine bağlı. ENDİŞELİ MUHAFAZAKÂRLAR Bu esnada da diğer üç parti -DEVA, Gelecek ve Saadet- iktidara gelebilmelerinin yegâne yolunun parlamenter sistem olduğunu, bunun için de geçiş dönemi hükümeti kurmak gerektiğini, bunu yapacak kişinin de Kılıçdaroğlu olabileceğini, ama hükümet edecek kadroda kendilerinin de olacağını söyleyecektir. Böylece, misal Konya’daki seçmenin gözünde Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması aynı zamanda Müslüman kimliğiyle siyaset yapan insanların da iktidarın bir parçasından tutması anlamına gelecek. Yani, “endişeli muhafazakarlar” iktidarın bir parçası olacaklar. Dolayısıyla, kazanımların kaybedilmeyeceğinin garantörü bizzat kendileri olacağı için “endişe” de ortadan kalkacak. Altaylı yazısının sonunda şöyle bir tahmin yürütüyor: “Kemal Kılıçdaroğlu ile Tayyip Erdoğan karşı karşıya gelirse Tayyip Erdoğan çok büyük ihtimalle ilk turda kazanır. Ekrem İmamoğlu ile Tayyip Erdoğan karşı karşıya gelirse, çok büyük ihtimalle ikinci tura kalır. Mansur Yavaş ile Tayyip Erdoğan karşı karşıya gelir ise çok büyük ihtimalle ilk turda Yavaş kazanır.” Sondan başlayayım. Ankara Belediyesi2nde muhteşem işler yapan Mansur Yavaş aday olursa Kürt seçmenin büyük çoğunluğu sandığa gitmeyebilir, katılım düşerse bu sadece Cumhur İttifakına yarar. “Ağrılıya mı oy vereceksiniz?” tarzında videoları sürekli izleyebiliriz. İmamoğlu ise muhtemelen ilk turdan işi ciddi bir farkla bitirir ama… Onun da bir ama’sı var. İmamoğlu seçilirse kendi siyasi kariyerini de tamamlamış olacak. Ekrem İmamoğlu’nun “yapmak” istediğini biliyoruz oysa biz bütün yetkilerini “devretmesi” için birini seçeceğiz. Hem Diyarbakır’da hem Edirne’de hem Elazığ’da büyük sevgiyle karşılaşan İmamoğlu şu an her türlü seçimi kazanır, anketler sonuçları da ortada; gel gör ki, o geçiş dönemi sonrasında CHP Genel Başkanı olarak başbakanlığın adayıdır. Şayet endişeli muhafazakârların endişesi giderilebilirse -her fırsat değerlendiriliyor, işte en son, 28 Şubat’ta postmodern darbenin mağdurlarıyla bir araya geldi- Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı Millet İttifakı için zaferle eşanlamlıdır. Pek tabii ki bunlar bugünkü verilerin ışığındaki öngörüler… Seçime kadar ekonomi daha da tepetaklak olursa, Rusya’dan turist gelmezse, Kur Korumalı Mevduat hesapları patlarsa, hele bir de anketler değişmez de önce vekillerin sonra da teşkilatın çözülüp Millet İttifakına ait partilere geçmeye başladığını görürsek… Kimin aday olacağı iyice önemsizleşir, meşhur tabirle ceket seçilir. Fatih Altaylı ile acaba nesine iddiaya gireceğiz? Gidip bir bakayım, dolapta eksik ne var…