Covid-19 salgını bütün dünyada yerleşik teorik ve pratik durumları ters yüz etmiştir. Bu süreç mevcut dünya düzeninin çarpıklıklarını bütün açıklığıyla insanlığın ana gündemi haline getirmiştir. Bu süreci özetleyen en acı söz hiç kuşkusuz George Floyd’un "nefes alamıyorum" sözüdür. Bir yanıyla ABD’deki ırkçı şiddetin yansıması; diğer yanıyla neo-liberal düzenin yarattığı korkunç eşitsizlik bütün insanlığı soluksuz bırakmıştır. Salgından kaynaklı sürekli maske takmamız aslında sembolik olarak düzenin bize yaşattığının bir başka yansımasıdır, insanlık nefes alamıyor… Pandemi sürecinde ülkemizde her alanda yaşanan çelişkiler belirginleşmiştir. Yılladır Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun "hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek" sözü ve onun üzerine inşa ettiği politikaları bizim temelde kurmak için mücadele ettiğimiz düzeni anlatmaktadır. Çünkü ağır bir yoksulluk salgın gibi bütün toplumu kuşatmaktadır. Geliri olmayan insan nasıl evde kalacak? Yaşadığımız salgının iki boyutu var. Biri insanların canı ile ilgili yani sağlık boyutu, diğeri ise cebi daha farklı bir ifadeyle ekonomi-politiği… Sağlık noktasında bakınca, sürü bağışıklığıyla bu işi çözmek isteyenler çok sıkıntıya girdi. Vatandaşı daha korumacı bir yaklaşımla konuyu ele alanlar ise süreci daha derli toplu yürüttüler. Sağlık sisteminin bu derece başarılı olmasının temeli Cumhuriyet döneminde benimsenen kamucu sağlık politikasıdır. Gelenek olarak Türkiye’de son 25 yıla kadarki süreçte toplumcu mantık egemen olmuştur. Bu, sağlık sektöründe donanımlı personelin yetişmesini sağlamıştır. Sağlık temel bir insan hakkıdır. Sosyal devlet anlayışı ile en kaliteli hizmet devlet tarafından verilmelidir. Sosyal devlet anlayışını benimseyen ülkeler ile benimsemeyen ülkeler arasındaki fark bu süreçte çok net bir biçimde ortaya çıktı. Bütün iktidarlar vatandaşlarına evde kalmalarını söyledi; ancak bazı ülkeler şu sorunun cevabını veremedi: Geliri olmayan insan nasıl evde kalacak? Bunun cevabı da sosyal devlettedir. Yurttaşı önceleyen, onun temel gereksinimlerini karşılayan ve yurttaş olmaktan kaynaklı haklarını esas alan bir devlet böylesi zorlu bir süreçte sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bunun böyle olmadığını ülkemiz başta olmak üzere birçok devlette gördük. Gördüğümüz bir diğer gerçeklik sosyal devletin yaşamsallığıdır. Hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diye çalıştık Pandemiden etkilenen herkese el uzatmak gerekir. CHP’li belediyeler tam burada devreye girdi. Hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diye çalıştık. Sosyal belediyeciliğin ne kadar yaşamsal olduğunu tekrar gördük. Örneğin Çankaya’da sosyal belediyeciliğin esası olan farklı toplum kesimlerine dönük hizmetler ürettik. Farklılaşan bütün ihtiyaçlara yönelik yardımlar yaptık. Ekonomik, sosyal, psikolojik anlamda süreci bir bütün olarak ele aldık ve o çerçevede, bütünsellik içinde herkesle dayanışma ilişkisi kurduk. Belediye kaynaklarını betona değil halkımıza aktarmanın yollarını bulduk Biz, sosyal demokratız ve "önce insanız" diyoruz. Yola böyle çıkınca pek çok sorunu baştan çözmüş oluyorsunuz. Belediye kaynaklarını betona değil halkımıza aktarmanın yollarını bulduk. Ekonomik sıkıntıların ne kadar devam edeceğini bilmediğimizden pek çok ihaleyi durdurduk. Bizim amacımız dertlere derman olmaktı. Geçen üç ayda tüm işyerleri kapandığı için binlerce insan gelirinden mahrum kaldı ve hayatını nasıl sürdüreceği sorunu ile baş başa kaldığı noktada biz devreye girdik. Kendi ilçemizde 35 bin gıda kolisi dağıttık. Nakit destek isteyen vatandaşımıza nakit desteği ulaştırdık. Çocuklara haftalık iki litre süt dağıtıyoruz. Kiracılarımızdan kira almadık. Büyükşehir Belediyesi ile ortak projeler gerçekleştirdik. İftar kampanyalarına destek olduk. Mahalle bakkallarındaki veresiye defterlerinin kapatılması projesine destek olduk. Evlerinden çıkamayan 65 yaş üstü büyüklerimizin alışverişlerini biz yaptık. Kimin ne derdi varsa orada olmak istedik. Yurttaşlar yaşama sevincini geri kazansın diye 54 bin menekşe dağıttık. İşyerlerini dezenfekte ettik. Bunlar çok ciddi maliyetler getirse de belediye olarak hem canı hem de cebiyle uğraşan vatandaşın yanında olduk. İktidarın herkese el uzatması gerekirdi Belediyeler şartlı ya da şartsız bağış alabiliyor olmasına rağmen böyle sıkıntılı bir dönemde iktidarın yardım kampanyası engellemeleri halk tarafından tepkiyle karşılandı. Bu süreçte yardımın hükümet ya da belediyeler tarafından yapılmasının bir önemi olmamalı ve iktidarın herkese el uzatması gerekirdi. Bu şekilde halkın sorunları çözüme kavuşturulmalıydı. Bu zor dönemde böylesi bir yaklaşım toplumdaki kutuplaşmayı ortadan kaldırdığı gibi yeni bir siyasal iklimin oluşmasına zemin hazırlamış olurdu. Bütün bu zorlu süreci geride bırakmanın, yeni bir düzen inşa etmenin üç boyutu var; sosyal devlet, sosyal belediyecilik ve sosyal demokrasi. Yurttaşlığın ekonomik ve siyasal haklarını esas alarak, geniş toplum kesimlerini piyasanın ya da kumarhane kapitalizmin insafına bırakmadan yeni bir düzen insanlığın nefes almasının koşuludur. Zamanın ruhunu bunu gerektiriyor…