Türkiye OHAL koşullarından seçimleri bekleyerek ve oy kullanarak çıkacak ise bu çıkışın sonu yeni bir OHAL olacaktır. Bir çöp poşeti düşünün, bu poşete ilk önce çok kirli olanlar atılıp topluma mesaj olarak da şu verildi. Anti demokratik girişimlerde bulunanlar JİTEM’i kurup faili meçhul cinayetleri gerçekleştirenler hesap veriyor. Ne kadar güzel değil mi? Hafıza tazeleyelim. Türkiye’de kontrgerilla eliyle yıllarca solculara, Alevilere, Kürtlere, işçilere, yapılan katliamlar da hop bu poşetin içerisinde! Katliamların sorumlusu derin devlet, örgütü darbeci Ergenekon, hesaplaşan AKP iktidarı… Hesaplaşma cumhuriyetle oldu aslında. Ortadoğu’daki devletlere model teşkil edecek olan bir ülkede laiklikle, bağımsızlıkla, kamuculukla örnek olabilmek imkânsızdı. Cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle bütünüyle bir savaşım içerisine girip yok etmek doğru olanıydı ve bu yapıldı. ABD Türkiye’ye bir görev vermişti. Bu görevden yazının devamında söz edeceğim. Birbirine benzemeyen ancak ortaklaştıkları nokta AKP karşıtlığı olanlara ne yapacaksın? Üç saç ayağı oluşturacaksın. Ergenekon (terör örgütü davası), Balyoz davası, Devrimci Karargâh Örgütü… Şimdi kim sana karşı mücadele yürütüyorsa ekleme yap bunlardan birine. Asker mi? Balyoz davası sanığı olmasını kim engeller? Gazeteci mi sana karşı mücadele mi veriyor? Ergenekon ana davası sanığı oluversin. Solcuysan sosyalistsen sana da bir yer var, Devrimci Karargâh Örgütü sanığısın. O dönemde gözaltına alınanlar arasında Ahmet Şık ve Nedim Şener’in olması tartışmaya yeni bir boyut getirmişti. Gazetecilik görevlerini yerine getirdikleri için mi tutuklandılar? Yoksa gazetecilik dışında başka faaliyetlerde bulundukları için mi? İktidar partisi gazetecilik dışı faaliyetlerde bulundukları için tutuklandıklarını savunurken bir diğer taraf ise sadece gazetecilik faaliyetinde bulundukları için tutuklandıklarını söylüyordu. Yani basın özgürlüğüne vurulmuş bir kelepçe olarak görüyorlardı. Şimdi bu iki isim dışarıda ve yerlerine başka isimler içerde. Nedim Şener davaların sorumlusunun FoETÖ olduğunu tartışma programlarında anlatırken, Ahmet Şık ise gazeteciliği bırakıp, milletvekili olup AKP karşıtlığına devam ediyor. AKP iktidarında her dönemin olağanüstü durumunu yaşayan bir toplam oldu. Dünün ittifak ortağı bugünün düşmanı, bugünün düşmanı yarının ittifak ortağı olmayı başardı. Bugün de FETÖ, Gezi davası, KCK davaları dünkü üçlü ayağın bugüne yansıması. Yine içlerinde beş benzemezi bir araya getirip istedikleri davanın bir parçası yapıyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları yok sayılıp davalar AKP usulü hukuk ile yollarına devam ediyor. Şimdi ekonomik kriz süreklileşirken yine OHAL ilan edileceği söyleniyor. İktidar kendisinin risk altında gördüğü koşullarda bu kozu ortaya sürmeye alıştı. Ancak kriz gibi OHAL’de süreklileşmiş bir hal aldı. Milli güvenliği tehdit ettiği için ertelenen grevler, ekonomik kriz derinleşirken geçinemiyoruz diyenlere kaymakamın yasakladığı eylem alanları, bir de aman ha sokağa çıkmayın bu AKP’nin işine yarar diyen muhalifler. Türkiye OHAL koşullarından seçimleri bekleyerek ve oy kullanarak çıkacak ise bu çıkışın sonu yeni bir OHAL olacaktır.