AKP'nin en soğuk kışı
Politikyol
Politik Yol vasıtasıyla AKP’nin oy kaybını durduracak ve hatta geriye döndürecek ekonomi politikasının elinde kalmadığını; yarattığı baskı iklimi ve gerçek dışı hikâyelerle tabanı dışındaki grupları ikna etmesinin çok zor olduğunu birçok kez yazdım. Benzer bir şekilde iktidarı sıkıştıran dış politikada da uzmanlar paralel önermelerde bulunuyor. Fakat bir konu yine de eksik kalıyor, bu sürecin iktisadi bacağının nasıl işleyeceği. Bu yazıyla birlikte Ekim 2021’den Nisan 2022’ye uzanan 6 aylık süreçte AKP’nin toplumun en temel problemleri olan işsizlik ve enflasyonda neden sıkıştığını ifade edelim. Ancak iki ayrı uyarıda bulunmak gerekiyor. Olacak olan daha fazla kötüleşme değil, kötüleşmenin uzaması, sabırların taşması ve bu sürede pandeminin de geride kalması halinde ortada bir günah keçisinin kalmaması. İkinci olarak başlıktaki ‘AKP’nin en soğuk kışı’ ifadesi kinayeli; fiziksel olarak da üşüyeceğiz.
TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyon oranı % 18,95 ki toplumun hissettiği bunun epey üzerinde. Piyasa oyuncularının yılsonu beklentisi % 17 ve 1 yıl sonrası için beklentisi % 13. Üstelik bu beklentilerin içerisinde yeni bir döviz kuru atağı bulunmuyor; yani iktidarın 2018 ve 2020’de olduğu gibi kredileri ittirmesi ve faizleri bastırması gibi bir senaryo yok. Bunun nedeni TCMB döviz ve altın rezervlerinin böyle bir politikayı dengeleyecek düzeyde olmaması. Çin ile genişletilen, Güney Kore ile başlatılan swaplarla IMF’den alınan rezervler durumu değiştirmiyor. Olur da daha öncekilere benzer bir çılgınlık denenirse, sanayideki çarkların hızlanması ve vatandaşların tüketiminin artmasından önce; yani teşviklerin sanal refah artışı hissiyatından önce, finansal piyasalarda büyük şok yaşanır. Daha net bir şekilde önce olumlu etki ve ardından olumsuz etki gelmez ve bu arada seçimler sağ salim atlatılamaz. Ötesi bu yolun sonu dış ödemeler dengesi krizine, tabii sermaye kontrolüne ve haliyle toplumsal patlamaya kadar uzanabilir. Vurgulayalım, böyle bir politikayı muhtemelen denemeyecekler ve bunları da yaşamayacağız, ötesi AKP’nin düşmesi için bunlara gerek yok.
Türkiye’deki yüksek enflasyonun seyrinde öncelikle TL’nin değer kaybı etkili oldu. Ancak günümüzdeki sorun küresel emtia ve navlun fiyatlarındaki artış. Yani sorun; Türkiye ekonomisin yönetenlerin kısa vadede sorun üzerinde kontrol gücü yok. Üstelik bakır ve demir cevheri gibi bazı önemli emtialarda zirveden fiyat düşüşü yaşansa bile; bunun kalıcılaşması, Türkiye’deki ÜFE’ye yansıması ve ardından TÜFE’nin zirveden sert bir şekilde düşmesi aylar alır. Finansal piyasalar fiyatlamaları aniden yaparlar ama reel piyasalar geriden gelir. Son dönemde sürekli gündemde olan ayçiçek yağındaki yüksek fiyat da ve inşaatlardaki maliyet artışı da daha çok küresel fiyatlar kaynaklı. Mevcut fiyatlar büyük ölçüde 8,50 gibi yüksek kur seviyesini içeriyor, ancak %44,92 düzeyindeki ÜFE etkisini hala içermiyor. 2018’de dolar kurunun 7,20’ye çıkmasının ardından alınan önlemler ve örtülü döviz satışlarıyla hızla 5,20’ye düşmüş; ÜFE çok sert bir şekilde %46,15’ten %1,70’e kadar çakılmıştı. Bugünse dolar kurunun 8,50’den 6,50’ye düşmesi mümkün değil; ötesi emtia ve navlun fiyatları üzerinde etkimiz yok.
Dahası da var, kış ayları demek doğalgaz ve kömür yakmak demek. Küresel kömür fiyatları son 1 yılda 3 kattan fazla arttı. Doğalgaz ise %60 düzeyinde yukarıda. Bunların dolar cinsi fiyatlar olduğunu, TL’nin değer kaybını içermediğini hemen ekleyelim. Elbette bu fiyatlar spot piyasadaki alımlar için geçerli. Öncesinde tedarikçiler öngörülü davranıp daha makul bir fiyatla almış olabilirler ya da doğalgazda olduğu gibi iki taraf arasında piyasa fiyatından ayrı belirli bir formüle dayanan yarı sabit bir fiyat olabilir. Fakat sorun şu; fiyat artışı çok büyük ve her geçen gün daha da kalıcılaşıyor. Zirve fiyatından düşüş yaşansa bile bunun tüketici fiyatlarına yansıması uzun aylar sürecek çünkü zirvedeki fiyatlar mevcut fiyatlara henüz yansımadı bile.
Peki, ya neden Ekim ayından itibaren? Ekonomi yönetimi finansal istikrarsızlık endişesiyle para ve maliye politikasında bir çılgınlık denemiyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan da hala sabırlı. Üstelik ABD Merkez Bankası parasal sıkılaşmaya geçiş sürecini şu ana kadar başarılı yönetti, 2013’teki gibi bir şok yaşanmadı. Ancak Eylül ayı toplantısı ile birlikte gerilim biraz daha artacak ve aynı dönemde TCMB de gevşemenin ilk sinyallerini vermeye başlayacak. Üstelik sıcak bir iklime sahip Türkiye’de yaz aylarında açık alan kullanımı ile dinmesi beklenen ama gerçekleşmeyen pandemi muhtemelen biraz daha sertleşecek. Uluslararası turizm kısıtlamalarının biraz daha gevşemesi ve sezon sonuna yaklaşsak da 1-2 ay daha telafi edici döviz kazanılması mümkün. Okullarda yüz yüze eğitime geçilmesi de ekonomik aktivitede tüketim kanadında olumlu etkide bulunacak. Fakat Ekim ayı ile birlikte baz etkisiyle enflasyon yıllık ölçümde düşse de aylık ölçümde yükselişini sürdürecek. İstihdamdaki mevsimselliği de burada hatırlatmak gerek. Turizm, tarım, inşaat ve hizmetler sektörü kış ayları ile birlikte geleneksel ivme kaybını yaşayacak; bu yıl mezun olan gençlerin çoğu doğrudan işsiz kalacak.
Böylece Türkiye, Ekim ayından itibaren 6 ay adeta buzdolabında yaşayacak. Delta varyantından daha etkin bir varyantın çıkması bir ihtimal parasal sıkılaşmayı öteleyebilir ama karşılığında can kayıpları ve yeni kapanmalara neden olur. Pandemi, şu esnada uluslararası piyasalarda öngörüldüğü gibi, Nisan ayına doğru aşılama ile büyük ölçüde sona ererse, AKP’nin kabahati atabileceği bir günah keçisi kalmayacak. Bu esnada S-400 konusunda ABD ile uzlaşı için yapılanlardan hala karşılık alınamadı. Kabil Havaalanı ısrarı da sonuç vermeyecek gibi. Öyle ki siyasi ömrünü tazeleme ihtimali her gün zorlaşan Erdoğan, Batılılar için güvenilir bir yatırım değil. Afgan sığınmacılar hikâyesinin en azından Avrupa nezdinde kredi açıp açmayacağını zamanla göreceğiz, fakat Almanya’da Merkel döneminin sona ermesi ve ardından sürpriz bir kişinin kazanması halinde bu kapı daha açılmadan kapanmış olur.
Biliyorum; seçimleri AKP’nin kazanacağını söylemek, Erdoğan ne yapar ne eder bir çaresini bulur demek veya bundan sonra seçim olmayacağını iddia etmek büyük bir konfor alanı sağlıyor. Ne de olsa birlik halinde ve dörtnala ilerleyen bir muhalefet yok. Fakat bahsettiğim 6 aylık soğuk kış, iktidar lehine öngörü sunmayı rahatlık edinmiş kişileri dahi tereddüde sokacak düzeyde. Bu durumun şifreleri bu hafta açıklanan ve Mart 2018’de iktisadi buhran başladığından beri düşük seyreden tüketici güven endeksinin yüksek büyüme beklentisi ve pandemi sonrası açılmalara rağmen yeniden düşüşe geçmesinde. Özellikle dolar kurunun yatay seyrine rağmen, önümüzdeki 12 aya ilişkin beklentilerin hızlı bir şekilde kötüleşmesinde.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi