Türkiye tarihinin en büyük krizlerini iç içe yaşıyor. İçine girdiği ve/veya sokulduğu bu sarmaldan kurtulması oldukça zor görünüyor. Bu durum her şeyden önce sosyolojik ve siyasal alandaki parçalanmadan kaynaklanmaktır. Şu an bu parçalanmayı toparlayacak bir aktör, çıkış; ya da örgütsellik ne yazık ki mevcut değil. Herkes kendi kaderine razı olmuş bir şekilde oyunun nasıl sonlanacağını izliyor. Bu izleme halinden memleketi çıkaracak tek yapı soldur. Sosyal demokratlardan sosyalistlere, liberallerden ulusalcılara kadar ülkenin demokratik ve seküler karakterini korumak ve ileriye taşımak adına yeni bir bileşimin yaratılması gerekmektedir.

Elbette buna öncülük edecek tek aktör –mevcut koşullarda- CHP’dir. Ama bunun için CHP’nin yatay bir örgütselliğe geçmesi gerekiyor. Yatay örgütsellikten kastımız; siyasi partilerin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, aydınların ve de partili olmayan yurttaşların kendisini ifade edeceği bir yapılanmanın yaratılmasıdır. CHP öncülüğünde bir araya gelecek bütün bu yapılar eşit ve özgür bir biçimde ülkenin yeniden inşası, Cumhuriyetin ve demokrasinin evrensel bütün kurallarının yaşama geçirilmesini hedeflemelidir. Burada bir birleşmeden; ya da seçim ittifakından söz etmiyoruz. Burada yeni bir siyasal yapıdan, örgütlülükten, bir araya gelmekten ve birlikte hareket etmekten söz ediyoruz. Bu yapı bir siyasi partiden çok kurucu bir nitelik taşımalıdır.

AKP’nin TBMM’yi işlevsizleştirdiği bu süreçte CHP bir tür alternatif meclise öncülük etmeli ve ülkenin farklı kesimlerini demokratik bir biçimde bir araya getirerek yeni bir siyasal kurum, pozisyon ve söylem üretmelidir. Çünkü bu ülkenin her alanda yeniden inşa edilmesi gerekmektedir ve bu ülkeyi inşa edecek demokratik bilinç/birikim mevcuttur; sorun dağınık olmasıdır. Bu dağınıklığı giderecek, yeniden bu ülkeyi kurma heyecanını bütün topluma verecek ve güçlü bir çıkışla ülkedeki sosyolojik ve siyasal parçalanmayı ortadan kaldıracak bir yapılanma tek çare olarak önümüzde durmaktadır.

12 Eylül darbesinden önce Bülent Ecevit şöyle tarihi bir çağrı yapar; “Demokrasilerde sadece ordu ve yargı mensupları tribünlerde oturur. Geri kalan tüm toplum kesimleri sahada olur. Ancak bir süre sonra tribündekiler oyundan sıkılır ve kendi takımlarına dahi tepki göstermeye başlayabilirler. Eğer sahada olması gerekenler, örneğin işçiler, tribünde oturmaya devam eder ve sahaya inmezseniz, korkarım biri çıkar, düdüğü çalar, 'Oyun bitti, herkes evine' der.”

Bugün demokratik bütün kurum ve kurallar OHAL ile askıya alınmıştır. Türkiye, devlet olma vasfını her geçen gün yitirmektedir. Toplumun bütün kesimleri bir umutsuzluk sarmalında nefes alamaz hale gelmiştir. Çözümün yolu herkesin cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkmasından geçmektedir. Bu nedenledir ki CHP yeniden kurucu misyonuyla hareket etmeli ve yeni bir yapılanma ile tribünde olanları kendi yanına çekmelidir.

Bugün çok açık biçimde görüldüğü üzere AKP iki baskın seçim yapacaktır. OHAL ile seçime kendileri için uygun bir ortam oluşturacak ve sonrasında da seçim yaptıracaktır. Kendi içindeki FETÖ unsurlarını başka türlü temizlemeyeceğini bilen AKP bunu yapmaktan başka çare bulamamaktadır. Diğer yandan HDP ve MHP’nin baraj altı kalması için her tülü aracı kullanacaktır. Bu parlamento yapası Cumhurbaşkanını tatmin etmemektedir.

Meclisin daha açıldığı gün ne kadar işlevsizleştirildiğini gördük. Dolayısıyla AKP için bu meclis hükmünü ve misyonunu doldurmuştur. Bir taraftan Suriye’den Irak uzanan bir savaş konsepti diğer yandan Kürt illerindeki operasyonlar seçimin hangi atmosferde yapılacağını anlatmaktadır. AKP seçim yapmadan Suriye’den çekilmeyecektir.

İşte bu noktada CHP’ye çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Cumhuriyeti, demokrasiyi, devrimin temel değerlerini korumak adına kendini aşmalı ve herkesin içinde olduğu bir yapıyla ülkeyi yeniden inşa etmelidir. Yoksa birisi düdüğü çalar ve demokrasinin bittiğini ilan eder.