Kendisine verilen önemin karşılığı olarak atması gereken hiç bir adımı atmamış, hiç bir risk almamıştır. Bu açıdan yıllar önceki Erdoğan’ın olduğu hiç bir sahneye Gül, oyuncu olarak çıkamaz.” tespitim ne yazık ki, haklı çıkmıştır. Son günlerde “Abdullah Gül” ismi yeniden gündemde. Levent Gültekin’in yeni çıkan “Yaklaşan Kasırga” kitabı eski bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi. Her ne kadar son tartışma “anket” üzerinden, adaylaştırma süreci üzerinden yapılsa da; esas tartışma, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Gül’ün muhalefetin ortak adayı olma durumunda seçimi kazanıp, kazanamayacağı noktasında olacak. Elbette Gül’ün kazanıp, kazanamayacağı o gün de, bugün de iki ihtimalli bir seçenekti ve kazanabilme olasılığı kadar kaybetme olasılığı da vardı. Aradan geçen 4 yılın ardından bugün aynı şeyleri tartışmak çok anlamlı değil. Ama bu tartışmada önemli olan konu; tartışmaları ilkelerden çok kişiler ve kimlikler üzerine kilitlemekte. Kişiler ve kimlikler üzerine kilitlenen her tartışma, taraflara kaybettirir. *** Diğer yandan Gül, o günden bugüne kendisine siyasiler katında olan teveccüh karşısında siyaseten neredeyse hiç risk almadan siyasi “özne” olma arzusundan vazgeçmiş görünmemektedir. Elbette bu tek taraflı değildir. Sonuçta aradan geçen bunca zamana rağmen Gül, toplumun farklı kesimlerinden insanların görüştüğü, görüşme ihtiyacı duyduğu bir isim. Son dönemde bu görüşme trafiğinin arttığı da başka bir gerçek. Yani Gül, siyasetin dışında olsa dahi siyasi temasları devam eden bir siyasetçidir. Toplumun farklı kesimlerden yazarlar, akademisyenler, STK temsilcileri, siyasiler kendisiyle çeşitli vesileyle görüşüyorlar. Bu görüşmelerin bir kısmı kamuoyuna yansıyor. Bir kısmı ise sadece özel dost sohbetlerinde paylaşılıyor. Bu görüşmelere katılanların çoğunluğunun ortak ifadesi; Gül’ün ülkenin içinde olduğu durumdan rahatsız olduğu ve bir şeyler yapılması gerektiği.

Gül’ün kendisiyle görüşmeye gelenlere ifade ettiği görüşler, kendisine atfedilen politik kişiliğe rağmen itiraf edelim ki serzeniş düzeyinde kaldığı ölçüde “apolitik”tir.

Gül’ün o günden bugüne Türkiye’nin içine savrulduğu tablo hakkında kendisiyle görüşmeye gelenlere ifade ettiği görüşler, kendisine atfedilen politik kişiliğe rağmen itiraf edelim ki serzeniş düzeyinde kaldığı ölçüde “apolitik”tir. Gül geçmişten bugüne kendisine siyaseten verilen önemin karşılığı atması gereken hiç bir adımı atmamış, siyaseten hiç bir risk almamıştır. Yani AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı siyaseten rahatsız edebilecek hiç bir siyasi hareketin içinde olmamıştır. Bu açıdan yıllar önce ifade ettiğim; Erdoğan’ın olduğu hiç bir sahneye Gül, oyuncu olarak çıkamaz.” tespiti ne yazık ki,  haklı çıkmıştır. Buradan hareketle şu söylenebilir; 2018’de Gül’ün ortak adaylığı başarısız olmuşsa bu, onu aday yapmaya çalışanların değil daha çok kendisinden kaynaklanmaktadır. Oysa yapması gereken basitti. O gün de, bugün de ülke hakkındaki endişelerini, siyasi şikayetlerini kamuya açık biçimde dillendirmek ve siyaset yapmak gerekiyorsa da yapmaktı.
Unutmamak gerekiyor ki siyaset risk alarak yükselebileceğiniz bir mücadele alanıdır ve Gül bundan kaçmıştır. Bu açıdan adaylık şansını o dönem kendi elleriyle yok etmiştir.
Unutmamak gerekiyor ki siyaset, kişilerin de, ülkelerinde risk alarak yükselebilecekleri bir mücadele alanıdır ve Gül bundan kaçmıştır. Ülkenin içinde olduğu sorunları sıradan bir vatandaşmış gibi kendisine gelenlere paylaşmak dışında siyasi bir adım atmamıştır. Bu açıdan Gül adaylık şansını o dönem kendi elleriyle yok etmiştir. Aradan geçen bunca yıla rağmen Gül adının hala potansiyel bir aday olarak ortada dolaşması, kişiliğinden bağımsız olarak “kazanacak” adaya olan ihtiyacı göstermektedir. *** Herkes muhalefetin belirleyeceği cumhurbaşkanı adayını merak ediyor. Ama adayın belirlenmesi altılı masanın en son adımı olacaktır. Muhalefet bu kez, siyasi bir kahraman, popüler bir aktör aramıyor. Altılı masada belirlenecek isim, altılı masada belirlenen ilkelere bağlı, belirlenecek yol haritasını uygulayacak, belirlenen kriterlere uygun bir isim olacak. Bütün bunlara itirazım yok. Ancak belirlenecek adaydan bunların yanında başka özellikler de olmak zorundadır. Bunlar da; adayın toplumsal karşılığı olması ve kazanacak potansiyele sahip olması olmalıdır. Son günlerde peş peşe yaşananlar iktidarın adımlarını hızlandırdığı yönünde. Özellikle siyasal önceliği ekonomiden güvenliğe kaydırma arayışları son gaz devam etmektedir. Bu açıdan muhalefetin de olanları hızla okuması ve alternatif politikalar geliştirmesi elzemdir. Çünkü önümüzdeki seçimde yaşanacak kaybın telafisi yoktur.