Geçen hafta bahsettiğim küresel ekonomide gelir dağılımının bozulmasının devam konusu olarak bu yazımda devletlerin bu duruma karşı alabileceği önlemlerden bahsetmek istiyorum. ABD yeni başka Biden ekonomi canlandırmak için geniş bütçe açıklarını göze almış görünüyor. Biden önce 1.9 trilyon Dolarlık Virüsle mücadele destek paketini, sonrasında da virüs sonrası toparlanma için alt yapı paketini gündeme getirdi. Bu paketler elbette çok kapsamlı bir kamu harcaması sözünü vermektedir ve yeni yeşil dijital dönüşümün ABD ekonomisi için öneminin kavrandığını da göstermektedir. Kamu yatırımları ve yeşil dijital dönüşüm kapsamlı bir istihdam programı özelliği de taşımaktadır. ABD ekonomisi için kar oranlarının düşme eğilimi göstermesi ve artan işsizliğin hane halkı gelirlerinde yol açtığı kayıplara karşı uygulanan politikaların bir diğer amacı da finansal istikrarsızlığa yol açmamaktır. Zira kar oranlarının düşmesi ve işsizlik oranının uzun süre yüksek kalmasının gelir eşitsizliğini daha da artırması kredi geri ödemelerinde sorunlara yol açabileceğinden finansal istikrarı da tehdit etmektedir. Aynı zamanda gelir dağılımının daha fazla bozulması ve yoksulluk artışı fiyat istikrarını tehdit ederek politika etkisizliğine yol açabilecektir. Dolayısıyla açıklanan destek paketlerinin sayısının ve miktarının artmasını bu kapsamda değerlendirmekte yarar vardır. KAMU YATIRIMI NEYE YARAR? Post/Sol Keynesyen iktisat kamu harcamalarındaki artışın özel sektör karlılığını artıracağını savunmaktadır. Ayrıca kamu yatırımları ile sağlanacak istihdam artışının düzenli ücret geliri sağlayacağını ve böylece ekonominin talep yaratma kapasitesinin artacağını öne sürmektedir. Yatırımların istikrarlı talebe duyarlı olduğunu savunan post Keynesyenler böylece kamu yatırımlardaki artışın özel sektör yatırımlarını arttıracağını iddia etmektedirler ki ben de bu görüşleri desteklemekteyim. Bu kadar geniş kapsamlı bütçe açıkları karşısında bu açıkların nasıl karşılanacağı önemli bir tartışma konusu. Post Keynesyen iktisat içinden çıkan MMT (Modern Parasal Teori) kamunun harcama yapmak için vergi toplamasına gerek olmadığını savunmaktadır. Bu görüş tartışmaya açık olmakla birlikte yasalar izin verdiği takdirde MB-Hazine ilişkisi ile kamu harcamaları için gerekli olan paranın yaratılması oldukça mümkündür. Diğer yandan kamunun merkez bankasından ya da bankalardan borçlanması arasında muhasebe kaydının farklılığı dışında bir fark yoktur. Çünkü kamu harcama yaptığında zaten parasal genişleme ortaya çıkmaktadır. Yani kamunun merkez bankasından borçlanmasının enflasyon üzerindeki etkisi bankalardan borçlanmasından daha fazla ya da eksik değildir. Eksik istihdam koşullarında parasal genişlemenin enflasyon etkisi belli koşullara bağlı olarak ortaya çıkabilir ancak yine de oldukça düşük bir olasılıktır. Enflasyon, Friedman’nın söylediğinin aksine, her zaman ve her yerde parasal bir olgu değildir. VERGİ ARTIŞININ ANLAMI NE? Öte yandan tüm iktisadi okullar için kamunun en önemli gelir kalemi vergilerdir diyebiliriz. Kamunun vergi politikası ve kompozisyonu gerek fiyat istikrarı gerekse gelir dağılımını adaleti açısından hayati öneme sahiptir. Açık biçimde gelir ve kurumlar vergilerinin toplam vergi gelirleri içerisinde ağırlıklarının fazla olması hem fiyat istikrarını destekleyici hem de gelir dağılımını iyileştirici etki sağlayabilir. Janet Yellen tarafından dile getirilen kurumlar vergisinin artırılması önerisini bu kapsamda değerlendirmekte yarar vardır. Zira 1980 sonrası artan Monetarist politikalar ve neo-liberal dönüşüm zenginlerin tasarruf yapan kesim olarak daha az vergi ödemesi ve vergilerin tabana yayılması yani zenginlerin ödemesi gereken vergiyi orta gelirlilerin ödemesi üzerineydi ve bu politikaların sonucunda ABD ve Avrupa da kurumlar vergisi %20’lere düşmüştü. Yellen önerisi, ABD için %21 olan manşet kurumlar vergisi oranının %28 seviyesine çıkarılması üzerinedir. Yellen ayrıca küresel asgari kurumlar vergisi oluşturulmasına da öncülük etmektedir. Bana göre bu arayış yerindedir ve vergi cenneti olarak kabul edilen yerleri de kapsayacak biçimde genişletilmelidir. Aynı yoksulluğun azaltılması ve yoksullardan başlayarak hane halkının borçlarının tasfiyesi için servet vergisi de yine küresel işbirliği içerisinde uygulamaya konmalıdır. Türkiye ekonomisi özelinde bu tartışma pratikte çok önemli olsa da uygulamanın nasıl olabileceği konusu sorunludur. Öncelikle dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payının azaltılması gerekmektedir.  Diğer yandan son yıllarda artan emlak ve arazi rantlarının vergilendirilmesi öncelikli olmalıdır. Borsa kazançlarının vergilendirilmesi de savunduğum bir başka öneridir. Bunun yanında birkaç gün önce gündeme gelen kur kazançlarının vergilendirilmesi konusu pratikte vergi gelirlerini artırabilir ancak döviz hesaplarını oldukça riskli hale getirebileceğinden oluşabilecek banka paniği, banka iflaslarına ve kur şokuna neden olabilir. Zaten Maliye Bakanlığı da böyle bir düşüncelerinin olmadığını ivedilikle açıklamıştır. Esen kalın.