8 Mart: Kadın ve erkek dayanışması için aksiyoloji
Politikyol
Şimdiki zaman diliminde; kimlik siyasetinin, ayrımların, radikal ideolojik siyasetin (sağ-sol) çok ötesinde, kadın özgürleşmesinin yolu, “değerlerle” ve çağdaş yurttaşlığın temelinde, vicdanların iyileştirilmesinden geçiyor.
Marcel Proust, (Kayıp Zamanın İzinde eserinde), “Zaman, çağdaş bir sorundur” diyerek, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü üzerine, zamana dair bir aksiyoloji geliştirmenin önemini hatırlattı. Aksiyoloji, Yunanca kökenli olan bir kelimedir. Etik ve estetik olarak ikiye ayrılır. Davranış bilimlerinin temelinde aksiyoloji vardır. Kavram, Paul Lepie tarafından 1902 yılında, Eduard von Hartmann tarafından ise 1908 yılında kullanılmıştır. İyi ile doğrunun, güzel ile uyumun, özgürlüğün incelenmesini kapsar. Bir değer araştırması olarak aksiyoloji, olan ile olması gereken arasındaki ilişkiye cevap arar. İdeal olanı arar. Aksiyoloji, daima insansal değerlerle ilgilenir. Aslında, çağlar, bir önceki çağın değerlerini sorgular, bunun üzerine çağcıl, insanı değerler geliştirmek hususunda izlek geliştirir. Okulun felsefi temsilcileri Wilhelm Windelband tarafından Baade’de kurulmuş ve öğrencileri olan Rickert, Tröltsch, Bauch tarafından yaygınlaştırılmıştır. Fransa’da ise L. Lavelle, Polin, Cesari, Ruyer bu hususta çeşitli yorumlar getirdiler.
Alfa yayınlarından çıkan “HAYIR” serisini okuyorum. Zamanının çok ilerisinde olan tarihsel aktörlerin hikayesini okumak, “HAYIR” kelimesinin nelere işaret ettiğini hatırlattı. “Baskıya, şiddete, totaliterizme, cehalete, sınırlara, aşağılanmaya, korkuya, umutsuzluğa, yoksulluğa, ormansızlaştırmaya, diktatörlüğe, yılgınlığa, adaletsizliğe, işkenceye, dini hoşgörüsüzlüğe, mevcut düzene, çocukluğun hor görülmesine, kadınlara ayrımcılığa, apartheide… vb HAYIR!”
Kadın & erkek dayanışması izlencenin gerçek halidir ve 8 Mart’ta tekrar doğduğumu hatırlıyorum. Feminist çalışmalarda gördüğüm eksiklik temelinde, sadece kadınların değil, erkeklerin de tarihte yerinin olduğunu bilmeniz gerekir. Erkeksiz 8 Mart, dayanışmanın gerçek halini örter. Totaliter gündemlerin ise kadın-erkek fark etmez, vicdanların körelmesine ve bu gündemlerin içinde kadınların da rolünün varlığını gösterir. Tarihin en karanlık dönemlerinde, bu tarz hikayeleri anlatmak yerine, “zamanın, çağdaş bir sorun” olduğunu, eğitim düzeyinden, bilginin üretiminin, mekanla kazanılan anlamların, etkileşimlerin, toplumsal dönüşümlerin, kültür meselelerin tarihin gerçek karşı çıkmalarının neye karşı olduğuna hazır olmayı gerektirir.
Annemin, 1996 yılında yazdığı günlüğü okudum. Günlükteki not, “uğrağın” zamana dair meselesini, “değerlerle” davranışta hissedileceğinin en güzel örneğiydi.
“İnsanları sev, hor görme! Şükretmesini bil, mutlu olmayı öğren. Başkalarının seni etkilemesine asla izin verme! Kararlı ol, vicdanının sesini dinle, doğrunun yanında ol! İşte bunları yaptığın zaman, mükemmele yakın bir insan olursun. İnşallah yaşamında hiç üzülmezsin. Şansın bol olsun sevgili kızım.”
Şimdiki zaman diliminde; kimlik siyasetinin, ayrımların, radikal ideolojik siyasetin (sağ-sol) çok ötesinde, kadın özgürleşmesinin yolu, “değerlerle” ve çağdaş yurttaşlığın temelinde, vicdanların iyileştirilmesinden geçiyor. Hiç olmadığı kadar, ne için ve neden “HAYIR” diyeceğimiz, mücadelenin “Haklarımızla” ilgili yanını kapsar.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi