Samsun’daki selin üzerinden 11 yıl geçti. Ne atların, hayvanların ne de bizlerin yazgısı değişmedi. Bir hayvan kendisini öldürmeye çalışan bir şeyden kaçar, korunmaya çalışır ya da onunla savaşır. Biz insanlar ise -bir kısmımız- sadece razı geliyoruz, ne zavallılık.  Yıl 2012, aylardan Temmuz, yer Samsun. Bir gün önce meydana gelen sel felaketinde insanlar ölmüş, yaşam felç olmuş. Sel felaketinin yaşandığı Samsun’a bir gün sonra gittim. Neler yaşandığını ve neden yaşandığını anlamaya çalıştım. Gördüklerim, duyduklarım büyük bir ihmalin, vurdumduymazlığın özetiydi ve o günden bugüne kadar hiçbir şey değişmedi. Selden bir gün öncesine bakalım: Samsun, arkasında dağ önünde deniz olan bir kent. Ancak kent ile deniz arasında bir istinat duvarı gibi çalışan bir yapı var: Karadeniz Sahil Yolu. Yolun taşkın, deprem, afet gibi acil durum hesaplamaları yapılmadığı, sanat yapıları eksik olduğu için yaşanan her selde bir kale gibi görev yapıyor, suyun denize akıp gitmesini önlüyor. Arkadaki dağda Yılanlıdere Barajı var ki baraj dememek lazım zira bir zamanlar ülkemin yüzünün akı olan baraj mühendislerimize büyük bir haksızlık olur. Baraj o kadar sahipsiz ki üzerinde DSİ ibaresi bile yok, dolgu kalitesi berbat ve yine herhangi bir afet durumu öngörülmeden yapılmış. Var olan baraj, suyu toplamaktan çok dağda bulunan taş ocaklarına ikmali kolaylaştırmak için taş ocaklarının sahipleri tarafından siyasi erke yaptırılmış. Kente baktığınızda her yerde mantar gibi türeyen TOKİ konutlarının bilindik örneklerinden birisi var: Kuzey Yıldızı TOKİ konutları. Dere yatağına 50 metre olan bir bölgede yapılmış, bölge balçık ve ısrarla bu tür bölgelerde bodrum katları oturuma açmayın dememize rağmen, bodrum katlarında oturum var. Konutların dere yatağına 50 metre kala yapılmış olmasının nedeni eski dere yatağının güya ıslah edilmiş olması. Ama yapılmış olan ıslahın yine taşkın, deprem hesaplamaları yapılmamış, dere yatağının iki tarafının betonlanması yeterli görülmüş. Kentte erken uyarı sistemi yok, acil kurtarma ekibi yok.
Dinlenmek için durulmuş dere yatağının bir tarafında yere oturmuş hemen karşı tarafta cansız yatan beyaz bir ata bakıyordum. Birazdan bakanlar gelecek “gerekli tedbirler alınacak, suçlular bulunacak, bir daha olmayacak, şükredin ki vs vs” diyecekler.
Yağmur fazla yağdı. Sonuç: Karadeniz Sahil Yolu’nun bir kısmı çöktü, dağdan gelen sular yola çarpıp şehre geri döndü. Yılanlıdere Barajı kısmi olarak çöktü, gelen suları tutamadığı gibi kente inen suların şiddetlenmesine neden oldu. Islah edilen derenin duvarları çöktü. Dere yatağına 50 metre yakın yapılan konutların bordum katlarını su bastı. Çocuklar, gençler, insanlar kaçamadan boğuldu. Dinlenmek için durulmuş dere yatağının bir tarafında yere oturmuş hemen karşı tarafta cansız yatan beyaz bir ata bakıyordum. Birazdan bakanlar gelecek “gerekli tedbirler alınacak, suçlular bulunacak, bir daha olmayacak, şükredin ki vs vs” diyecekler. O günün üzerinden 11 yıl geçti. Ne atların, hayvanların ne de bizlerin yazgısı değişmedi. Bir hayvan kendisini öldürmeye çalışan bir şeyden kaçar, korunmaya çalışır ya da onunla savaşır. Biz insanlar ise -bir kısmımız- sadece razı geliyoruz, ne zavallılık.