Katillerin, terör suçluların, tecavüzcülerin unutulma haklarını doğru bulmuyorum ve asla desteklemiyorum. Bu daha çok ‘’İstediğiniz suçu işleyin, bir süre ortada gözükmezsiniz ve yeni bir isimle hayatınıza devam edersiniz.’’ diyerek suçun tekrarına teşvikmiş gibi duruyor. Bundan tam 16 yıl önce, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i katleden ırkçı katil Ogün Samast, maalesef yakın bir zamanda koşullu salıverilme ile tahliye oldu. Bu şahsın tahliyesi bile bizlerde, özellikle de azınlıklarda büyük bir umutsuzluk ve korku yarattı. Faşist bir saldırının failinin bile hak ettiği cezayı çekmeden özgür kalıp memleketi Trabzon'da hayatına kaldığı yerden devam etmesi yetmiyormuş gibi bir de utanmadan Akçaabat Asliye Hukuk Mahkemesi'ne yazılı dilekçeyle başvurup, adının değişmesini talep ettiği öğrenildi. İsim değiştirmek kanlı geçmişi temizler mi? George Orwell'ın çok sevdiğim bir sözü vardır: "Milliyetçilik, kendini aldatmayla ortaya çıkan güce duyulan açlıktır." Tıpkı 6-7 Eylül olaylarında kendisine sahte bir düşman yaratıp, halkı galeyana getirip azınlıkların üzerine salan o dönemin hükümetinin yaptığı gibi. Aslında Hrant’ın başına gelenleri de 6-7 Eylül olaylarına çok benzetiyorum. Olayları çarpıtıp gündemden düşürmeyen dönem medyası ve gaza gelmeye hazır faşist insanlar... O zamanlar küçük bir çocuk olsam da benim için bu olay hala çok büyük bir travmadır maalesef. Peki benim için bile bu kadar büyük bir yara açtıysa ülkedeki Ermeni vatandaşlar ne haldedir? Samast’ı serbest bırakanların, onları güvercin tedirginliğinde yaşamaya mahkum ettiklerinin farkında olmamaları imkansız. Şahsen ben katillerin, terör suçluların, tecavüzcülerin unutulma haklarını doğru bulmuyorum ve asla desteklemiyorum. Bu daha çok ‘’İstediğiniz suçu işleyin, bir süre ortada gözükmezsiniz ve yeni bir isimle hayatınıza devam edersiniz.’’ diyerek suçun tekrarına teşvikmiş gibi duruyor. Adalet toplumun refahı içinse eğer, o zaman suçluları korumak yerine belki de onları cezalandırarak işe başlamalıyızdır. Yıllar önce Almanya’da benzer bir olay yaşanmış. 1993 yılında Wolfgang Werle ve Manfred Lauber, Alman oyuncu Walter Sedlmayr’i öldürmekten dolayı sırasıyla 14 ve 15 sene hapis cezasına çarptırılmış. Hapisten çıktıktan sonra, Werle ve Lauber, Almanca Der Spiegel ve İngilizce Wikipedia olmak üzere birçok medya organına, kendilerini katil olarak tasvir eden makaleler yazmaktan ötürü dava açmışlar. Peki ne olmuş dersiniz? Alman Anayasa Mahkemesi, istemin anayasal bir hak olan basın özgürlüğünün ihlali olduğunu söyleyip “Werle ve Lauber özel hayatlarının gizliliğinin az da olsa bozulmasını kabul etmek zorundalar” diye hükmetmiş. Umarım bizim adalet sistemimiz için de bir örnek teşkil eder. Peki sizce bu sefer vicdanları rahatlatacak bir karar mı, yoksa Hrant’ın kemikleri sızlatılarak faşistlere güç verecek bir karar mı alınacak? Göreceğiz.