Türkiye Batı blokunun, demokrasinin yanında olmadığı zaman kendisini neyin beklediğini bir kez daha gördü. “Zulüm kuzeyden gelir” sözünün lakırdı olmadığını, ülkenin kurucu değerlerinden zerre şaşmanın maliyetini gördü, anladı. Putin’in Ukrayna ile kedinin fareyle gibi oynamasının üzerine, hemen herkesin zihninde bir Sovyetler Birliği hayali canlandı. Özellikle Biden’in bu ifadesi bundan 31 yıl önce tarih olmuş bir anının tatlı ve tatsız yönlerini gündeme taşıdı. Peki bu olası mı? Sovyetler Birliği yeniden hayata döner mi? Biden Sovyetler Birliği derken aslında neyi kast ediyor? RUSYA HER ŞEYİNİ SSCB’NİN YIKILMASINA BORÇLU Bu soruların cevabını aramak için daha önce de değindiğim Fukuyama’nın Tarihin Sonu kitabının tezine dönmek gerekiyor. Fukuyama için sosyalizmin yenilgisi kifayet ediyordu.  Kapitalizmi tehdit etmeyen bir sosyalizm olmadığı sürece çatışmaların tarihi de bitecekti. Sosyalizm ideali olmadan da, Rusya topraklarının dünyaya barış ve huzur getirmeyeceği gerçeğiyle yüzleştik. Sovyetlerin yıkılması aslında reel sosyalizmin tarihe veda etmesi demekti. Sovyetler Birliği’ni kimse savaşta falan yenmemişti. Sovyetler kendi kendini çürüten bir sürecin kurbanı olarak tarih sahnesinden neredeyse sessizce çekildi. Sovyetlerin yüzölçümü 22,4 Milyon km2 idi. Rusya bunun tam 5,4 Milyon km2’sini peşinden kurulan devletlere bıraktı. Yaklaşık 170 milyon m2’lik dünya yüz ölçümünün %3’ü gibi bir alandan söz ediyoruz. Tarih böylesi bir cömertliği hiçbir zaman görmedi.  Sovyetler savaşmadan ülkelerinin neredeyse çeyreğinden vazgeçtiler. Buna bir de Sovyetlerin kendisine uydu yaptığı Doğu Almanya’dan Bulgaristan’a neredeyse bütün Doğu Avrupa’yı eklediğinizde kaybın cesametinin farkına varabilirsiniz. Gorbaçov’un perestroikası Sovyetleri dünyadan silerken, Rusya diye bir ülkenin varlığını da aynı sürece borçluyuz. 1914’ten 1991’e kadar dünyada Rusya diye bir ülke yoktu. Bütün bu tarihsel altyapıyı hazmetmeden bugünleri anlamak olası değildir. Rusya varlığını Sovyetlerin yıkılmasına borçludur. Rusya Sovyetlere sadece bunu değil sahip olduğu devasa endüstriyel altyapıyı da borçlu. Silah sanayisine borçlu. Doğal kaynaklarını, enerjisini ve en uzak coğrafyaları bile merkeze hizmet ettiren ulaşım ağını borçlu. 5,4 milyon km2 toprağa karşılık böyle bir bakiyeye mirasçı olmak fena bir alışveriş olmasa gerek. Bugün Putin’in Sovyetler Birliği’ni yeniden canlandırma projesinden bahsedildiğinde akla gelen tabii ki komünist öğretinin canlandırılması değil. Eski bir KGB ajanı olsa da Putin’in favori filozofu “din halkın afyonudur” diyen Marx değil. Tam tersine en iyi dostu Rus Patriği Kiril. O zaman Sovyetler Birliği’nin tekrar kurulması denildiğinde anlaşılması gereken bu 5,4 milyon km2’lik kayıp toprak. İçlerinde Azerbeycan’dan Ermenistan’a Kazakistan’dan Tacikistan’a Litvanya’dan Estonya’ya onlarca ülkenin yer aldığı bu kaybın telafisi üzerindedir tartışma. PEKİ TÜRKİYE NE YAPSIN? Peki koskoca ABD başkanının işaret ettiği bu yeniden inşa faaliyeti mümkün mü? Ukrayna’nın sınırlarıyla oynamanın kolay olduğu gibi geri kalan sınırları da yeniden çizmek olası mı? Bu soruların yanıtını bugünden vermek müneccimlik olur. Ama yine de savaşın politikanın farklı araçlarla devamı olduğunu akılda tutmak gerek. Eğer yeterince güçlüyseniz ya da güçlü hissediyorsanız yeri geldiğinde politikanızı zor aracılığıyla da kabul ettirmeye çalışabilirsiniz. Buna diplomaside “gücün kullanımı” denir. Putin birebir bunu yapmaktadır. Savaşı tercih etmesinin sebebi bunu yapabilecek gücü olması ve bundan netice alacağına inanmasıdır. Daha önce Gürcistan’da, Çeçenistan’da ve bizzat Ukrayna Kırım’da bunu yapabilmiştir. Putin dünyaya açık ve net mesaj vermiş ve mesajını duyurmuştur. Karşı taraf ise Putin’e silahla karşılık vermenin çözüm olmayacağı, politikayı devam ettirmek için güç değil farklı yöntemler kullanmanın doğru olacağını düşünüyor. Bütün bunlar gözlerimiz önünde oluyor. Peki biz ne yapalım? Türkiye ne yapsın? Ukrayna bir şeyler denedi ve artık ülkesinin önemli bir bölümü kendine ait değil. Canı yanıyor ve daha da fazla yanma riski ile karşı karşıya. Laboratuarda deney yapmak öğreticidir ama politik deneme yanılmanın acısı ve maliyeti ağır olur. Ukrayna bir şeyler denedi ama sonuçlarını yönetmekte başarısız oldu. Aşağılandı, işgal edildi, kaynakları heba oldu. Dünyanın Rusya’yı durdurmasını umdu ama bu bedelin ödenmesinden sonrasına kalan bir beklenti ancak. Basra yıkıldıktan sonra neye yarar? Ben Erdoğan’ın miladını 1994’e tarihleyenlerdenim. Türkiye Sovyetlerin yıkıldığı günden bu yana neredeyse kesintisiz Erdoğan tarafından yönetiliyor. Ve bu 27 yılın son 10 yılında idol olarak, rol model olarak görülen bir Putin’den söz ediyoruz. Bugün bu yolun yol olmadığı çıkmaz bir bataklık olduğu bir kez daha teyit edildi. Ayının dansının ayı istemeden bitmeyeceğini anlamış olduk. Türkiye Avrupa’nın, Batı blokunun, demokrasinin yanında olmadığı zaman kendisini neyin beklediğini bir kez daha gördü. “Zulüm kuzeyden gelir” sözünün boşa edilmiş bir lakırdı olmadığını anladı. Ülkenin kurucu değerlerinden zerre şaşmanın maliyetini gördü. Bundan sonra ayarlarla oynamadan, ülkenin ve insanının huzuru için Türkiye’nin demokrasi ayarlarına daha fazla müdahale etmemek yegane çıkış yoludur.