1.Türkiye tarihindeki en kanlı darbe girişimi ile karşı karşıya kalmış, darbeciler Anayasamıza, TBMM’ ye, demokrasiye, seçilmiş hükümete ve karşı duran halka karşı yaptığı alçakça saldırılar ile ülke tarihimizin lanetlileri sayfasına yazılmıştır. Darbe girişimi esas olarak toplumsal bir destekten yoksun olduğu, emir komuta zincirine dayanmadığı, muhalefet partilerinin karşı çıkması, muhtemelen deşifre olmaları nedeniyle beklenen saatten önce harekete geçmek zorunda kalmaları ve halkın fiili karşı duruşu ile başarıya ulaşamamıştır. 

2.  Darbe girişiminin önceden haber alınıp önlenememesi, MIT tarafından haber alındıktan sonra siyasi yöneticilerin ancak geç saatlerde bundan haberdar olmaları süreç üzerine birçok kuşku uyandırmaktadır. Haber alındıktan sonra, siyasi yönetimin, Fethullahçı yapının devletten hızla temizlenmesi amacıyla darbeci güçlerin esas olarak tecridinin sağlanıp bir kısmının kontrollü bir şekilde kalkışma yapmasına “yol verildiği” şeklindeki görüşler tartışılabilir. Ama bu durum Fethullahçı kanlı darbe gerçeğini değiştirmez. 

3.Fethullahçı yapının çeşitli verilere göre Ordu içindeki gücünün kademeler arasında değişmek kaydıyla % 50- %80 oranına ulaştığı konusunda ciddi veriler bulunmaktadır. Fethullahçı yapının bu duruma 1970’ lerden bu yana uygulanan hükümet ve “derin devlet” politikaları sayesinde geldiği açıktır ve bu sürecin 1980’lerda hızlanıp 2002-2012 döneminde tepeye çıktığı bilinmektedir. 

4. Fethullahçı yapı sadece bir “Cemaat örgütlenmesi”  olmadığı gibi sadece bir “meczup” tarafından yönlendirilen bir terörist “Haşhaşiler” yapısı da değildir. Bu yapının NATO’ nun ikinci büyüklükteki ordusu içinde geldiği konum ve Ortadoğu’nun bu zamanında yaptığı darbe girişimi Batı/NATO/Gladyo/”Derin Devlet “bağlantıları dışında ele alınamaz. Süreç bitmemiştir ve çeşitli şekillerde ve mecralarda devam edecektir. 

5. Arka plandaki ana siyasal gerilim soğuk savaş sonrası Dünya’ da, Türkiye’nin ne yönde yol alacığı sorusu ile ilişkilidir. Kabaca  “ Avrasyacı” tutum ile “Batıcı” tutum olarak sınıflandırabileceğimiz bu tarafların her ikisi içinde de hemen hemen her siyasi görüşten kesimler bulunmaktadır. Yani kendisine Atatürkçü, Solcu, İslamcı, Milliyetçi diyen kesimlerden iki tarafta da yer alanlar vardır. 

6. Yükselen Sola ve Sovyetlere karşı Müslüman coğrafya da ABD tarafından sağ görüşü desteklemek için “yeşil kuşak projesi” olarak başlatılan süreç milliyetçi ve sol siyasetlerin başarısızlığı ortamında büyüyen “İslamcı” hareket şeklinde kendini gösterdi. Kökenleri 18-19.yüzyıla dayanan İslamcı siyaset arayışları İran İslam devrimi ile birlikte Şii dünyasında İsrail, ABD politikaları karşıtı bir hat ortaya çıkarırken Sünni Müslüman dünya’ da Selefilik temelinde batı karşıtı radikal arayışları büyütüyordu. 

Küreselleşme ve Soğuk Savaş sonrası tüm Dünya ’da gerçekleşen büyük değişim Türkiye’de de kendini gösterdi. Batı Türkiye’ de giderek zayıflayan eski Milliyetçi, Atatürk’çü bürokratik elitin yerini yine batı yanlısı, güçlerin almasını tercih ediyordu. Fethullahçı yapı sağ iktidarlar ve “derin devlet” açısından uygundu. 

Fethullahçı yapı zaten başından beri Türkiye’nin” özgün siyasal İslamcı” akımı olan Milli Görüş ile hiç uyuşmuyordu. Fethullahçı yapı hep batı ittifakı yanlısı Merkez Sağ siyasetleri desteklemekteydi. Milli Görüş hareketi kitlesel siyasal bir halk eğilimi olarak ortaya çıkar ve gelişirken, Fethullahçı yapı doğrudan devleti hedef alan ve kadro yetiştiren bir yapı oldu. 

28 Şubat sonrası doğan ortamda Milli görüş çizgisinden koptuğunu söyleyip Avrupa Birliği, Liberal demokrasi söylemi ile iktidara yürüyen AKP’nin baş destekçisi Fethullah hareketi oldu. Batı ile ilişkiler ve kadro ihtiyacı büyük ölçüde bu hareketten karşılandı. 

AKP ve kendisinden önceki diğer sağ hükümetler Ordu’ya, Yargı’ ya ve diğer kurumlara “bizden yana”, “Müslüman”, “Alnı secdeye varan” adamları alıyoruz zannederken aslında NATO/Gladyo kendi ekibini yerleştiriyordu. Bu arada Ergenekon, Balyoz gibi davalarla ordu içindeki Fethullahçı bu yapılanma tepe noktasına vardırıldı. 

7. AKP’nin kendi lehine sonuç veren kimlik temelli kutuplaştırıcı politikaları, Gezi eylemlerinde olduğu gibi yükselen toplumsal muhalefete yönelik giderek artan otoriter yaklaşımları toplumsal gerilimleri artırıyordu. Erdoğan, özellikle Arap Baharı hareketinden sonra bölgede ortaya çıkan durumu kendi  “ Sünni Müslüman kesimin liderliği” veya “Yeni Osmanlıcılık” düşüncesi için fırsat olarak gördü ve Türkiye’nin bölgede bu yöndeki faaliyetleri arttı. 

Erdoğan batı için giderek onların deyimi ile  “unpredictable”  yani ne yapacağı kestirilemez bir konuma geliyordu. Bu durum yanı zamanda batı ile paralel olarak Fethullahçı hareket ile AKP’ nin çatışma sürecine girişi anlamına geliyordu. 17-25 Aralık’ ta Fiili olarak başlayan çatışama süreci birçok alanda sürdü ve Fethullahçı yapı sarsılmaya başladı, fakat Ordu ve Yargıdaki esas gücü devam ediyordu. Yeni çıkarılan yasa ile yargıda ve yaklaşan Yüksek Askeri Şura ‘ da Ordu’ da büyük tasfiyenin yaklaştığını gören hareket darbe girişimini başlattı. 

8. Darbe bastırıldı fakat ardındaki süreçler devam ediyor. Suriye ve Ortadoğu’daki uluslararası çıkar ve müdahaleler ile iç içe geçmiş kimlik temelli vahşi savaşlar, çatışma temelli yaşadığımız çözülememiş Kürt sorunu, artan toplumsal kutuplaşmamız önümüzdeki süreçte darbe güçlerinin çeşitli şekillerde müdahalelerini yapabilecekleri zemini devam ettirmektedir. 

İktidar ve muhalefeti ile Türkiye siyaset kurumu yaşadığımız bu devlet ve siyaset krizini evrensel demokratik ilkeler temelinde aşmak için yeni bir yaklaşım üretmek zorunda. Aksi durumda kaos tehlikesi, Suriyelileşme tehdidi yeni darbe arayışlarının toplumsal destek bulması anlamına gelecektir.