Siyasi iktidar ise, vatandaşın gelirlerini zamlara karşı korunmasını gelir artışlarıyla sağlamayı düşünüyor. Son derecede sınırlı ve yetersiz düzeyde yapılan artışlarla. Özüne bakılırsa, gelirlerdeki bu artışlar da bir “zam” aslında. O da başka zamları tetikliyor zamanla. Her gün bir zam haberi… Ama tek bir zam değil haberleri yapılan. Artık zamlar toplu olarak gelmeye başladı. Hiç durmadan, birbiri ardına geliyorlar. Bu denli hızlı ve kitlesel bir zam dalgası yaşadığımı hatırlamıyorum. O malum eski Türkiye’de bile bu kadar olmuyordu. Ne yalan söyleyeyim artık bıkkınlık vermeye başladı bu zamlar. Gencinden yaşlısına, evlisinden bekârına, kadından erkeğine toplumun tüm kesimlerini etkiliyor bu zamlar. Tek etkilenmeyenler ve yaşananlardan memnun olanlar Almanya’da yaşayan Türkler. Döviz olarak kazandıkları gelirlerinin Türkiye’de sağladığı satın alma gücünün coşkusunu yaşıyorlar. Almanya’da sahip olmadığı refaha Türkiye’de sahip olabilmenin yarattığı memnuiyet onlarınki. Zengin olsanız bile bu zamlardan etkilenmemeniz mümkün değil. Sadece bir zaman meselesi. Eninde sonunda, yapılan bu zamlar öyle ya da böyle zengini de vuruyor. Ülkemizde artık herkesi gelirine göre etkileyen zam var. Fakiri gıda ve kiralar üzerinden, zengini ise dışarıda yediği yemek, içtiği içki üzerinden vuruyor maalesef. Kimse bundan muaf değil. Zamların hanehalkları üzerinde doğurduğu göreli etkiler bakımından oluşuyor asıl fark. Gelirler düşük olunca fakir daha fakir, zengin ise sadece daha az zengin oluyor bu zamlardan sonra. Siyasi iktidar ise, vatandaşın gelirlerini zamlara karşı korunmasını gelir artışlarıyla sağlamayı düşünüyor. Son derecede sınırlı ve yetersiz düzeyde yapılan artışlarla. Özüne bakılırsa, gelirlerdeki bu artışlar da bir “zam” aslında. O da başka zamları tetikliyor zamanla. O yüzden kimse memnun olamıyor yapılan gelir artışlarından. Ama burada da iktidarın elleri kolları bağlı. Zira mal ve hizmet fiyatlarındaki artışlar o kadar yüksek ki, gelirlere yapılacak artışlarla bunu telafi edebilmek, dengelemek mümkün değil. Zaten iktidarın bunu yapabilecek ekonomik gücü de yok zaten.  Ücretlere yapılan bu zamları birileri iktidar lehine öve dursun, gelirlerle fiyatlar arasındaki bağ kopmuş durumda. Salt bu yüzden talebin düşmesi ve ekonominin yavaşlama bile gündemde. İktidarın ekonomi yönetimi ise zamlarla mücadelelerini sözlerle yürütmeye çalışıyor. Gerekli olan tedbirleri, yeterli düzeyde alamıyorlar. Her ne kadar siyasi etkilerden bağımsız olduklarını iddia etseler de, siyasetin belirlediği alanda oyunlarını oynamaya çalışıyorlar. Daha önce yaşanmamış, tecrübe edilmemiş bir oyunu sahneye koyup, bundan, ekonomik olmasa da, en azından siyasi bir başarı elde etmeye çalışıyorlar. Geçmiş tecrübelerimize bakarsak, bugün yaşadığımız bu enflasyonist süreç daha yeni başladı aslında.  Benim gibi yaşı 40’ın üstünde olanlar, geçmişten aşina böyle ekonomik koşullara. Bizler biliyoruz ki, enflasyonist süreç bir kere başladıktan sonra öyle gelip geçici olmuyor maalesef. “Amasız”, “fakatsız” ve hiçbir başka bahaneye yer vermeyen, kararlı bir mücadele gerekiyor. Siyasi rekabetin arttığı zamanlarda, enflasyonla mücadelenin zorlaştığını biliyor bu kuşak. Sadece siyasi rekabet değil, aynı zamanda siyasi ikbal için gelirin yeniden dağıtımından medet umanların iktidarda olduğu bir siyasi ortamda, enflasyon siyasetin bir aracı hâline geliyor. Yapılan gelir transferleri daha görünmez oluyor böyle ortamlarda. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, “atı alan çok kolay Üsküdar’ı geçiyor” enflasyonun olduğu koşullarda. Ülkede iktidar ve muhalefeti ile birlikte siyasetin mevcut durumuna bakınca, maalesef çok iyimser olamıyorum enflasyonla mücadelenin sonuçları konusunda. Zira enflasyon, bugünkü siyasetin hükmü altında ortaya çıkan ekonomik kararların bir sonucu olduğu gerçeği unutularak, siyasetten bağımsız tedbirlerle sonuç alınabilecek bir sorun olarak düşünülüyor. Oysa enflasyon her zaman siyasi bir sorun olmuştur ülkemizde. Bu sorun salt teknik bir mesele değildir. Enflasyonla mücadelenin siyasi etkileri olabilecek, birtakım tercihin yapılmasının gerekli olduğu bilinmelidir. Bu tercihi yapacak olanlar yine siyasilerdir. Kendi iktidarlarını zora sokacak böyle tercihleri neden yapsınlar ki? Ekonomide ya enflasyonu düşürürken büyümeden fedakârlık yapılacak, ya da enflasyonun siyasi etkilerini öteleyecek ama ortadan kaldırmayacak şekilde ekonominin büyümeye devam edilecektir.  Özellikle iktidar için önem arz eden bir yerel seçim öncesinde büyümeden fedakârlık etmek pek mümkün görünmüyor. Ülkenin uzun dönem amaçları için faydalı olsa da, böyle bir enflasyonla ciddi mücadele seçeneği, iktidarın şahsi menfaatleri açısından kabul edilemez sonuçlar doğurma potansiyeline sahiptir.  Bugünkü iktidarın böyle bir fedakârlık yapabileceğini beklemek de mümkün değildir.
Ülkemizde bunları değiştirmeye yanaşmayan siyasiler olduğu müddetçe, biz iktisatçıların teknik manada önerdikleri mücadele yöntemlerinin bir anlamı kalmıyor. İktisat bilimi enflasyonu düşmenin yollarını bize gösteriyor. Ama fiyat istikrarını sağlayacak olan siyasetin kendisidir.
Aslında hiçbir ülkede, hiçbir kamuoyu göz göre göre böyle bir seçim yapmaz. Sorunlarına kalıcı çözümler bulunmasını ister ve toplumsal menfaati bireysel menfaatlere yeğler. Ancak aksine rıza göstermenin sadece bir koşulu olabilir. O koşul da, kamuoyu bu tercih konusunda doğru kararı verecek bilgiye erişememesidir. Eğer ona ulaşan bilge yanlış ve/veya deforme edilmiş bir bilgi ise, o seçimlerin sonucunda kamuoyu yanlış tercihlerde bulunabilir; yanlış siyasiler de iktidara oturtulur. Bugün bir ölçüde ülkemizde yaşanan da budur. Son seçimlerde kamuoyunun yaptığı siyasi tercihler tamamıyla mevcut iktidar tarafından yönlendirilmiş tercihler olup, kamuoyunun göz göre göre yanlış bilgilendirilmesi sonucunda elde edilmiştir. Zamlara neden olan ekonomiyi yanlış yöneten ama buna rağmen ortaya çıkan enflasyonla da doğru bir mücadeleyi yürütemeyen, budan kaçınan, siyasilerin bizzat kendileridir.  Hem onların siyaset yapma araçları hem de böyle araçlara sahip olmanın onlar sağladığı olanaklar hep bu siyasi yapımızın sonuçlarıdır. Ülkemizde bunları değiştirmeye yanaşmayan siyasiler olduğu müddetçe, biz iktisatçıların teknik manada önerdikleri mücadele yöntemlerinin bir anlamı kalmıyor. İktisat bilimi enflasyonu düşmenin yollarını bize gösteriyor. Ama fiyat istikrarını sağlayacak olan siyasetin kendisidir. Onlarında hedefi ne pahasına olursa olsun iktidarda kalabilmektir.  Hata iktidarın bedeli toplum olarak hepimizin refahından fedakârlık yapmak ise, bizim için bizim refahımızdan yapılacak fedakarlığa da bu siyasiler karar verecektir. Maalesef ülkemizde bu sonuçlara neden olan siyasi yapının değiştirilebilmesine olanak sağlayacak siyasi ve hukuki altyapı yok. Siyasetin hem iktidar, hem de muhalefet tarafındaki oligarşik yapılar bu değişimin önünde büyük engel teşkil ediyorlar. Bu engelleri kaldırmadan herhangi bir enflasyon mücadelesinin sonuç vermesi ise mümkün değil. Bu nedenle enflasyon, zaman zaman kendisini unuttursa da, bir türlü ülke gündeminden kalıcı olarak silinip atılamıyor.