Bütün veriler, Zaho’da gerçekleşen sivil ölümlerin doğrudan Türk ordusunun operasyon bölgesinde ve büyük ihtimalle de yine onun ateşlediği 155 mm.’lik obüs toplarıyla gerçekleştiğine işaret ediyor.PKK ile mücadeleyi komşularıyla ilişki pahasına yürütüp yürütmediği belli olmayan Ankara’nın meselenin diplomatik boyutuna pek kulak asmadığı ve Bağdat’ı ya da başka bir yönetimi amiyane tabirle “takmadığı” görülüyor. Ancak bu takmamazlık Türkiye’nin başına iş açabilir. Bir günlük yas ilanından Ankara’yı BM Güvenlik Konseyi’ne şikâyet etmeye, özür dilemekten Türkiye’nin askerlerini Irak topraklarından çekme talebine varana kadar Bağdat’ın aldığı bir dizi karar, iki ülke arasında ne koordinasyonun olmadığı gibi meselenin kriz üretmeye ne kadar yatkın olduğunu gösteriyor. Daha da tehlikelisi, Türk askeri üslerini bombalamak için iki “kimliği belirsiz” insansız hava aracı Duhok’taki Türk üssüne saldırıda bulundu ve ciddi bir cephaneliğe ve on binlerce savaşçıya sahip Haşdi Şabi, bu saldırıya yanıt vermekle tehdit etti. Ayrıca yapılan açıklamalarda yetkililer, Irak topraklarındaki Türk güçlerini, Türk ordusuna bağlı üslerden güç kullanarak uzaklaştırmakla tehdit etti. Konunun sadece askerler ya da Haşdi Şabi ile sınırlı olmayıp sivil boyuta da dikkat çekme noktasında yüzlerce Iraklı Türkiye büyükelçiliği önünde ve Irak’ın farklı kentlerinde gösteriler düzenleyip saldırıyı protesto etti, tasvip edilemez ama muhtemelen öfkelerinin şiddetini göstermek için Türk bayrakları yaktı. Ankara’nın bütün bunlara karşı tepkisiz kalması ve konuyu aydınlatmak yerine PKK’yı ya da başka örgütleri suçlaması anlaşılan Iraklıları daha da kızdıracak. Türkiye’nin sempatik baktığı bir isim olmasına rağmen Irak Başbakanı Kazımi de öyle görünüyor ki Türkiye karşıtı cephede yerini almış durumda ve konunun uluslararası mahfillere taşınmasında oldukça ısrarlı. Türkiye’de konuyu derinlemesine tartışacak bir kamuoyu ve iç siyasi konjonktürün buna müsait olmamasına rağmen sahadaki bütün veriler, Zaho’da gerçekleşen ölümlerin doğrudan Türk ordusunun operasyon bölgesinde ve büyük ihtimalle de yine onun ateşlediği 155 mm.’lik obüs toplarıyla gerçekleştiğine işaret ediyor. Nitekim Irak Dışişleri eski Bakanı ve KDP Politbüro üyesi Hoşyar Zebari, Zaho’nun Perah bölgesinde tatilini geçirmekte olan Iraklı yerel turistlere yapılan atışın 155 mm.’lik toplarla yapıldığını açıkladı. İşin garip tarafı Ankara, Sünnilerle hükümet kurmasını desteklediği Mukteda Sadr’ın ve neredeyse bütün Iraklı yetkililerin ısrarla Ankara’yı sorumlu tutmasına da aldırış etmiyor. Yüksek sesle iddialara tepki gösterirse bu meselenin gündemden düşeceğini düşünüyor Ankara. Bu retorik içeride muhalefete karşı bazen işe yaramış olabilir (çünkü medya ve devlet organları AKP’nin elinde) ama aynı retoriğin dışarda işe yaramayacağını düşünemeyecek kadar rasyonalitesi felç olmuş durumda AKP yönetiminin. Oysa tahkikat sonuçları operasyonun bölgesel ve küresel ölçekte kriz yaratıp yaratmayacağını umursamayan Türkiye’nin aleyhine çıktığında AKP yönetiminin buna ilişkin bir planı var mı çok da emin değilim.
Zaho’daki olay, Ankara’nın sadece Bağdat yönetimiyle değil aynı zamanda diğer Arap ülkeleri ve Erbil’le de arasını bozma ve Türkiye’yi uluslararası bir krizle karşı karşıya getirme potansiyeli taşıyor.
Türkiye terörle mücadele adı altında Irak Kürdistanı’nda yoğun bir askeri operasyon yürütüyor ve muhtemelen PKK’ya da ciddi zayiatlar verdiriyor. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, Irak sınırında yürüttüğü bu operasyonu askeri açıdan başarılı görebilir ama aynı başarıyı acaba bölgesel ve uluslararası ilişkiler boyutunda da gösterebiliyor mu? Öyle ya operasyonun önemli bölümü Irak topraklarında yürütüldüğüne göre Ankara’nın Bağdat yönetimiyle koordine olması ve konuyla ilgili Irak makamlarına bilgi vermesi gerekmez mi? Ayrıca AKP yönetiminin yürüttüğü bu askeri operasyonun gerek bölgesel gerekse uluslararası sonuçlarıyla yüzleşme gibi bir niyeti var mı?
Zaho’daki olay, Ankara’nın sadece Bağdat yönetimiyle değil aynı zamanda diğer Arap ülkeleri ve Erbil’le de arasını bozma, meselenin uluslararası boyuta taşınması durumunda ise Türkiye’yi uluslararası bir krizle karşı karşıya getirme potansiyeli taşıyor. Aslında yakın geçmişe bakıldığında Türkiye’nin 2015’de IŞİD’le mücadele eden aşiret gençlerini eğitme gerekçesiyle Irak’a girip Musul yakınlarındaki Başika’daki 2 bin kişilik asker yerleştiğinde de gerek hükümet gerekse halk düzeyinde en az bunun kadar sert protestolarla karşılaşmıştı. Zira herkes Ankara’nın Irak’ta de facto bir durum yaratmaya çalıştığını düşünüyordu, nitekim Bağdat’taki merkezi yönetimin onayı hilafına askerleri halen orada tutma kararı, AKP yönetiminin komşuların tepkilerine kulak asmama ve onları ciddiye almama yönündeki eğilimini ortaya koyuyor.
Ankara, Bağdat hükümetine karşı oldukça hoyrat bir davranış içerisine girmiş durumda. Erdoğan’ın özellikle Arap Baharı döneminde Arap liderlerine karşı ortaya koyduğu özensiz yaklaşımın bir benzerinin bu kez Ankara tarafından daha farklı şekillerde tekrarlandığı görülüyor. Diplomasi bütünüyle ihmal edilirken, Bağdat hükümetiyle ilişkiler çok da önemsenmiyor. Bu özensizliğin Irak’ın Türkiye’ye ekonomik bağımlılığı (komşular içerisinde Türkiye’nin ürettiklerini en çok tüketen Irak’tır) ve Irak ordusunun Türkiye ordusuyla baş edebilecek güçte olmaması gibi güncel bir takım nedenlere dayandığı söylenebilir. Ancak bilinçaltında yatan asıl nedenin Arap ülkeleri üzerinde Osmanlı’nın bir vilayeti olarak gören ve bu nedenle de onları ciddiye almayan, hatta onu hor gören bir anlayış yatıyor. Ancak bu eğilimin AKP ile başlamadığını daha önceki süreçlerde “monşer” olarak ifade edilen diplomasi geleneğinden tevarüs edilen bazı patolojik düşüncelerin de rol oynadığı malum.
Gerçi bu hoyratlığın sadece Irak’la ilgili olmadığını, geçmişte Libya’da, Suriye’de, Lübnan’da, Mısır’da da benzer tutumlar sergilendiğini gördük. AKP hep Arap seviciliğiyle suçlanır, Arapların dostu olduğu düşünülür, gerçek ise hiç de öyle değil. Tam tersine komik bir “dünya liderliği” iddiası altında emperyal heveslerini hayata geçirmeye çalışan AKP, yıllarca mazlumun yanında durma adı altında uygulamaya koyduğu yayılmacı politikalarının sürdürülebilir olmadığını görünce bu kez bütün hoyratlığıyla diplomasiyi dışlayan bir çizgi ortaya koymakta.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı
Liderlik hayali kuran Türkiye, puansız Karadağ'a takıldı