Payitaht mı, Başkent mi?
Politikyol
Öyle bir şehirdir ki Ankara, her şey yolunda gittiğinde sessiz sedasız bir köşeye çekilir; ne zamanki bir sorun yaşanır, işte o zaman sahne alır.
Cumhuriyet tarihinde oynadığı rol, bunun kanıtıdır. “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara şehridir” şeklinde ve tek bir madde halinde TBMM tarafından kabul edildiğinde, tarihler 13 Ekim 1923’tü.
O gün bugündür Ankara, Hasan Âli Yücel’in deyimiyle “yurdun kalbi”, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentidir.
BAŞKENT OLMAYI HAK ETMİŞTİR ANKARA!
Kâğıt üzerinde 97 yıl olmuş ama esasen 27 Aralık 1919’da, yani Atatürk ve arkadaşlarının geldikleri gün ve hatta daha öncesinde Ankara’nın fiilen başkent olduğu ortadadır.
Üstelik Ankara bu “fiili Başkent olma” halini tepeden tırnağa hak etmişti.
Çünkü “payitaht”a hâkim olanlar, Yahya Kemal’in, “Bu şehre girmek için Fatih’in her topuna doksan manda koşmuştuk. Şimdi koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz...” cümlesindeki ruh haline bürünmüştü.
Bilindiği üzere Mustafa Kemal, Samsun’a çıktıktan ve Amasya Genelgesi’nin yayımını sağladıktan sonra önce Erzurum, ardından da Sivas kongrelerinin toplanmasını sağlamış ve her iki kongrede de bugünkü anlamıyla “Bağımsız Türkiye” vurgusu yapılmış, “Milletin egemenliğini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” denilmişti.
Nâzım Hikmet, bu durumu, “‘Bütün aksâmı vatan birküldür’ /(Manda ve Himaye) Kabul olunmaz’, denildi” şeklinde dizeleştirmişti.
“Payitaht”a tam bir teslimiyet, “İstanbul’da birçok hanımlar, beyler, paşalar,/ Türk halkından kesmişler(ken) umudu”..., zor zamanların kenti Ankara’nın sahneye çıktığını görüyoruz.
Dönemin Valisi Muhittin Paşa’nın Sivas Kongresi aleyhine yürüttüğü çalışmalar nedeniyle İstanbul Hükümeti’ne bayrak açan Ankara, Damat Ferit’in yeni vali atama girişimine karşı İstanbul’a çektikleri telgrafta, “hükümeti de padişahı da tanımıyoruz” demişler ve bu çıkışlarından sonra kendilerine vali olarak Yahya Galip’i tayin etmişlerdi.
‘BİR MEKTEPTİR ANKARA!’
Sivas Kongresi’nden sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlarının istikametlerine Ankara’yı koymalarında bu tutumun payı küçümsenemez. Mustafa Kemal’in, “... beni gerçekten içten, parlak ve güven verici duygularla karşılamış olan Ankaralılar” tanımlaması da bunu kanıtlar niteliktedir.
Ankara’nın, 27 Aralık 1919’dan itibaren fiilen başkent haline dönüştüğünün en belirgin işaretlerinden biri, İngiliz basınının “Türkiye’nin yeni başkenti” ifadesini sıklıkla kullanmasıdır.
23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla, yeni devletin fiili merkezi haline gelen Ankara, zaferden sonra, 13 Ekim 1923’te de, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olarak taçlandırıldı. Bununla da kalınmadı; 1924’te Cumhuriyetin örnek şehri haline getirilmesi için özel bir Ankara Şehremaneti Kanunu çıkarıldı.
Falih Rıfkı Atay, olupbiteni şöyle betimlemişti:
“Ankara bizim için yalnız merkez değil, Anadolu’nun bütün bakımlardan inşasını, imkânlarını ve usullerini öğreten bir mekteb oldu. Ankara’da başardığımız her şey, Ankara’nın dışındaki bütün Türkiye topraklarında daha kolay gerçekleşebilir... Biz Ankara’ya gelinceye kadar şehirciliği ve mimarlığı unutmuştuk. Türk milletinin yapıcılık vasfını burada tekrar dirilttik... Ankara hakikaten semboldür.”
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, neden Ankara’yı başkent olarak seçtiklerini ifade ederken “yeni” ile “eski” arasındaki farkı dile getiren vurguları, dikkate değerdir:
“Devletin başkentini bir an önce tespit ederek, içten ve dıştan gelen kararsızlıklara bir son vermek şarttı. Gerçekten de bilindiği üzere, başkentin İstanbul olarak kalacağı veya Ankara olacağı konusunda öteden beri içeride ve dışarıda kararsızlıklar görülüyor, basında demeçlere ve tartışmalara rastlanıyordu... İstanbul’un ‘payitaht’ olması lâzımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı.
KULLUK İLE YURTTAŞLIK FARKININ SİMGESİDİR ANKARA!
Bu ifadeye dikkat edilirse, bizim ‘başkent’ deyimiyle kastettiğimiz anlam ile bu ifadelerdeki ‘payitaht’ deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak mümkün değildir. Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı resmen ve kanuni yoldan ilân ettirerek, “payitaht” sözünün de yeni Türkiye Devletinde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lâzım geldi.”
Altında İsmet İnönü’nün imzası bulunan teklifle, Ankara, 13 Ekim 1923 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olarak kabul edildi.
“Bir fark var mı” diye soranlar için şuraya not düşüyorum; “Payitaht” ile “başkent” arasındaki fark, “kulluk” ile “yurttaşlık” arasındaki fark kadar büyüktür.
Ankara, o gün bugündür, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentidir.
Öyle de kalacaktır!
Yazı Cumhuriyet Gazetesi'nden alınmıştır.
Yorumlar
Popüler Haberler
Marmaray'da bir kişi intihar etti
Bahtiyar Aladağ isimli erkeğin katliamı: Ölü sayısı sekize yükseldi
DEM Parti eş genel başkan yardımcısı Sevtap Akdağ gözaltına alındı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Marmara Adası'ndaki toprak kaymasında göçük altında kalan ikinci işçinin de cansız bedenine ulaşıldı
İletişim başkanlığı, bakanlığın kreş yazısını doğrulayıp geri adım attı