2 Temmuz Madımak ve 5 Temmuz Başbağlar katliamlarının üzerinden 26 yıl geçti. Madımak Katliamı, devletin gözü önünde gerçekleşmişti. Bu haliyle insanın içini kanatan ve bu toprakların gördüğü en dramatik katliamdı. Madımak’a misillemeymiş gibi gösterilen Başbağlar Katliamı da öyle! Başbağlardaki masum insanlar, gece uykusunun mahmurluğu henüz dağılmamışken kurşunlara hedef olmuştu. KİM YAPTI? Her iki katliam da, 26 yıldır, kim tarafından hangi karanlık oyunun sahnesi haline niçin dönüştürüldüğünün aydınlatılmasını bekliyor. 33’ü aydın 35 kişinin diri diri yakıldığı Madımak, insanlık tarihinin kara bir lekesidir; zira insanlık tarihi, Madımak dışında, ateşe attıkları insanların karşısına geçip slogan atan ve dışarı çıkmak isteyenleri engelleyen bir gözü dönmüşlüğü henüz yazmadı. Madımak katliamı, kendi varlıklarının kabul edilmesi ve inanç alanına ilişkin taleplerinin gerçekleşmesini isteyen Alevilere verilmiş bir gözdağıdır. Öyle bir gözdağı ki devletin her türlü güvenlik gücünün gözü önünde ve saatlerce süren bir kuşatmayla birlikte gerçekleşmişti. Madımak Katliamı, bu nedenle aynı zamanda, Osmanlı'dan bu yana “zındık ve mülhid” olarak adlandırılan Alevlere yönelik, devletin bakış açısını da resmediyor. İnsanlık tarihinin bir başka kara lekesi de Başbağlar katliamıdır. Başbağlar da, karanlık güçlerin oynadığı büyük oyuna 35 masum insanını kurban verdi. Madımak’a misilleme gibi gösterilerek, farklı inançlar arasına nifak tohumları serpmeyi ve Anadolu’da süregelen kadim kardeşliği dinamitlemeyi amaçlayan bu karanlık katliam da, devletin derinliğine sızmış karanlık güçlerinin gözünün ne kadar döndüğünün acı bir kanıtıdır. ANADOLU TARİHİNİN YÜZ KARASI! Madımak da, Başbağlar da, farklılıkların zenginlik olduğu bir coğrafyadan tek tipleştirilen Anadolu'ya uzanan acılı bir sürecin ne ilk halkalarıydı ne de son halkası oldu. Katliamları yaptıran eli açığa çıkartamadığımız için sonrasında da pek çok katliama tanık olduk; nice canlarımızı kurban verdik. Her iki katliam da, hiç tartışmasız, “yüzde 99’u Müslümanlaştırılan” Anadolu tarihinin yüz karasıdır! Bu yüz karası vahşetleri, tarihin tozlu arşivleri içine atmak, toplumsal travmaların şiddetlenmesine kapı aralamaktır. Vicdanı olan bir toplum, bu vahşetleri unutamaz! Toplumsal belleğimizi diri tutabilmenin yolu, her iki katliamı da, amasız-fakatsız bütün yönleriyle açığa çıkarmaktan geçiyor. Alevi, Sünni, Kürt, Türk, bütün Anadolu insanının birbirini anladığından kuşku yok; sorun, farklılıkları olan toplulukların birbirine düşman olması için bin bir oyun çeviren karanlık güçlerin devletin derinliklerine sirayet etmesinden kaynaklanıyor. Bu bir gerçek ve bu gerçek, bütün çıplaklığıyla önümüzde duruyor. Dün Maraş’ta, Çorum’da, Taksim’de gerçekleşen katliamların açığa çıkartılması için gerekli demokratik irade ortaya konulmuş olsaydı, Madımak ve ona misillemeymiş gibi gösterilen Başbağlar gerçekleşmezdi! Madımak ve Başbağlar, aydınlatılmış olsaydı; sonrasında ne İstanbul Beşiktaş, ne Ankara Güvenpark, ne Diyarbakır ne de Gar katliamı olurdu. BU TOPLUMA BORCUMUZ VAR! Gelinen noktada unutulmaması gereken şey, Madımak’ta katledilen de, Başbağlar'da kurşuna dizilen de, Gar da IŞİD canileri tarafından bombalananların da bizim insanımız olduğu gerçeğidir. Her iki katliamda katledilenleri anmak ve yeniden benzer katliamların gerçekleşmesinin zeminini ortadan kaldırmak, hepimizin boyun borcudur. Katillerin ve katliam sürecine ilişkin karanlık noktaların açığa çıkabilmesi, toplumsal vicdanımızı açmakla başlar. Ne diyor, Sivas’ta, Madımak’ta gözümüzün önünde diri diri yakılan Behçet Aysan: “bense, yulaf kokan/ dağlı ellerinde/ dolaşmak gibi kolaydır/ sanırdım yaşamak ve sana kansız/ bir gökyüzü/ getirirdim/ getirebilsem ah, / -avlusunda çocukların/ korkmadan oynadığı-/ lalelerle/ donanmış simli bir gökyüzü.” Bu mümkün ve gerçekleşebilir bir dilektir!