2019 yerel seçimlerinin AKP’yi telaşlandırdığını; bu telaşın en önemli halkasını ise İstanbul ve Ankara’nın oluşturduğunu görüyoruz. Açık ki Ankara’yı, İstanbul’u alan Türkiye’yi kazanır. İzmir de eklendiğinde toplam seçmenin üçte birini barındıran İstanbul ve Ankara, 16 Nisan’da “hayır” demişti ve iktidarın da çok iyi bildiği gibi 16 Nisan’da sonuç “hayır” çıkmıştı. Siz bakmayın; “atı alan Üsküdar’ı geçti” açıklamalarına! Toplam seçmenin neredeyse yüzde 5’ini oluşturan 2.5 milyon mühürsüz oya rağmen ancak yüzde 51.2 ile kazanabildiklerini; ilan edilen sonucun gerçek sonuç olmadığını en iyi onlar biliyor. Tam da bu nedenle “galiptir bu yolda mağlup” deyimini, 16 Nisan’ın ana fikri olarak görebiliriz. 2019, SONUN BAŞLANGICI OLABİLİR! Ankara ve İstanbul başta olmak üzere pek çok büyükşehir, artık değişim istiyor. AKP de, son viraja girdiğinin farkında ve bu nedenle normal koşullar altında çok riskli kabul edilebilecek bir biçimde “dere geçilirken at değiştiriyor.” Üstelik hem belediye başkanlarını istifa ettirerek “at değiştiriyor” hem de bugüne kadar kendilerini besleyen “ümmetçi söylem” yerine vahşi neo liberal söylemlerini Atatürkçülük sosu ile sevimli göstermek istiyor. Beş yıllığına (ya da sandıklara el koyarak) seçilen başkanları bugünden istifaya zorlayan Erdoğan, halkta beliren değişim talebini, partisinin potasına akıtmaya çalışıyor ama görünen o ki AKP için “sonun başlangıcı” yaklaşıyor. Asıl mesele, kimin “uzağı yakın” edeceğidir! Hayır cephesinin motor gücü CHP idi; CHP, AKP’nin sonunu getirecek, uzağı yakın edecek parti olabilir mi? İstanbul ve Ankara, AKP’nin elinden alınabilir mi? Elbette alınabilir! SENARYOSU OLAN KAZANACAK! Bunun için AKP’nin duyduğu kaygıyı iyi okumak; o kaygıyı körükleyen nedenleri bulup açığa çıkarmak ve halkın karşısına vurguları güçlü bir Yerel Yönetim Manifestosuyla çıkmak gerekmektedir. Siyaset, bugüne bakmakla yetinmez; geleceği şekillendirmek için yapılır. Gelecek ki henüz gerçekleşmemiş olandır ve muhtemel bir senaryoya ve o senaryoyu realize edebilecek aktörlere ihtiyacı vardır. CHP’nin bir Yerel Yönetim Manifestosu ve buradan hareketle yazılmış bir senaryosu varsa bile henüz kamuoyuyla paylaşılabilmiş değil. Bir Manifestonuz ve temel taşları bu manifestonun ilkelerinden hareketle yazılmış senaryonuz varsa şehirlerin sorunlarına çözümler üretecek ve insanların ilgi ve dikkatine çekebilecek nitelikte hikayeleri olan belediye başkan adaylarını bulmanız kolay olabilir. Bir Şehir Manifestonuz ve bu manifestodan hareketle yazılmış bir senaryonuz yok ama “tanınırlıkları yüksek” adaylarınız varsa İstanbul’u ve Ankara’yı kazanmanız şans faktörüne bağlıdır. Çünkü İstanbul ve Ankara, yalnızca iki şehir ve dolayısıyla iki belediye olmanın ötesinde anlamlar taşımaktadırlar; AKP’nin yükseliş trendini başlatan bu iki merkez, doğru tahlil edilebilirse AKP için “sonun başlangıcı”nın da merkezi olacaklardır. İstanbul ve Ankara, demokratik parlamenter sistemi yeniden kurabilmek için stratejik öneme sahip iki şehirdir. CHP, 1989 hariç, bugüne dek bu iki şehrin önemine uygun bir aday belirleme ve kazanması halinde yönetme tarzı ve performansı konusunda halkı tatmin edecek bir politik söylem geliştirememiştir. AYNI SUDA İKİ KEZ YIKANILMAZ! 1999 Seçimleri dahil, son dört seçimi AKP’nin kazanmasının temel nedenlerinden biri, CHP’nin başkan adayı belirleme yöntemlerinin tesadüflere dayanmış olmasıdır. Kimin hangi nedenle başkan adayı yapılıp halkın takdirine sunulduğuna dair ortada somut bir kriter bulunmamaktadır. Görünen o ki CHP, tıpkı önceki dönemlerde yaptığı gibi “parlak” isimlerle kamuoyunun karşısına çıkma planları yapıyor. Örneğin, Kılıçdaroğlu, sık sık Mansur Yavaş adını telaffuz ediyor. Bu telaffuzların diplomasi icabı olmadığı açık. Evet, doğrudur; Yavaş, 2014’de, Ankara’yı kazanmış olmasına rağmen mazbata rakibine verilmişti. Ancak hem seçimden sonra geri çekilmiş, partili olmadığını belirterek, CHP’nin hiçbir davetine icabet etmemişti hem de genel kuraldır, “aynı suda iki kez yıkanılmaz”. Ama daha da önemlisi tecrübeyle sabittir ki aday ne kadar “parlak” olursa kazanma şansı da o kadar zayıf olacaktır. Ekmeleddin İhsanoğlu ile başlayıp Mansur Yavaş ile devam eden “iliştirilmiş aday” dönemi, yaşanması gereken bir süreçti; “yaşandı ve bitti”. 2019, yönünü dışarıya çevirebilecek “içeriden” adaylar dönemi olmalıdır. Bir başkan için kenti tanımak, tarihini bilmek, kentin önemini kavramış, doğal yapısını koruma bilincine sahip, farklı kültürlere açık, katılımcı ve kentin geleceğine sahiplenen özelliklere sahip olmak, elbette önemlidir ama daha da önemlisi örgütsel iklimi biliyor olmasıdır. Ankara ve İstanbul için umudun adresi “parlak” adaylar değil; dört başı mamur bir biçimde hazırlanmış bir Yerel Yönetim Manifestosuna ve bu manifestonun ışığında hazırlanan Şehir Senaryolarına uygun “içeriden” adaylar belirlemektir. Genel kuraldır; nerede düşülürse orada ayağa kalkılır. Umutlanmak için neden çok; ihtiyaç olan iradedir.