Mart 2019 yaklaştıkça iktidar da, muhalefet de, yerel seçimlere odaklanmış görünüyor. MHP, AKP’yi, “ittifak”a ikna etmek, AKP ise MHP’yi sadece üç büyük ilde yanında tutmak için görüşmelerini sürdürürken; CHP, artık bir şehir efsanesine dönmüş olan “İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır” mottosuna sarılmış durumda. CHP yetkililerinden bazılarının, Ankara ve İstanbul’u kastederek, “yiğit düştüğü yerden kalkar” gibi cafcaflı cümleler kurmaları da bundan. “Yiğidin düştüğü yerden” kalkması, niçin düştüğünü bilmesi ve kalkmak için bir yol haritasın olmasına bağlı! AKP ve MHP’nin yerel seçim “yol haritası”, yerelin konuşmasını ve dolayısıyla kentlerin nasıl ranta kurban edildiği gerçeğinin üstünü örtmek için Tayyip Erdoğan’a olan güven üzerine kurulacağı anlaşılıyor. Bahçeli’nin “büyükşehirleri kaybedersek, sistem sorgulanır” sözleri, bu stratejinin bir parçası. STRATEJİNİZ HALKÇI İSE! AKP ve MHP’nin “yol haritası” belli de, asıl sorun, CHP’nin nasıl bir strateji izleyeceğinde düğümleniyor. 2019 yerel seçimlerini, bundan önceki yerel ve genel seçimlerden ayıran temel etken, bir yanıyla 24 Haziran’dan bu yana uygulanmakta olan Başkanlık Rejimini sorgulatmak; diğer yanıyla da kentlerimizi yaşanılır olmaktan çıkartan rantçı zihniyete karşı halkçı bir çıkışa sahip olmaktır. “Harita”nın işlevi, yol çıkanı, hedefine kolay ulaşmasını sağlamaktır. Gerçek şu ki seçim süreçlerini Erdoğan’ın şahsının oylanmasına dönüştürmek, seçimleri kaybetmeyi baştan göze almak anlamına gelir; çünkü AKP’nin stratejisi de, başta CHP olmak üzere muhalefeti bu zemine çekmek üzerine kuruludur. Oysa bu bir yerel seçimdir ve bu seçimlerin en temel vaadi, artık içinden çıkılmaz hale gelmiş olan kentlerimizin nasıl gündelik yaşamı rahat, ucuz ve güvenli hale getirilebileceği olmalıdır. CHP’nin açmazı da burada başlıyor. CHP’nin başta İstanbul ve Ankara olmak üzere kazanması olanaklı olduğu kentleri niçin kaybettiğine ve kentlilerin nasıl bir başkan tarafından yönetilmek istediklerine ilişkin veri toplamadığı ve dolayısıyla analiz etmediği anlaşılıyor. Kentin ihtiyaçları ve bu ihtiyaçları karşılayacak olan başkanın nitelikleri, “kerameti kendinden menkul” danışmanların “belagatı yüksek” metinleriyle değil; saha verilerinin analiz edilmesiyle belirlenir. ŞEMSETTİN GÜNALTAY BİLE OLSANIZ! Saha analizi yapılmadan ve kent sakinlerinin nasıl yönetilmek istendiğine ilişkin herhangi bir veriye sahip olmadan; camilerin Cuma namazı için dolup taştığına yahut her şehit cenazesinden sonra yükselen milliyetçi reflekslere bakarak belirlenecek adaylarla alınacak sonuç hüsrandır. Bilinmeli ki seçimleri isimler değil; o kente dair çözüm önerilerinizi içeren senaryolar kazanır. Kente dair bir senaryonuz varsa o senaryoyu uygulayacak “içeriden” olduğu herkesçe bilinen ve kentin ihtiyaçlarına yanıt vereceği tartışmasız olan adaylar bulunabilir. Var mı böyle isimler? Elbette var; ancak onlara dair hiçbir “başarı öyküsü” bilmiyoruz. Bunun pek çok nedeni var. Bunların başında “algı yönetimi” gelmektedir. Algınızı siz yönetmez iseniz “dış güçler” devreye girer ve o kadar etkili olur ki “sağdan medet umar” hale gelirsiniz. Oysa nasıl ki “dini bütün” Şemsettin Günaltay, başbakan yapılarak, “dini siyasete alet eden” DP’nin iktidara gelmesi engellenemediyse “sağcılıklarıyla malul” hiçbir aday, CHP’ye seçim kazandıramaz. Yapılması gereken şey basittir; öncelikle seçimin sahada kazanıldığı; başkanların da sahada olarak, insanlara dokunarak, başarı elde edecekleri bir “mütemmim cüz” gibi zihinlere yazılmalıdır. Olanaksızlıkları üretken belediyecilik örneğiyle aşıp yaklaşık yüz öğrenciye burs veren 6 bin kişinin yaşadığı Ovacık’ın Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, bunun en çarpıcı örneğidir. “Dostlar alışverişte görsün” mealindeki iftar sofraları örneğinde olduğu gibi “göstermelik” işler yerine halkın temel ihtiyaçlarını gidermek için canla başla çalışan başkanlarla girilecek seçimler, Türkiye için dönüm noktası olabilir. Ranttan arındırılmış, gündelik yaşamı kolay, ucuz ve güvenli hale getirilmiş, özgürlükçü bir hava solumak istiyorsanız her yer Ovacık, her başkan adayı Maçoğlu gibi olmalıdır.