Hürriyet’ten Fatih Çekirge, anayasa referandumunda “evet” diyeceğini açıklamış. Verdiği mesaja şaşırdık mı? Hayır! Saydığı gerekçeler inandırıcı mı? Hayır! Kendince tutarlı olduğunu kanıtlamak mecburiyetinde ya, güya Özal ve Demirel’in istediği Başkanlığa da evet demişmiş. Özal ve Demirel’in savunduğu iddia edilen Başkanlık Sistemi ile bugün getirilmek istenen sistem arasında bir benzerlik var mı? Hayır! BAŞKANLIK MI, CUMHURBAŞKANLIĞI MI? O kadar hayır ki onların açıkça Başkanlık dediklerine, bunlar Cumhurbaşkanlığı demek zorunda kaldılar. Çünkü içeriği tümüyle anti demokratik olan bu düzenlemeyi savunamadıklarından adına Cumhurbaşkanlığı diyerek mevcut sistemin korunduğu imajını vermek zorunda kalmışlar. Özal ve Demirel de iktidarlarının son dönemlerinde Başkanlık Sistemini dillendirdikleri doğru ama Onların aklından Kuvvetler Ayrılığı ilkesine dokunmak, yargıda görev alacak üst düzeyi doğrudan atamak, Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olarak kalmasını sağlamak geçmemişti. Kuvvetler Ayrılı ilkesini Kuvvetler Birliğine dönüştürürseniz ne olur? Felaket olur! Hitler Almanyası, Franco İspanyası, Musolini İtalyası olur. Trump’ın aklına eseni yapmak istemesi de bu “hırs”tan kaynaklanıyor. Allah’tan Trump; “kim bana zincir vuracakmış şaşarım” diye gokkozlanırken, karşısına “burada evrensel hukuk kuralları geçerli” diyen yargı çıkıverdi. Evrensel hukukun ölçüsü, “kıldan ince, kılıçtan keskindir”; milim şaşmaz. Tıpkı İtalya’da, Almanya’da, İspanya’da ve dünyanın pek çok coğrafyasında olduğu gibi tarihin farklı dönemeçlerinde, hepimiz, bütün bir halk olarak, yanılabiliriz ama evrensel hukuk yanılmaz! Yani bir atasözünde denildiği gibi “beşer şaşar, şaşmaz Beşir”! İNSAN YANILABİLİR, HUKUK ASLA! Dönüp Çekirge’nin “evet” dediği pakete baktığımızda; “alın bunları” dediğinde, alınacak olanların tümünü “hain”; “aldatılmışım” dediğinde, bir zaman “hain” denilen herkesin masum olduğunu varsayan “tek kişinin feraseti” üzerine kurulu bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Kuvvetler Ayrılığı, binbir meşakkat ve zahmetten geçerek bugüne gelen insanlığın tarihi tecrübesinin ürünüdür. Herkesin hukukunu korumak için Kuvvetler Ayrılığına sahip çıkmak ve bütün yetkilerin “tekel”de toplanmasına elbette hayır demek gerekiyor. “Olmayacak duaya amin demek” diye bir güzel sözümüz var; savunulmayacak şeyi savunmak zorunda kalırsın da kıvrım, kıvrım kıvranırsın. Çekirge’ninki de o hesap; demiş ki, “Genel başkan il başkanını seçer. Genel merkez delegeleri seçer. Sonra o delegeler gelip Ankara’da genel başkanı seçer. Bu ‘al delegem, ver genel başkanım’ sistemi değişmeli.” Bundan ala popülizm olur mu? Hayır ama “al delegem, ver genel başkanım” sistemi hangi partiler için geçerli? Adaylarını Genel Merkez, hatta moda deyimle “reyiz”in atadığı AKP ve MHP için! CHP, Belediye Başkanlarını da, milletvekillerini de çoğunlukla önseçim yaparak belirlediğine göre demek ki mevcut paketin sıkıntısı, daha çok demokrasi içermesinden değil, var olan sınırlı demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmasından kaynaklanmaktadır. Nedir bu sıkıntı? Bugünlerde sıkça verilen bir örneği tekrarlayalım. ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİ İÇİN HAYIR! Diyelim ki Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, hem mevcut konumunu koruyup hem de Futbol Federasyonu Başkanı olmak istiyor. Kendisi iyi insan, bu nedenle çok şikayet edilen hakemleri ve fikstürü de belirlemek ve bunun için kendisine güvenmemizi istiyor. Doğrusu Futbol Federasyonu’ndan da, hakemlerden de, fikstürden de memnun değiliz ama bütün yetkileri Özbek’e verirsek ve Özbek’in her şeyi istediği gibi belirleme yetkisi olursa GS’nin her durumda şampiyon olması kaçınılmaz olur. Bir Galatasaraylı olarak böyle bir şey ister miyim, hayır; çünkü bu her şeyden önce haksız ve hukuksuz bir sonuç doğurur. Çekirge’nin güya kendince “tutarlı” olmak için “evet” dediği şey, işte böyle bir şeydir. Anlaşılan o ki Çekirge, “benden sonra tufan” mevsimine ulaşmış ama benim de O’na bir mesajım var. Kendisinden sonra kopacak “tufan”, kızına da zarar verecek. İşte bu yüzden, geleceğimizin güzel yüzlü çocukları, Çekirge’nin Ezgi’si, benim Ali Kaan’ım kendilerini rahatça ifade edebilsinler diye bugünden hayır diyoruz. Ne demiş Şeyh Ali Semerkandi; “niyet hayır, akibet hayır”!