O bir Barış Elçisiydi. Geçen yıl bugün, vurdular O’nu! O’nu vurdukları gün, sıcağı sıcağına şunları yazmıştım: “Diyarbakır Barosu Başkanı, düzenlediği basın toplantısında, "Biz bu tarihi bölgede bir çok medeniyete beşiklik etmiş ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede insanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz" dediği sırada öldürüldü. Hatırlayacaksınız geçtiğimiz günlerde tutuklanmış; tutukluluğuna itiraz edilip serbest bırakılmıştı. Bugünkü duruma bakınca, insanın, ‘keşke tutuklu kalsaydı’ diyesi geliyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz değil mi? İnsanın ‘kırk katır mı, kırk satır mı’ ikileminden birini seçmesi gerekiyor.” KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK! O gün söylediklerine bugünün ışığında baktığımızda, katledilmesinin bilinçli planlandığı anlaşılıyor. Çünkü O’nun o gün yüksek sesle dile getirip bütün Türkiye’ye duyurduğu “bu alandan uzak olsun” dediği savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar, bütün bölgeye yayılmış durumda. Ölüm, bütün bölgede kol geziyor. Ölümlere, katliamlara karşı yaşamı savunan, savaşa, çatışmalara karşı barışı dile getiren, silahlı veya silahsız şiddete karşı zeytin dalı uzatan Barış Elçisi Tahir Elçi’yi o gün öldürerek, sessiz çoğunluğun sesi, gönüllerin barış elçisine zeval getirmiş oldular. Tahir Elçi, korkunun ecele faydası olmadığını göstermek için şiddetin kol gezdiği Diyarbakır sokaklarına çıkmıştı. Tahammül edemediler; kurşunladılar. BARIŞ VE KARDEŞLİK ÇAĞRISI! Kurşunlanmış bedeni, o gün olduğu gibi bugün de barış ve kardeşlik çağrısı yapıyor. O’nun kurşunlandığı gün dile getirdiğim gibi Ne "kırk katır" ne de "kırk satır"; demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye, her zamankinden daha acil bir taleptir. Türkiye, hem içeride hem dışarıda kardeşçe yaşamayı hak eden bir coğrafyadır. O günlerin çok uzak olmaması için mücadele etmek gerekir. Unutmayalım; “mücadele edenler her zaman kazanamayabilir ama yalnızca mücadele edenler kazanır.”