Enflasyon, ücret dengesinin bozulmasına neden olur. Fiyat değişkenliğinin artmaya başladığı dönemlerde insanlar zaman içinde fiyat-ücret algısını kaybeder. Kişi, elde ettiği ücretin kendi verimliliği ile özdeş olup olmadığına tam olarak karar veremez.  Sosyal medyada birçok iktisatçının “Ne kadar zam yapılırsa yapılsın birkaç ay sonra bu maaş zamları zaten eriyecek. Bu nedenle yapılan bu artışların pek bir anlamı yok” minvalinde ifadelerde bulunduğunu görmek mümkün. Bu ifadeler iyi niyetle dile getirilen ifadeler olmasına karşın insanların bir kısmının “Ne yani, maaş ve ücretlere zam yapılmasın mı?” tarzında yorumlarda bulunduğunu görüyoruz. Acaba iktisatçılar maaşların artırılmaması gerektiğini mi öne sürüyor? Yoksa anlatmak istedikleri husus farklı mı? İsterseniz bu konuya biraz daha yakından bakalım. TELAFİ EDİCİ ÜCRET ARTIŞLARI ZORUNLU, ANCAK YETERLİ DEĞİL Sonda söyleyeceğimizi başta söylemekte fayda var. İktisat biliminin varlık amacı, toplumun uzun vadede elde edeceği toplam refah düzeyini sürdürülebilir ve istikrarlı bir şekilde artırmaktır. Refahın en önemli ölçüsü ise kişilerin gerçekleştirdiği tüketim düzeyidir. Ne kadar çok miktarda ve çeşitte mal ve hizmet tüketiyorsanız, refahınızın o derece yüksek olduğu kabul edilir. Enflasyon, gelirin satın alma gücünü zayıflattığı için refahı düşürür. Enflasyonun sürekli olduğu yerde ücret artışları satın alma gücünü telafi etmede yetersiz kalır. Refahı kalıcı korumanın yolu enflasyonu düşürmekten geçer. Telafi edici ücret artışları refahın korunması için zorunludur, ancak yeterli değildir. Asıl yapılması gereken günümüzde yaşadığımız enflasyonun ana sebebi olan irrasyonel faiz politikasını terk etmektir. Bu mevcut politika devam ettiği sürece enflasyonda kalıcı bir iyileşmenin sağlanması pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle ücretliler büyük olasılıkla bu politikanın acı reçetelerini 2023 yılında da üstlenmeye devam edecekler. TOPLUMDAKİ EN YAYGIN GELİR KALEMİ ÜCRET GELİRİDİR Derdimizi anlattığımıza göre artık detaya geçebiliriz. Tüketimin temel belirleyicisi gelirdir. Gelirin çeşitli türleri mevcut: ücret geliri, faiz geliri, kira geliri, temettü geliri bunlardan en yaygın olanları. Bunların içinde daha da yaygın olanı ise ücret geliridir. Kişinin ücret geliri arttıkça tüketiminin, tükettiği mal ve hizmetlerden elde edeceği faydanın ve bunun sonucunda da refahının artacağı kabul edilir. Burada karşımıza temel bir soru çıkıyor: Bir çalışanın ücreti ne kadar olmalıdır? İktisat bilimi bu sorunun cevabını birçok husus ile açıklıyor. Biz bunlar arasında günümüzde en etkili olan iki tanesi üzerinden devam edelim: Kişinin verimliliği ve kişinin ikame edilebilirlik derecesi. VERİMLİLİK, ÜCRETLERİN EN ÖNEMLİ BELİRLEYİCİSİ Verimlilik, bir kişinin üretime katkısını ifade etmektedir. Eğer bir iş yerinde aynı işi iki farklı kişi yapıyorsa ve biri diğerinden daha fazla ürün üretiyorsa -yani üretime daha fazla katkı sağlıyorsa- daha fazla sayıda ürün üreten kişinin daha verimli olduğu kabul edilir. Verimliliğin ana belirleyicisi kişinin sahip olduğu yetenek, yani vasıftır. Yetenek, kısmen doğuştan gelen bir özelliktir; ancak büyük kısmı bilgi birikimi sonucu elde edilir. Bilgi birikimi ise eğitim ve tecrübe ile kazanılır. Kişinin eğitim düzeyi ve işte çalışma süresi arttıkça, yani daha eğitimli ve daha tecrübeli hale geldikçe, kişinin bilgi birikiminin artacağı kabul edilir. Bilgi birikimi yeteneği, yetenek üretimi, üretim de ücretleri artırıyor. ÜCRET ARTIŞ ORANI İLE İŞSİZLİK ORANI TERS YÖNLÜ İLİŞKİLİ Ücretin bir diğer belirleyicisi ise kişinin ikame edilebilirlik derecesidir. Yani o kişinin işten çıkarılması durumunda aynı işi gerçekleştirebilecek başka bir kişinin bulunabilme ihtimalidir. Eğer işveren piyasada alternatif bir kişiyi bulabileceğini düşünüyorsa, mevcut çalışana daha düşük ücret vermeye meyilli olur. Eğer bulamayacağını düşünüyorsa, çalışanı elinden kaybetmemek için daha yüksek ücret vermek ister. İşsizlik oranındaki artış, alternatif çalışan bulabilme ihtimalini artırır. Bu nedenle işsizliğin -yani kişinin ikame edilebilirlik derecesinin- yüksek olduğu dönemlerde işçilere verilen ücretler de genelde düşük olur. DÜŞÜK ENFLASYON, ÜCRET DENGESİ İÇİN ŞART Verimlilik ve ikame edilebilirlik derecesi, piyasada elde edilen ücretlerin adil bir ücret olduğu hissiyatının oluşması açısından son derece önemli. Kişiler, piyasanın mevcut durumu ve kendi verimlilikleri üzerinden bir değerlendirme yaparak elde ettikleri ücretin adil olup olmadığına karar verirler. Adil olmadığını düşünmeleri durumunda ise firma değişikliğine yönelirler. Bu yönelişler sonucunda vasıflı kişiler, vasıfsız kişiler ve firmalar arasında bir ücret dengesi oluşur. ENFLASYON, ADİL ÜCRET DENGESİNİ TAHRİP EDİYOR Enflasyon, yukarıda ifade ettiğimiz ücret dengesinin bozulmasına neden olur. Fiyat değişkenliğinin artmaya başladığı dönemlerde insanlar zaman içinde fiyat-ücret algısını kaybeder. Örneğin, markete gittiğinizde ürünün fiyatının aslında ucuz mu yoksa pahalı mı olduğunu zamanla ayırt edememeye başlarsınız. Bu algı bozukluğu, talep edilen veya önerilen ücret üzerinde de etkili olur. Kişi, elde ettiği ücretin kendi verimliliği ile özdeş olup olmadığına tam olarak karar veremez. Bu nedenle elde ettiği ücretin yeter bir ücret mi yoksa eksik bir ücret mi olduğunu tam olarak bilemez. Böyle bir durumda kişi artık adil ücreti, verimlilik veya ikame derecesi üzerinden hesaplamayı bırakır. Onun yerine başka bir değişkene ihtiyaç duyar: Enflasyon oranı.
Mevcut irrasyonel faiz politikası yüksek enflasyonun en büyük nedeni. Yapılması gereken, ilk önce bu politikadan vazgeçmektir.
Ücretlerin enflasyon oranında artırılması, geçmişte yaşanan refah kaybını gecikmeli olarak telafi eder. Ancak fiyatlar artmaya devam ettiği için refah kaybı ortadan kalkmamıştır. Enflasyonun varlığı refah kaybının en önemli nedenidir. Enflasyon oranı yükseldikçe refah kaybı daha da yoğun hissedilir. Ücretlerin artırılması refah kaybını kalıcı olarak gidermediği için refah kaybından kurtulabilmenin geriye tek bir yolu kalıyor: Enflasyonun düşürülmesi. Enflasyon düşürülmedikçe, gerçekleşen ücret artışları sadece bir önceki yılın refah kaybını telafi edebiliyor. İRRASYONEL FAİZ POLİTİKASININ ACI FATURASI ÜCRETLİLERE ÇIKIYOR İşte iktisatçıların üzerinde durmaya çalıştığı asıl husus bu. Ücretler ne kadar artırılırsa artırılsın, fiyatlar artmaya devam ettiği sürece maaş ve ücretler erimeye devam edecek. Ücretlerdeki erimeyi durdurmak için telafi edici ücret artışlarına ilaveten enflasyon oranının düşürülebileceği bilimsel politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Mevcut irrasyonel faiz politikası yüksek enflasyonun en büyük nedeni. Yapılması gereken, ilk önce bu politikadan vazgeçmektir. Aksi taktirde enflasyonda “kalıcı” bir iyileşme pek mümkün görünmüyor. Bu da ücretlilerin, irrasyonel politikaların acı reçetelerini üstlenmeye devam edeceğine işaret ediyor.