Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Şeffaflık Örgütü 2022 Yolsuzluk Algı Endeksi’ni açıkladı. Tüm endekslerde olduğu gibi bu alanda da geriledi Türkiye. Nedenlerini Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye Kurucu Başkanı ve Transparency International Global Yönetim Kurulu Üyesi Oya Özarslan ile konuştuk. Özarslan, Türkiye’nin bu yıl en çok gerileyen ülkeler arasında olduğunu ifade ederek; Son 10 yıldır her yıl biraz daha geriliyor, her sene kendi tarihi rekorunu kırıyor” diyor.  Sunuş Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Şeffaflık Örgütü 2022 Yolsuzluk Algı Endeksi’ni açıkladı. Bu endekste Türkiye en çok gerileyen ülke oldu. Türkiye 180 ülke arasında 101. sırada yer alırken; 2013'ten bu yana 48 basamak gerileyerek son 10 yılın en düşük puanını aldı. Rapora göre Türkiye geçen yıl açıklanan 2021 yılında 38 puanla 96. sırada yer almıştı. Buna göre Türkiye son bir yılda iki puan kaybederken ülke sıralamasında beş basamak daha gerilemiş oldu. Türkiye rapora göre, Tayland, Sri Lanka, Sırbistan, Peru, Panama, Kazakistan, Ekvador ve Arnavutluk ile aynı sıraya yerleşti. Raporun sonuçlarını ve nedenlerini Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye Kurucu Başkanı ve Transparency International Global Yönetim Kurulu Üyesi Oya Özarslan ile konuştuk. Türkiye dünya şeffaflık liginde son yıllarda her yıl biraz daha geriliyor, neden? Türkiye nereden nereye geldi, buna bakalım önce. Son 10 yıldır her yıl biraz daha geriliyor, her sene kendi tarihi rekorunu kırıyor, 10 yıl öncesine göre Yolsuzluk Algı Endeks’inde 14 puan ve 48 ülke daha gerideyiz. 10 sene önce Doğu Avrupa ve Orta Asya bölgesinin lideri olarak 50 puanda ve 180 ülke arasında 53.sıradayken, şimdi 101. Sıraya düştük. 36 puanla Kazakistan, Sri Lanka gibi yolsuzluklara batmış, derin yoksulluğun olduğu ve bu yüzden halkının sokağa dökülüp iktidarı değiştirdiği ülkelerle aynı seviyedeyiz. AB üyeliğinin daha ciddiye alındığı, reformların yapıldığı önceki dönemde Türkiye yasal altyapısında yolsuzlukla mücadele için de belli düzenlemeler yaptı, böylece göreli bir iyileşme oldu gibi göründü. Ancak hep bir samimiyet kaygısı vardı doğrusu, bunların vitrin değişikliği olup olmadığı yolundaki şüphelerimizi dile getirdik. Mesela Kamu İhale Kanunun altının oyulması gibi gerçek hayatla ilgili konulara dikkat çekiyorduk ama 2013’teki yolsuzluk skandalının bastırılması, karışan tüm siyasilerin aklanması ve yaratılan büyük cezasızlık sonucu ip tamamen koptu. İHALE SİSTEMİ BOZULDU Bu konuda temel mesele nedir? Temel meselemiz siyasi, bürokratik dokunulmazlıklar yanında, parti, aile ve yakın çevrede olması dolayısıyla üzerine gidilmediği düşünülen yolsuzluk iddiaları dolayısıyla yaratılan büyük cezasızlık. Adalet Bakanlığı istatistiklerinde de ilgili suçlarda son 15 yılda daha az dava açıldığı, daha çok takipsizlik kararı verildiğini görüyoruz. Buna göre rüşvet, nüfuz kullanımı gibi kamu idaresinin güvenirliğine ilişkin suçlarda takipsizlik kararı verilme oranı % 43,5’dan yıllar içinde  % 56’ya kadar çıkmış.[1] Yine bir başka büyük neden kamu ihale sisteminin bozulması, açık ihale sisteminin gittikçe erimesi, büyük kamu kaynaklarının siyasi yakınlığı olan şirketlere aktarılması. Bu konuda yaptığımız çalışmada[2] açık ihale oranının Kamu İhale Kurumunun rakamlarına göre % 60’ın altına düştüğünü görüyoruz, ki mega projeler gibi büyük kamu kaynağı transferleri bu hesaba dahil değil, yani kamu ihalelerinin yarısı kapalı kapılar ardında yapılıyor demektir. Bu gerilemenin yeni yönetim sistemi ile doğrudan bağlantısı var mı? Varsa nasıl? Yolsuzluk şeffaflığın olmadığı, hesap vermenin bulunmadığı ortamlarda yeşerir. Şeffaflık, hesap vermek, dürüstlük ve denetim deyince demokrasinin asli unsurlarından bahsediyoruz. Medya ancak demokratik bir ortamda yazabilir, araştırmacı gazeteciler dava açma yargılanma korkusunun bulunmadığı yerde yolsuzlukları ortaya çıkarabilir. Bağımsız yargı da ancak demokratik ortamlarda, yargının özgürce başkanı, bakanları, siyasileri soruşturabildiği, yargılayabildiği yerlerde mümkün olur. Aslında yolsuzluk algı endeksi ile demokrasi endeksi arasında yapılan bir karşılaştırmada, bu ikisi arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu, demokrasinin olmadığı otoriterlikle yönetilen ülkelerde yolsuzluğun hep yukarıda seyrettiğini görüyoruz.[3] TÜM ENDEKSLERDE GERİLEME TESADÜF OLAMAZ Bunu biraz açabilir miyiz? Türkiye diğer tüm endekslerde olduğu gibi demokrasi endeksinde de geçtiğimiz 10 yılda büyük düşüşler kaydetti.[4] Artık ülkemizin kısmi demokrasiden, otoriterlik ile demokrasi arasında bulunan hibrid (karma) rejime düştüğünü görüyoruz. Önceki çalışmalarımızdan[5] zaten Türkiye’deki sistemin mükemmel olmadığını, kurumların halihazırda güçsüz ve yürütmenin etkisi altında bulunduğunu biliyoruz ancak Türkiye tipi başkanlık sistemi ile gerçek bir demokraside bulunan sistemin güvencesi kurumlar tamamen yok oldu. Parlamento yetkileri, özerk kurumlar, özgür medya, bağımsız yargı gibi denge fren mekanizmalarının hepsi kayboldu, yürütme tüm kurumlar üzerinde baskılayıcı, tam yetkili tek erk hâline geldi. Hoşa gitmeyen davaların yargıç ve savcılarının bir günde değiştirildiği, bağımsız denen kurumların başındaki yöneticilerin aniden görevden alındığı, gece yarısı kararnameleri ile milyonlarca insanın hayatının etkilendiği bir yer oldu burası artık. Siyasetin finansmanı konusu, bu konuda şeffaf olmamak bu gerilemede etkili midir? Ülkemizde ne siyasetin temiz kalmasını sağlayacak bir siyasi etik yasası ne de siyasetin mali kaynaklarını şeffaf hale getirecek bir siyasetin finansmanı yasası bulunmamaktadır. Sorunların en başında bu yatıyor. Kimin siyaseti finanse ettiğini bilemiyoruz, kimin arkasında kimler var? Dünyanın birçok ülkesinde siyasilerin seçim kampanyası, partilerin hesapları kamuya açıktır ve kimin ne bağışladığını seçim döneminde dahi görebilirsiniz. Siyasi etik için ise 2003 yılında yürürlüğe giren Kamu Görevlileri Etik Kanunu’na göre uzun bir istisna listesi var. Cumhurbaşkanı, yardımcıları, bakanlar ve milletvekilleri de bu istisnaların içinde yani yazılı bir etik düzenlemeye tabi değiller. Kanunun çıkmasından itibaren 18 yıl geçmiş olmasına rağmen bu konuda hiç bir adım atılmadı, herhalde niyet yok diye düşünebiliriz. Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO), ülkemizi 2005 yılından bu yana siyasi etik, siyasi partiler ve siyasetin finansmanı gibi konularda tam dört kez inceledi. Ve hükümete çeşitli önerilerde bulundu, son 15 yıl içinde bu önerilerin çok büyük bir kısmı yerine getirilmedi. Siyasilerin çıkar çatışması hususu da bu yerine getirilmeyen önerilerin arasında. ŞEFFAFLIK YOK, YOLSUZLUK VAR Türkiye’de olan yolsuzluk mu yoksa şeffaflık eksikliği mi? Her ikisi de! Yolsuzlukların öyle ya da böyle ortaya çıktığı ama özellikle siyasi bağlantılı olanların yargının etkisi dışına çıkarıldığı bir ortam burası. Onun yerine yolsuzluk iddialarını yazanlar yargılanıyor, engelleniyor. Son çarpıcı örneklerden birisi, mesela, Murat Ağırel’e yazmama cezası verilmesidir, yazmak tehlikeli görülüyorsa artık doğrudan engel getiriliyor. Erişim engelleri kritik bir hâl aldı, sadece gazetecilerin değil muhalif milletvekillerinin ortaya çıkardığı olaylara da teker teker erişim engeli getiriliyor. Hem de yolsuzluk usulsüzlük yaptığı iddia edilen kişinin özel hayatının korunması gibi akla ziyan bir sebeple. Yolsuzluk iddiası tüm toplumu, kamuyu ilgilendiren daha yüksek bir çıkardır ve her zaman üstündür. Şeffaflık eksikliği ile söylenebilecek çok şey var. Birkaç örnek vermek gerekirse, toplam miktarı 150 milyar dolar gibi müthiş bir rakamı aştığı tahmin edilen ve önümüzdeki 25 yıl bütçede delik yaratacağı düşünülen kamu özel işbirliği sistemiyle verilen sözleşme hükümleri ticari sır gerekçesiyle halktan saklanıyor. Demokratik ülkelerde görmediğimiz örtülü ödenek ile Cumhurbaşkanı’na verilen gizli hizmet gideri son 15 yılda %1018 arttı[6]. Çok büyük bir kaynağı yöneten Varlık fonu işlemleri Sayıştay denetimi dışında kalıyor. KAYITDIŞI ARTMIŞ OLABİLİR Yine son yıllarda Türkiye ekonomisine yüksek miktarda kaynağı belirsiz para girişi var. Şeffaflık olmadığı için mi biz bunun kaynağını bilmiyoruz.  Ekim 2022 itibariyle 28,3 milyar doları bulan net hata ve noksan kalemi olduğu görülüyor, yani cari açığın yüzde 71,3’ü net hata ve noksan ile karşılanmış. Ekonomistler tarafından bu kadar büyük montanlı bir rakamın normal olmadığı ifade ediliyor. Türkiye’ye Körfez monarşileri, Orta Asya ve Rus oligarklarından geldiği düşünülen kayıtdışı paranın artması yüksek olasılıklar arasında. Rus Ukrayna savaşı başladıktan sonra üst düzey yetkililerin ağzından Rus sermayesine yapılan davetleri, Abromovich gibi ünlü oligarkların Türkiye’ye yatırımı çeşitli şirketleri satın alma ihtimallerinin konuşulduğunu biliyoruz. Sonrası ne bilemiyoruz, karanlık. Peki uyarı yok mu bu konuda? OECD Mali Eylem Gücü (FATF) gibi uluslararası kurumlardan defalarca gelen uyarılar, gri listeye alınmamızla sonuçlandı. Bunun sonucu olarak da Türkiye yolsuzluk ve kara para açısından riskli ülkeler kategorisine girdi. FATF raporunda açık açık yeterince soruşturma yapılmadığını kara parayı önlemek için yeterince çaba sarfedilmediğini belirtti. Her iki senede bir çıkarılan varlık barışlarının bu riskin artmasına katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Bunlarla kaynağı bilinmeyen para ve kıymetli madenler soruşturulmama sözü verilerek ülkemize giriyor. Yine gayrımenkul yoluyla vatandaşlık verilmesinde de ülkeye gelen kişilerin kara para vb. geçmiş incelemesi yapılıyor mu? Bilmiyoruz. Halbuki bu tüm dünyada yolsuzluktan elde edilen kaynağın başka ülkelere taşınmasını sağlayan en önemli yollardan biridir. Bu durumdan kurtulmanın yolu nedir? Ne gibi değişiklikler yapmak gerek? Öncelikle yukarıda belirttiğimiz hususların, bağımsız yargı, özgür medya, kamu yönetimi, ihale sistemi, şeffaflık, siyasi etik, vb hepsini içerecek kapsamlı bir reform yapılması, bunun için de açık siyasi irade gerek. Şu andaki Türkiye’de var mı bu irade? Hayır yok, buradan başlayabiliriz. MUTABAKAT METNİ MESELEYİ CİDDİYE ALIYOR Bu konuda muhalefetin açıkladığı Ortak Mutabakat Metnini nasıl buldunuz? Ortak Mutabakat Metninde bu konuya ayrı bir başlık açılması ve kapsamlı pek çok öneri getirilmesi konuya ne kadar önem verildiğini gösteriyor ki, bu umut verici bir yaklaşım. Yolsuzlukları araştırma komisyonu kurulması, yolsuzluktan elde edilen ve yurtdışına kaçırılan malların Birleşmiş Milletler sözleşmesi kapsamında iadesi yoluna gidilmesi, yolsuzluk suçlarında zamanaşımının kaldırılması, kamu ihale kanununun yeniden düzenlenmesi, siyasi etik yasası çıkarılması, vergi cennetleri, vergi affı ve barışı gibi konuların kara para aklama aracı haline getirilmemesi gibi hususlar çok önemli. Benim eksik olarak gördüğüm en önemli birkaç husus ise sürekli bir Yolsuzlukla Mücadele Kurumu kurulması, yolsuzluklar için özel yetkili teknik donanımlı mahkemeler oluşturulması, siyasiler ve üst düzey kamu görevlileri için mal varlıklarının kamuya açık hale getirilmesi, yolsuzlukla ilgili suçlarda siyasi ve bürokratik dokunulmazlıkların kaldırılması, üst makamdan izin alma şartının kaldırılması, siyasilere yönelik lobi çalışmalarının denetlenmesi olabilir. Bunlar gerçekleştirilirse Türkiye’nin önü açılır gerçekten. Sivil toplum bu süreçlere iyileştirici olarak katılabilir mi, evetse nasıl? Sivil toplum bu sistemik sorununun giderilmesine yönelik samimi olarak çalışan her hükümet ya da her kuruma yapıcı önerileriyle yardımcı olmalıdır. Öte yandan bağımsızlığını korumalı, her zaman denetleyici, hesap vermeye zorlayıcı bir yapıda olmalıdır, deyim yerindeyse hep iktidarın ensesinde. [1] https://seffaflik.org/adli-istatistikler-calismamizi-interaktif-hale-getirdik/ [2] https://seffaflik.org/kamu-alimlari-izleme-araci/ [3]https://www.democracymatrix.com/fileadmin/Mediapool/PDFs/Report/DeMaX_Report_2019_Growing_Hybridity.pdf [4] https://pages.eiu.com/rs/753-RIQ-438/images/DI-final-version-report.pdf?mkt_tok=NzUzLVJJUS00MzgAAAGJwPDtHqYUKuUyQGUmqVFlOToidIvsCC1-N9s8-JeDhj0JEz-skGuNVidJmvOLVqUGII_kAtqg_Poy07B7R5GB5RNeYIhbSecQdawqUq1jYC3ulA [5] https://seffaflik.org/wp-content/uploads/2021/12/NIS-RAPOR-TR.pdf [6] https://seffaflik.org/gizli-hizmet-giderleri-2004-2020/