Yoksulluğun çocuklara etkisi sağlık alanında görüldüğü gibi, eğitim hakkından yararlanamama, işgücüne erken yaşta katılma, erken yaşta ve zorla evliliklerle hak ihlalleri adeta bir kısır döngüye girmekte.Çocukların gelişimini, psikolojik ve biyolojik potansiyellerini olumsuz etkileyen çocuk yoksulluğu Türkiye’nin can yakan sorunudur. Çocuk yoksulluğu, çocukluk döneminde önlenmediğinde gelecek nesillere de miras olarak geçmekte ve çocukların sadece çocukluk dönemini değil, yaşamlarını tehdit altına almakta, yoksulluk çocukları savunmasız grupta bıraktığı için sağlık koşullarını daha da kötüleştirmekte. Yoksulluğun çocuklara etkisi sağlık alanında görüldüğü gibi, eğitim hakkından yararlanamama, işgücüne erken yaşta katılma, erken yaşta ve zorla evliliklerle hak ihlalleri adeta bir kısır döngüye girmekte. Ülkemizde son resmi verilere göre 720 bin çocuk işçi bulunmakta. Gerçek sayının ise 2 milyonu aştığı bilinen bir tabloda, CHP liderinin Et ve Süt Kurumu önünde çocukların beslenme hakkı üzerine yaptığı açıklamayı sadece bir çocuk hakkı savunuculuğu olarak değil, ülke geleceğine sahip çıkan sorumlu bir lider tavrı olarak da değerlendiriyorum. Hafızamızı biraz zorlayıp yakın geçmişe gidelim; Nisan 2011. Hatırlarsanız CHP Çocuk Bütçesi tanıtım filmi Türkiye’de çocuk yoksulluğuna dikkat çekiyordu. Kılıçdaroğlu, çocukların kendilerini geliştirebilecekleri fırsatlara erişmelerinin önündeki engellerin çocuk yoksulluğu ve fırsat eşitsizliğinin nesiller arasında aktarımı olduğunu dile getirirken 2011 yılından bu yana ısrarla “Çocuk Bütçesi” oluşturulmasının zorunluluğunu vurgulamaktan da vazgeçmedi. CHP’nin yıllardan bu yana vurguladığı parti politikalarının siyasi eylemlerine yansımasının topluma cesaret ve umut verdiğini görebiliyorum. İktidara bugüne dek oy verenlerin dahi sahipsiz bırakıldığı, sorunlarının yer yer halı altına süpürüldüğü ve göz ardı edildiği günümüzde, muhalefet partilerinin omuzlarındaki yük daha da anlam buluyor. Tarihi 2023 olan ancak yine de öngörülen tarihten erken olabileceğini düşündüğüm genel seçimlerin partiler için bir samimiyet sınavına dönüşeceği kuşkusuz. Yoksullukla mücadele konusunda kararlı olan muhalefet “Aile destekleri sigortası” projesi ile devletin tüm imkânları seferber ederek yoksulluk sorununa çare olabileceğini güven içerisinde seçmene gösteriyor. Muhalefetin bu adımları, seçmene “Biz iktidara hazırız, sorunlarınıza çare olmaya geleceğiz.” mesajını ve Türkiye için yeni bir sayfa açılacağının sinyallerini veriyor.
“Yoksulluk, şiddetin en kötü şeklidir”
Politikyol
Evine sucuk alabilen insanların ekonomiden şikâyetçi olamayacağını Mahir Ünal’a düşündüren sebep neydi anlam veremesem de, sanıyorum ki vatandaşın şikâyet edebilmesi için kuru ekmeğe muhtaç olmasını bekliyorlar.
Mahatma Gandhi’ye ait olan bir söz “yoksulluk, şiddetin en kötü şeklidir.” Her gün başka boyutlarıyla şahidi olduğumuz yoksulluk canımızı yakarak ve derinleşerek devam ediyor. Ne yazık ki temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığı bir yoksulluğun içine terk edildi Türkiye toplumu. Yakın zamana kadar halkın yoksullaştığını görür ve dile getirirdik, artık bu yoksulluk yerini açlığa bıraktı.
Cumhuriyet tarihinin en derin yönetim ve ekonomik krizi içerisinde, iktidarın toplum gerçeklerinden uzaklaşan tutumu ile bir bilinmezliğe sürükleniyoruz. Ambargo dönemindeki kuyruklar üzerinden siyaset yaparak yıllarca iktidara tutunanlar 2022 Türkiye’sinde yağ kuyruklarını, tanzim satış çadırlarını, işsizlik kuyruklarını, marketlerde şekerin tükenişini, ucuz ekmek kuyruklarını topluma reva görüyorlar.
Demokrasinin, hukukun zedelendiği bir yönetimde ekonomik krize çözüm üretmek yerine yalnızca günü kurtaran, sorunlara çare olmayan adımlar, Türkiye’de eşitsizlik ve yoksulluğun artışı, gıda yoksulluğu, barınma ve eğitim gibi alanlarda da eşitsizlik ve yoksullaşmayı derinleştirdi. Toplumda çocuk, genç, yaşlı, emekli ve hatta çalışan yoksulluğunun her çeşidine maruz bırakıldı. Türkiye’nin hak ettiği ve topluma reva görülen tablo bu olmamalı. Esasen ehil kadrolarla, doğru ekonomi politikaları, hukukun ve demokrasinin yeniden hâkim olmasıyla, israfın engellenmesi ile ülkenin birçok sorununun aşılabileceğine inanıyorum ama bunu AKP ile yapamayacağımızın da farkındayım. Sorunun müsebbibinin, bu krize derman olamayacağını görebiliyorum.
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın ziyaret ettiği öğrenci evinde, ekonomiyi eleştiren gençlere sucuklu menemeni çok gördüğü anın videosunu izlediğimde 2002’den bu yana tek başına iktidarda olan bir partinin, gençliğe yaklaşımı ve sorunlarla yüzleşmeyişini sorgulamak istedim.
Sucuk yiyebilen öğrenci, ne lüks hayat (!) değil mi? Evine sucuk alabilen insanların ekonomiden şikâyetçi olamayacağını Mahir Ünal’a düşündüren sebep neydi anlam veremesem de, sanıyorum ki vatandaşın şikâyet edebilmesi için kuru ekmeğe mahkûm olmasını bekliyorlar... Tarım Bakanı “Açta açıkta kimsemiz yok, herkesin karnı doyuyor.” derken, Cumhurbaşkanı ise “Açız, geçinemiyoruz.” diyenlere “Abartıyorsun.” cevabını verebiliyor. Gerçekleri görmek istemeyen muktedirlerin ülkesindeyiz. Madem sitem etmeye hakkımız yok ve “abartıyoruz” Mahir Ünal’ın sucuk ve ekonomi paradoksuna bir çıkış yolu bulalım; kırmızı et, tavuk, balık alıp yiyemiyoruz demeyelim de menemene sucuk atıyoruz ekonomi çok iyi diyelim (!)
Bir yanda öğrenci evinde gördüğü sucuğa şaşıran ve eleştirileri göğüslemeyen yöneticiler varken diğer yandan da vatandaşının hakkını arayan, çocukların beslenme hakkı için mücadele eden bir lider var; Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu.
TÜİK’in gerçeklerden uzak matematiğiyle enflasyonu düşük hesaplaması yüzünden milyonlarca insanın düşük zam almaması için kurumdan randevu istemişti CHP lideri. Bir diğer randevu talebi yazılı sınavda başarılı olduğu halde mülakatta elenen gençlerin hakkını savunmak için Milli Eğitim Bakanlığı’na olmuştu ve son olarak Et ve Süt Kurumu’na çocukların hakkını savunmak için başvurdu.
Bu üç kurum da ana muhalefet liderinin randevu talebine yanıt vermediği gibi kapılarına da kilitler vurdular. Türkiye İstatistik Kurumu, Milli Eğitim Bakanlığı, Et ve Süt Kurumu üçü de devlet kurumu olmasına rağmen, milyonlarca seçmenin temsilcisi olan ve milletvekili olan ana muhalefet liderine kapıları açmayarak devlet kurumlarının “şahsım” kurumlarına dönüşümünü, şeffaf bir idari yapının olmadığını ve iktidarın muhalefetten kaçtığını kanıtladı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurumların önünde yaptığı açıklamalar, sorunlarla yüzleşmek istemeyen iktidarı da sorunlarla muhatap olmaya zorluyor, bu sebeple CHP liderinin açıklamalarını toplumun her kesimi pür dikkat takip ediyor.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi