Geçen haftaki yazımda muhalefetin ittifak stratejilerinden bahsetmiştim. Bu haftaki konu ise muhalefetin yıkıcı kutuplaşmaya karşı stratejisi olacak. Aslında kutuplaşma partili demokrasinin tanımına içkin bir kavram. Nitekim her parti kendi savunduğu ideolojisi ve politikalarıyla daha iyi bir toplum hayal eder, rakiplerinin eksik ve zaaflarını eleştirir. Bu rekabet sol-sağ, ilericilik-muhafazakarlık, küreselcilik-milliyetçilik, özgürlükçülük-güvenlikçilik gibi birçok sosyo-politik yarılma hattında sabitleşerek hem parti hem de seçmen seviyesinde kutuplaşmaya dönüşür. 2010’ların alamet-i farikası, siyasetçilerin ve toplumsal kesimlerin birbirlerinden nefret eden kapalı cemaatlere dönüşmesiyle kutuplaşmanın yıkıcı boyutlara ulaşması ve otoriterliğin yükselişi oldu. Toplum yeniden cemaatleşince, toplumu birleştirdiğini düşündüğümüz demokrasi, temel hak ve özgürlükler gibi anayasal prensipler de kolayca aşınmaya açık hale geldi. Popülist liderler kültürel ayrımları körükleyen ve çoğunluğa hitap eden otoriter-güvenlikçi kimlik politikalarıyla sivil hakları ve eşit vatandaşlığı zedeledi. Dünya genelinde demokrat aktörler bu yıkıcı kutuplaşma karşısında çare bulmakta zorlanıyor. Türkiye de bundan müstesna değil. 2019 yerel seçimleri muhalefeti umutlandırsa da devlet kurumları, siyaset, sivil toplum, medya ve sosyal medyaya neredeyse tamamen hakim olan otoriterlik ve yıkıcı kutuplaşmanın bir sonraki genel seçimde hangi stratejiyle aşılabileceğini tartışmak gerekiyor. Statükocu-Reaktif ve Üretken-Proaktif Stratejiler Yazıda Koç Üniversitesi’nden değerli hocam siyaset bilimci Prof. Murat Somer’in Jennifer L. McCoy ve Russell E. Luke ile bu yıl yayınlamış olduğu makalelerinde ortaya koydukları 4 ana strateji modelinden hareketle somut öneriler sunmaya çalışacağım. Makalenin başlığı “Pernicious Polarization, Autocratization and Opposition Strategies.” Bu başlığı Türkçe’ye Yıkıcı Kutuplaşma, Otokratlaşma ve Muhalefet Stratejileri olarak çevirmeyi tercih ettim.

Tablo: Muhalefet Amaçları, Yönelimleri, Stratejileri ve Sonuçlar Kaynak: Somer, Murat, Jennifer L. McCoy, and Russell E. Luke. "Pernicious polarization, autocratization and opposition strategies." Democratization (2021): 1-20.

Makalede muhalefetin stratejileri amaç ve yönelimlere göre iki ana eksende ayrışıyor (statükocu-reaktif ve üretken-proaktif). İlk eksende iktidara karşı statükoyu koruma amacı taşıyan ve reaktif şekilde gerçekleşen iki strateji yer alıyor. Bu eksendeki ilk strateji “karşılıklı kutuplaşma”. Muhalefetin statükoyu korumak için aynı kutuplaşma eksenini kullanarak karşılık vermesi yıkıcı kutuplaşmanın derinleşmesi ve otoriterleşmeyle sonuçlanıyor. Laiklik-din ayrışması üzerinden AK Parti’ye yönelik kapatma davası açılması, muhalefetin ordu ve yargıyla bir blok oluşturması bu stratejinin en iyi örneklerinden. Venezuela’da muhalefetin Chavez’e karşı benzer bir strateji izlemesi ve 2010’larda ABD’de yargının kutuplaşmaya sahne olması diğer örnekler. Statükocu-reaktif ikinci strateji ise “pasif depolarizasyon (kutupsuzlaştırma)”. Bu stratejide muhalefet mevcut kutuplaşmanın üzerine gitmek yerine halı altına süpürmeyi tercih ediyor. Şili’de 1989’da başlayan Pinochet sonrası demokratikleşme sürecinde eşitsizlik doğuran ekonomi anlayışının ve anayasanın değiştirilmemesi, kutuplaştırmayı 2000’lerin ortalarına kadar bastırsa da 2006 sonrasında ve 2018-19’da yaşanan protestolarla kutuplaşma tekrar açığa çıktı. Tunus’ta 2010’lardaki demokratikleşme sürecinde laik-dindar ayrışmasının ve sosyo-ekonomik dönüşümlerin ötelenmesi de partilerin birbirine benzemesine ve sorunların çözülmemesine yol açtı. İkinci ekseni oluşturan yaratıcı proaktif stratejiler ise muhalefetin mevcut kutuplaşmayı aşarak kutuplaşmanın yıkıcılığını ve otoriterleşmeyi geriletmesiyle sonuçlanıyor. Bu eksendeki birinci strateji “Dönüştürücü kutuplaşma.” Bu stratejide muhalefet kutuplaşma eksenini değiştirme yolunu izliyor. Bir demokrasi ekseni oluşturararak, kutuplaşmayı azaltma ve otoriterleşmeyi geriletme hedefleniyor. Örneğin Güney Kore’de eski Cumhurbaşkanı Park’ın Choi-gate tarikat ve yolsuzluk skandalından sonra görevinden alınması, partisindeki ılımlıların muhalefetle işbirliğine gitmesi ve “mum ışığı” gece protestoları sayesinde gerçekleşmişti. Üretken proaktif stratejilerin ikincisi “aktif depolarizasyon (kutupsuzlaştırma).” Muhalefet tüm kesimleri birleştiren bağlar inşa etmeye odaklanıyor. Bu strateji, kutuplaşmanın içerilmesi ve yıkıcılığının ortadan kaldırılması ile otoriterleşmenin geriletilmesine zemin hazırlıyor. 2019 İstanbul ve Budapeşte yerel seçimlerinde muhalefetin sol ve sağ blokları bir araya getirmesi ve kapsayıcı bir kampanyayla seçimleri kazanması bu stratejinin örnekleri. Türkiye Muhalefeti Genel Seçimde Hangi Stratejiyi İzlemeli? Türkiye muhalefeti için önerim üretken-proaktif iki stratejiyi de kapsayan karma bir strateji izlemesi. Muhalefet bir yandan mevcut sorunları seçmene aktarmak için iktidarın “eylemlerini” hedef alan yeni bir kutuplaşma ekseni oluşturup, diğer yandan çözüm odaklı söylem ve vaatleriyle mevcut toplumsal ayrışmaları aşan bir strateji geliştirmeli. Muhalefet ancak bu şekilde iktidardan uzaklaşan seçmenlerde, apolitiklerde ve oy kullanmaya gitmeyen protestocu seçmende oy oranını maksimize edip Cumhurbaşkanlığı ve TBMM’de nitelikli çoğunluk hedeflerine ulaşabilir. Akla gelebilecek ilk soru, hangi nedenle muhalefetin kutuplaşmayı (eksenini değiştirerek de olsa) sürdürmesi gerektiği. İktidarın otoriterleşme, temel hak ve yargı ihlalleri, kurumları yok etme, liyakatsizlik, yolsuzluk gibi eylemlerle Türkiye’nin demokraside, ekonomide, milli güvenlik ve dış politikada gerilemesine yol açmış olduğu her objektif gözlemci ve analist tarafından ifade ediliyor. Muhalefetin iktidardan uzaklaşan seçmeni ve apolitikleri bu gerçeğe inandırması gerekiyor. Dolayısıyla bu eylemlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının özgürlük, güvenlik ve refah kaybına yol açan sonuçlarının seçmenlere hitap edecek bir dilde izah edilmesi, bu sonuçların sorumlusunun dış güçler veya zamanın şartları değil, mevcut iktidar olduğunun ifade edilmesi en temel gereklilik. Bu çerçevede yeni kutuplaşmanın muhalefet-iktidar ayrımını, seçmenin zihninde demokrasi-otoriterlik, adalet-adaletsizlik, liyakat-liyakatsizlik, eşitlik-eşitsizlik, özgürlük-baskıcılık, refah-yoksulluk gibi zıtlıklarla eşlemesi gerekiyor. Muhalefet kutuplaşmanın eksenini değiştirirken sağ popülistlerin düştüğü nefret-şeytanlaştırma ve iktidar seçmeniyle iktidarı eş tutma tuzaklarından uzak kalmalı. Sağ popülistler bugüne kadar rakiplerini ve rakiplerinin seçmenini kimlik ve ideolojilerinden ötürü vatan haini, terörist gibi olumsuz sıfatlarla yaftalayarak nefret diline dayalı çoğunlukçu bir kutuplaşma stratejisi izledi. Bu stratejinin maliyeti azınlıkları ve demokrat kesimleri sağ siyasetten dışlamak oldu. Muhalefet ise iktidardan uzaklaşan ve yıkıcı kutuplaşmadan bunalan seçmenin oyunu almayı veya en azından iktidara oy vermemesini hedefliyor. Henüz bir seçim önce oy verdikleri aday, parti ve seçmene yönelik nefret dili, bu gruplarda yer alan seçmenleri kerhen de olsa iktidarı desteklemeye veya muhalefete oy vermeye yatkın olanları sandığa gitmemeye itebilir. Peki Muhalefet Mevcut Toplumsal Ayrışmaları Nasıl Aşabilir? Muhalefet ayrım gütmeyen, demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitliği müjdeleyen kuşatıcı bir söylemin yanısıra aynı sosyo-ekonomik statü grubunda yer alıp farklı partilere oy veren kesimleri bir araya getirebilecek vaatleri içeren ortak bir program hazırlamalı. Bu programın özet metni kamuya açık bir şekilde ve kameraların önünde Millet İttifakı’nda yer alan parti liderleri ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı tarafından imzalanmalı. Bu sayede muhalefet ülkeyi yönetmeye talip olduğunu kendi seçmeni haricinde kalan tüm kesimlere somut bir şekilde göstermiş olacaktır. Son olarak bu programda mutlaka yer alması gereken bazı başlıkları sıralamak istiyorum:
  1. Sosyal politikalar (yoksullara, emeklilere, yaşlılara desteğin artırılması, pandemi desteklerinin ve sağlık sigortasının kapsamının genişletilmesi, ruh sağlığının ve bebek-çocuk bakımının sigorta destek kapsamına alınması, EYT sorununun çözülmesi)
  2. Asgari ücretin bölge bazlı düzenlenmesi ve artırılması, çalışan haklarının genişletilmesi
  3. Eğitimde reform (çağdaş ve bilimsel prensiplere geri dönülmesi, kadrolaşmanın önüne geçilmesi, dil ve yazılım eğitiminin yeniden düzenlenmesi, internet ve teknoloji altyapısının geliştirilmesi)
  4. Öğrencilere yönelik vaatler (yurt ve yemek imkanlarının geliştirilmesi, vakıfların rolünün azaltılması ve sıkı denetlenmesi, KYK borçlarının faizlerinin silinmesi)
  5. Enflasyonla mücadele, Merkez Bankası ve ekonomi yönetiminin bağımsızlığı
  6. İşsizlikle mücadele, istihdam, tarım, üretim ve girişime teşvik
  7. Vergilerin düzenlenmesi (Tüketim vergilerinin azaltılması, gelir vergilerinin sosyal adalet ilkesine göre uygulanması)
  8. Yargı reformu
  9. Sistem değişikliği ve yeni Anayasa
  10. Yolsuzluk, rüşvet ve partizanlıkla mücadele
  11. Güvenlik (uyuşturucuyla mücadele, polis kapasitesinin etkin ve adil kullanımı)
  12. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönüş ve kadına şiddetle mücadele
  13. Dış politikada komşularla ve müttefiklerle bozulan ilişkilerin restorasyonu
  14. AB ile ilişkilerde üyelik ve vize serbestisi hedefi
  15. Ulaşım (Şehir içi ulaşımda belediyelerle işbirliği, köprü ve otoyol ücret ve garantilerinin düzenlenmesi)
  16. Kanal İstanbul gibi çılgın projelerin durdurulması
  17. Paris Anlaşması’nın onaylanması ve doğayla uyumlu çevre-iklim-enerji politikalarının geliştirilmesi