Yeni Keynesyen iktisat, içsel tutarlılığını kısmen yitirmiş olmasına karşın mantıksal ve içsel tutarlılığa sahip başka bir iktisadi görüşün geliştirilememiş olması sebebiyle hakimiyetini sürdürebilmekte.
Son dönemde Türkiye’deki iktisatçılar arasında önemli bir tartışma mevcut. Bu tartışmanın fitilini, 2021 yılının eylül ayından bu yana izlenmekte olan
“düşük faiz stratejisi” ateşledi. Aslında tartışmanın odak noktasını, cumhurbaşkanının dile getirdiği ve sonrasında hükümet taraftarlarının sahiplendiği
“faiz (artışı) sebep, enflasyon (artışı) sonuç” iddiası oluşturmuyor. Aksine, içinde bulunduğumuz çalkantılı ve sorunlu döneme neden olan
düşük faiz stratejisinin, terse döndürülmesinin -yani faizlerin artırılmasının- gerekip gerekmediği oluşturuyor.
FAİZLERİN ARTIRILMASI KONUSUNDA GÖRÜŞ AYRILIKLARI
Tartışmanın bir tarafını, içinde bulunduğumuz problemli iktisadi dönemden çıkışta
faizlerin artırılmaması gerektiğini savunanlar oluşturuyor. Bu iktisatçıların temel argümanı, faiz artışının ekonomiyi durgunluğa sürükleyeceği ve bunun da zaten yüksek seyreden işsizliği daha da artırarak toplumu daha da yoksullaştıracağı düşüncesi. Sorunlar için önerdikleri çözüm yolu ise ağırlıklı olarak maliye politikası araçlarının kullanılması.
Tartışmanın diğer tarafını ise
faizlerin artırılması gerektiğini savunanlar oluşturuyor. Bu iktisatçıların temel argümanı ise faiz oranındaki artışın hem talepteki hem de maliyetlerdeki artışı sınırlandıracağı, kısa dönemde işsizlik oranında artışa neden olsa bile uzun vadede enflasyonda yaratacağı düşüşle ekonomiye istikrar sağlayacağı ve bu istikrarın da orta ve uzun vadede işsizlik oranında düşüşe neden olarak kısa dönemde yaratacağı olumsuzlukları telafi edeceği düşüncesi. Sorunlar için önerdikleri çözüm yolu ise ağırlıklı olarak para politikası araçlarının kullanımıdır.
Her iki tarafın da argümanlarını ve çözüm önerilerini birkaç cümle ile ifade etmek, kabul etmek gerekir ki, her iki tarafa da haksızlık olacaktır. Ancak bu yazının kapsamı özelinde bu tür bir özet ifadenin işlevsel olacağı kanaatindeyim.
EKONOMİK YAPIDAKİ DÖNÜŞÜM
Ortaya atılan bir görüşün toplumun geneli tarafından kabul görüp görmeyeceğini, büyük oranda o görüşün
mantıksal ve içsel tutarlılığı belirler. Mantıksal ve içsel tutarlılık yıkıldığında, o görüşe olan aidiyet de yıkılır. Ancak yıkılışın tam olarak gerçekleşebilmesi, yine mantıksal ve içsel tutarlılığa sahip yeni bir görüşün yerini alabilmesiyle mümkün olur.
Aynı kural iktisadi görüşler için de geçerlidir. Geçmişten bugüne birçok iktisat okulunun çeşitli dönemlerde egemen olduğunu, ancak zaman içinde bazı sebeplerle egemenliklerini yitirdiklerini görmüşüzdür. Bu görüşlerin egemenliklerini yitirmesi, aslında iktisadi okulların ortaya attığı teorilerin işlevini yitirmesinin bir sonucudur. İşlevi yitirmenin ana sebebi ise
ekonomik yapılarda yaşanan değişimlerdir.
EKONOMİK KRİZ İKTİSAT TEORİSİNİN KRİZİDİR
Ekonomik yapılar, doğa kanunu gereği evrilmektedir. Bu evrim, mevcut iktisat teorilerinin artık işleyememesine ve iktisadi sorunları beklenen ölçüde çözememesine neden olur. Bu da küresel ölçekli krizlerin ortaya çıkmasına yol açar. 1929, 1973 ve 2008 küresel krizleri bu bağlamda
iktisat biliminin ve iktisat teorilerinin yaşadığı krizlerdir. Bu dönemlerde o dönemin egemen iktisadi görüşlerinin politikaları hayata geçirilmiş, tüm politikalar teorilerde belirtilen kurallar çerçevesinde oluşturulmuş, ancak yine de ekonomik krizden kaçmak mümkün olamamıştır. 2008 yılında yaşanan benzer durumu Alan Kirman
“(küresel) ekonomik kriz (aslında) iktisat teorisinin krizidir” isimli çalışmasında kaleme almıştır.
[1]
EGEMEN GÖRÜŞ YENİ KEYNESYEN İKTİSATTIR
Günümüzde dünyada hâkim olan ve 1990’lı yıllardan bu yana egemenliğini korumayı başaran iktisadi görüş
Yeni Keynesyen görüştür. Kabaca ifade etmek gerekirse faiz oranının nasıl belirlenmesi gerektiğini ifade eden
Taylor Kuralına, faiz ile üretim arasındaki ilişkiyi oluşturan
mal piyasası denklemine ve üretim ile enflasyon arasındaki ilişkiyi belirleyen
Phillips eğrisi modeline dayanan bu görüş, iktisadi değişkenlere ilişkin bir genel denge modeli sunmaktadır.
Yeni Keynesyen iktisadi görüş krizde büyük ölçüde yara almasına karşın “eski” iktisadi görüşlerin hakimiyetinin artmadığını görebiliriz.
2000’li yılların başında tüm dünyada enflasyonu dizginlemeye, faiz oranlarını düşük seviyelere çekmeye ve büyümeyi istikrarlı kılmaya imkân veren bu görüş, en büyük darbesini 2008 kriziyle almıştır. Bu döneme kadarki iktisat politikaları, teoriler çerçevesinde oluşturulmuş olmasına karşın 2008 krizinin yaşanmasını engelleyememiştir. 2008 krizi bu bağlamda iktisat biliminin krizi olmuştur; çünkü iktisadi modeller kriz karşısında işlevsiz kalmıştır. Çözüm olarak uygulamaya konan
geleneksel olmayan para politikası ve beraberinde hayata geçirilen
makro ihtiyati tedbirler, aslında
teorik temellerden yoksun bir politikanın yürürlükte olduğu anlamına gelmekte. Yeni Keynesyen iktisat, içsel tutarlılığını kısmen yitirmiş olmasına karşın mantıksal ve içsel tutarlılığa sahip başka bir iktisadi görüşün geliştirilememiş olması sebebiyle hakimiyetini halen sürdürebilmekte.
ESKİ İKTİSADİ GÖRÜŞLERİN HAKİMİYETİ ARTMADI
Yeni Keynesyen iktisadi görüş krizde büyük ölçüde yara almasına karşın
“eski” iktisadi görüşlerin hakimiyetinin artmadığını görebiliriz. Mesela Monetarist İktisat mevcut durumda güç kazanamamıştır,
Post-Keynesyen iktisat hâkim görüş haline gelememiştir veya Yeni Klasik iktisadın
müdahale gereksizdir yaklaşımı kabul görmemiştir. Bunun nedeni, “eski” iktisadi görüşlerin ekonomik yapılarda yaşanan evrim nedeniyle mantıksal ve içsel tutarlılığını halihazırda yitirmiş olmaları ve görece daha yeni iktisat okullarının bu mantıksal ve içsel tutarlılığın yıkılmasında önemli derecede rol oynamış olmasıdır. Örneğin ana politika aracı olarak bütçe açığını merkeze koyan görüşler orta vadede
talep baskısı sebebiyle enflasyon, uzun vadede ise
dışlama etkisi sebebiyle büyüme üzerinde yaşanan olumsuz etkileri giderecek teorik zemini oluşturamamışlardır. Günümüzde
“dışlama etkisinin varlığını kabul etmiyoruz” tarzında çıkışlarla karşılaşsak da iktisat teorisinin bu çıkışlardan ziyade iktisadi modellerle şekillendiğinin altının çizilmesi gerekmektedir.
FAİZ ORANI VARLIK FİYATLARINI BAĞLAYAN BİR ARAÇTIR
Faiz oranı hem iktisatta hem de Yeni Keynesyen teoride oldukça önemli bir role sahip. Bunun nedeni, faiz oranının ekonomideki
birçok varlığın fiyatını birbirine bağlayan bir araç olmasıdır. Faizlerdeki değişikliklerin birçok varlığın fiyatını nasıl değiştirdiğini ve ekonomideki dengeleri nasıl altüst ettiğini Türkiye özelinde son bir yılda hepimiz tecrübe ettik. Gayrimenkul fiyatlarının, döviz kurlarının, hisse senedi fiyatlarının, cari dengenin ve ürün/hizmet fiyatlarının izlediği seyri yakından gözlemledik. Sanırım faiz oranının belirlenmesi konusunun ne derece hassas bir konu olduğunu artık hepimiz yakından biliyoruz.
TÜRKİYE’DE FAİZLER MAKUL DÜZEYDE DEĞİL
Faizlerin
“makul” düzeye çıkarılması gerektiğini savunmak Yeni Keynesyen iktisatçıları
yüksek faiz sevici yapmaz. Aksine 1880’den bu yana
dünyada faizlerin en düşük olduğu dönemin Yeni Keynesyen politikaların hayata geçirildiği döneme
denk geldiğinin altının özellikle çizilmesi gerekmektedir.
[2] Faiz oranının makul düzeyinin yüzde kaç olduğu hususu tabii ki de tartışılabilir; ancak Türkiye’deki mevcut politika faizinin makul olmadığı konusu su götürmez bir gerçektir. Ensar Yılmaz yazısında mevcut durumu
irrasyonel faiz politikası diye tanımlamış ve politikanın neden irrasyonel olduğunu ayrıntılı bir şekilde açıklamış.
[3] Kaldı ki Türkiye’de faiz oranları yapay bir şekilde düşük düzeyde belirlenmesine karşın son aylarda alınan tüm makro ihtiyati kararlar, faiz oranı artışının yaratacağı talep daraltmasını miktar kısıtlamaları ile gerçekleştirme amacının güdüldüğünü gösteriyor. Yani toplumun hızla ve derinden yoksullaşmasına neden olan mevcut politika tasarımı, aslında sadece
kulağı sadece tersten göstermekten ibarettir, ki bu konu içerik itibariyle başka bir yazının konusu.
Faizlerin “makul” düzeye çıkarılması gerektiğini savunmak Yeni Keynesyen iktisatçıları yüksek faiz sevici yapmaz.
Makul faiz düzeyinin kaç olduğu hususunun tartışmalı olması, mevcut teoriyi işlevsiz kılmaz. Örneğin Türkiye’de enflasyon hedeflemesi stratejisine geçildikten sonraki yaklaşık beş yıl içerisinde enflasyon hızla düşüşe geçmişti. Bu satırların yazarı da dahil olmak üzere bugün geçici olarak faizin artırılmasını gerektiğini ifade eden birçok iktisatçı, o dönemde faizlerin olması gerekenden yüksek seyrettiğini savunuyordu. Merkez bankası yönetimi bu eleştirilere 2009 krizi sonrasında, yüksek sermaye girişleri ertesinde kulak astı. Geliştirilen faiz koridoru uygulaması, aslında faiz oranının makul düzeyi hakkındaki eleştirilerin bir sonucuydu. O dönemdeki tartışmalar bugünle kıyaslandığında esasen
sanatta estetik tartışmaları ölçeğinde kalıyor. Maliye politikası araçlarını merkeze almayı öneren iktisatçıların görüşlerini bir kenarda tuttuğumuzda iktisatçıların bugünkü tavrı ise oldukça farklı; estetik tartışmalarından ziyade ucube Nasrettin Hoca heykeline karşı çıkmaya benziyor.
[4]
İRRASYONEL POLİTİKALAR ANALİZİ ZORLAŞTIRIYOR
Türkiye’de son dönemlerde izlenen irrasyonel politikalar, iktisadi sorunların teori kaynaklı mı yoksa bizzat uygulama kaynaklı mı olduğunu ayrıştırmayı zorlaştırıyor. Bu zorluk, iktisatçılar arasında yaşanan tartışmaların etkililiğini düşürmenin yanı sıra sertliğini de artırıyor. Bu sertliği azaltmanın yolu, savunulan görüşlerin içsel tutarlılığı olan bir bakış açısı ile açıklanmasından ve iktisadi modeller üzerinden ifade edilmesinden geçiyor. Mevcut sorunların uygulama kaynaklı olduğunu savunan Yeni Keynesyen iktisatçıların temel eleştirisi de tam bu noktada. Aksi gerçekleştirilemediği sürece bu iktisadi görüşün ana akım olarak yer bulmaya devam edeceği aşikâr.
---
[1] Parantez içindeki vurgular bana aittir. Çalışmanın künyesi: Kirman, A. (2010). The economic crisis is a crisis for economic theory.
CESifo Economic Studies,
56(4), 498-535.
[2] Yedi sanayileşmiş ülkenin faiz oranlarının seyri için:
https://cepr.org/voxeu/columns/global-trends-interest-rates
[3] https://www.gazeteduvar.com.tr/akp-iktidarinin-iktisat-literaturundeki-tartismalara-etkisi-haber-1581492
[4] Ucube heykelin görseli için:
https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/nasreddin-hoca-kavgasi-1935031/