Bugün, önemli ölçüde ulus devletlerin toplumsallığı, her ne kadar yeniden şekillenen sınırlar ve bariyerlerle tartışmaya açılsa da insanlığın yerleşiklik hakkındaki görüşlerinin de değerlendirilmeye alınmasını gündeme taşımıştır. Modernleşme meselesi, göç olgusu ile ilintili bir süreç içindedir. Küresel ekonomiler, modernite diasporaları, bireysel ve kitlesel göçler hem içeride hem dışarıda “buralı” ya da oralı” olmanın, daha geniş perspektiflerle deneyimlenmesidir. Tarihsel hafızanın çözülmesi, Ian Chambers’in ifadesiyle, “yabancının tarihsel miras ile heterojen bir şimdi arasındaki sonu gelmeyen bir tartışmada kendisini evinde hissetmesini” bekleme manasına gelebileceğine neden olabilmektedir.  Chambers, böyle bir tanımlamanın ise, içinde yaşadığımız zamanı sorgulamamıza, yabancının ise, bu fragmanlarda bir figür olarak kalmasına neden olabileceğine odaklanır (Chambers,2019:18-19) Göçün imgesel izdüşümleri “sisteme bağlanma ya da sistemdeki kopukluklarla” hatırlama diyalektiğinde yeniden şekillenir. Kültürler arası etkileşim, insanı anlama hususunda “ideoloji, kavim, sosyo-politik gruplar ve politik organizasyonlara” kaynaklık eden metafizik betimlemeleri de içinde barındırır. Bunun dışında, din ve inanç sistemleri arasında yaygınlık kazanan göçün hikayeleştirilmesi mevzusu, örneğin; “neredeyse insan, göçen bir varlıktır” (homo-migration “migatus”: Göçen insan) gibi bir tanımlama da kabul edilebilir bir tespit de ortaya koyuyor. Bugün, önemli ölçüde ulus devletlerin ve insanlığın kurumsallaşan toplumsallığı, her ne kadar yeniden şekillenen sınırlar ve bariyerlerle tartışmaya açılsa da insanlığın yerleşiklik hakkındaki görüşlerinin de değerlendirilmeye alınmasını gündeme taşımıştır. Öztürk’ün yorumuyla, “İnsan, misafirdir, yoldadır, maruz kalmaktadır, maruz bırakmaktadır, doğmaktadır ve ölmektedir (Öztürk,2018:1-2).” Bu yorumun önemi, göçün metafizik anlamlandırmasını, “inanç, değer, ahlak” boyutunu düşündürmesidir. Bunun dışında göç esnasında oluşan, “batıl inançlar, dualar, kabuller, manevi tınılar” oldukça yaygın ve zengindir. Burada belirtilmesi gereken, göçün eklektik yapılar meydana getirmesi ve bu eklektik yapılardan oluşmasıdır. Gençler, iletişim kanallarıyla arkadaşlarıyla, aileleriyle görüşürler (yani Skype, telefon, e-mail ve benzeri yollarla) ya da oy vermek gibi politik aktivitelere katılımda bulunurlar. Bu bağlamda, göçmenleri eylemlerini, davranışlarını açıklarken sadece ulusal düzeydeki kavramları kullanmak yeterli olmayacaktır. Coğrafi sınırlar, genç göçmen bireylerin “yaptıklarını ve hareket kapasitelerini” sınırlandırmamaktadır. Özellikle de “diaspora” kavramı bu bağlamda aydınlatıcı olabilir. Bu kavram, geçmişte (Örneğin, Yahudiler ve Ermeniler için) sınırlı sayıda gruplar için kullanılsa da, ulusötecilik, göçmenlerin “nüfuz edici ve dayanıklı yollarla ulusal sınırların ötesine geçen bağlılık ve sadakate sahip olmaları” eğilimini tanımlamak (Bartram & Poros & Monforte,2019:301-302) için kullanıldı. Diaspora oluşumu bugün anlam sahasını genişletmiştir. Diasporayı tanımlamak için “çömlek” örneği veriliyor. Çömlek ne kadar dayanıklı ve tutmuş ise, diaspora da o kadar kuvvetlidir. Bu örnek, “diaspora ve göç” konusunda çalışmalarıyla bilinen akademisyen Onur Unutulmaz’a aittir. Çoğu, yeni kavram gibi, ulusötesicilik, “asimilasyon, çokkültürlülük, çifte bağlılık, heterojenlik, farklılıkaşımı” gibi birçok kavram, bugün ulusötesicilik ile birlikte anılıyor.
Diaspora oluşumu bugün anlam sahasını genişletmiştir. Diasporayı tanımlamak için “çömlek” örneği veriliyor. Çömlek ne kadar dayanıklı ve tutmuş ise, diaspora da o kadar kuvvetlidir.
Bu konular etraflıca, Yurtdışına öğrenci gönderme meselesi, modernleşme projesi kapsamında değerlendiriliyordu. Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminden başlayarak, Atatürk döneminde belirginleşen ve günümüze kadar devam eden yani temelinde bilgi ve teknoloji transferini ne kadar gerçekleştirebildik ve-ya da gerçekleştiriyoruz? Bilginin temelindeki değişimler önemlidir. Kültüre ve medeniyete dair önermeler, bilimsel paradigmalardan (Thomas Kuhn 20 çeşit anlamda kullanmıştır; örnekleme), Karl Popper’ın yanlışlanabilirlik önermesinden artık sosyal bilimlerde geçişlere doğru yol alıyoruz. Bu kapsamda, Atatürk’ün Yurtdışına Öğrenci Gönderme Projesinde şöyle bir seslenişi vardır: “Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum. Volkan olup dönmelisiniz (Mustafa Kemal Atatürk).” Hatırda kalanlar elbette bunlarla sınırlı değildir.Atatürk döneminde  yurtdışına gidenler arasında, “Afet İnan, Remziye Hisar, Enver Ziya Karal, Sabahattin Eyüboğlu,  Nüzhet  Gökdoğan, Ali Rıza Berkem, Aydın Sayılı, Cahit Arf, İhsan Ketin, Mustafa İnan, Besim Darkot, Kazım Çeçen,  Mustafa Nusret Küçükoğlu, Macit Gökberk, Kamile Şevkiye Mutlu, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Sait Akpınar gibi, sonradan ünlenecek bilim ve kültür elçileri de yer alır.  Örneğin; Afet İnan, Cumhuriyetin ilk tarih profesörlerindendir. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde ilk Türk devrim tarihi kürsüsünü kurmuştur. Türk Tarih Tezi'ni ortaya koyan tarihçilerdendir. Ancak, her şey çok basit değildir bu amaçlarda ilerlerken. Medeniyetler Çatışması tezi ortaya atılıyor, sonsuz kere yanılsamalar uğrağı olarak kültürel rölativizm denilen kültürel görelilik teorileri ortaya atılıyor bu ihtimaller içinde “diasporalar” canlanıyordu. Batı medeniyetinin içinde yenik düşen diaporik kimlikler tartışması şekilleniyordu. Bütün bu ihtimaller içinde yeni, ülkemiz için Yeni Bir Medeniyet Projesi olarak Yurtiçinde öğrenim görmek, ülkeye yarar ilkesiyle üretime katkıda bulunarak yol almaktır.  “Bilim” denilen mantık ve vicdanla hakikate ulaşacağımız bu kutsal alanda, öncelikli olarak insan ve anlam dünyası aramak, bulmak, çabalamak, emekle; ikinci olarak ise yeni metedolojiler  ve “anlama” dair olanaklar yaratmaktır.