Yaz aylarındaki sakinleşme sonbaharda geride kalabilir
Politikyol
Bayram haftası olması ve haliyle piyasaların kapalı kalmasından, bir de ekonomi yönetiminin rasyonel karar alanının dışına çıkmamasıyla yeni çalkantılar yaşanmamasından ekonomide sakin bir dönem geçiriyoruz. Bu gerekçeyle biraz geçmişe, pandeminin başladığı günlere dönelim, oradan günümüze gelelim ve geleceğe dair öngörülerde bulunalım.
Her ne kadar Mart ayında resmi açıklama yapılsa da fiili olarak en geç Şubat ayında ilk Covid-19 vakası Türkiye’de çıkmıştı. Aynı günlerde küresel piyasalarda uluslararası uçuşların durdurulması ve tedarik zincirinin bozulması kaynaklı daha önce benzeri görülmemiş şoklar yaşanıyordu. Neticesinde Türkiye gibi birçok gelişmekte olan ülke piyasasından büyük sermaye kaçışı yaşandı, piyasalar altüst oldu ve yerli para birimleri değer kaybetti. Tam da bu dönemde başta ABD olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankaları ultra gevşek para politikalarına geçti. Türkiye de bundan faydalanmak amacıyla ekonomik aktiviteyi canlı tutabilmek için faizleri indirdi, kamu bankalarına kredi musluğunu açtırdı ve işsizlik fonu üzerinden sosyal transferleri artırdı. Ekonomide itibar yoksunluğuna döviz rezervlerindeki esrarengiz kayıplar da eşlik edince, ekonomi canlı tutulsa da yurt dışına ve yastık altına sermaye çıkışı hız kazandı. 6,85 düzeyindeki dolar kuru kimseyi ikna edici olmayınca dolarizasyon patladı ve örtülü rezerv satışlarına rağmen dolar kuru patladı. TCMB önce örtülü faiz artırımına gitti, ardından açık artırıma başladı ve sonrasında beklentiler ölçüsünde faiz vermeyince keskin bir kur şoku ile karşılaştı. Sermaye çıkışı ve altına talep o denli güçlü oldu ki 4 aylık sürede yaklaşık 50 milyar dolarlık rezerv satılmasına rağmen finansal istikrar iyice bozuldu. Ancak Berat Albayrak’ın bir şekilde görevi bırakmasıyla ve ekonomi yönetiminde rasyonel kararlar alınmaya başlamasıyla piyasalar sakinleşti. Türkiye, 1990’lı yıllarda dahi yaşamadığı bir ödemeler dengesi krizinden Albayrak’ın görevden düşüşüyle son anda sıyrıldı. Böylece pandemi sonrası ekonomik gidişatın ‘aşırılıklar dönemi’ sona ermiş oldu.
Ardından ekonomi yönetiminde rasyonelleşme dönemi yaşandı. Örtülü rezerv satışları durdu, bankaları kredi vermeye zorlayan aktif rasyosu kalktı ve zorunlu karşılıkların krediye dayalı uygulanması sonlandırıldı. TCMB’nin para politikası sadeleştirilerek politika faizi kullanımına geçildi, enflasyonla ilgili beklentilerde bozulma görüldükçe ek faiz artırımlarına gidildi. Bu süreçte Türkiye’nin hatalarını anladığını düşünen yabancı yatırımcılar son bir kez daha sermaye girişi ile Erdoğan iktidarına fırsat tanıdılar. Naci Ağbal’ın olağanüstü bir biçimde görevden alınmasıyla bu süreç sona erdi. Berat Albayrak’ın görevde olmamasının yetmediği ve bu politikaların tasarlayıcısı o ve onun ekibi olsa da nihai karar vericinin bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu görüldü. Ardından eşine az rastlanır bir sermaye kaçışı yaşandı ve döviz kuru ile faiz oranları 1 günde patladı. Böylece Erdoğan’ın faizleri daha önceden indirmesi için kurguladığı yeni yönetim henüz ilk günden ölü doğmuş oldu. ‘Gelişmiş ülkeler gibi eksi reel faiz verebiliriz’ iddiasındaki yeni TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, atanmasının ardından yaşanan kur sıçraması ile büyük bir enflasyon dalgasının altında kaldı. Böylece pandemi sonrasının ‘lale devri’ tarihteki benzeri gibi büyük bir şokla sona ermiş oldu.
‘Makul dönem’ diye adlandırabileceğimiz Nisan 2021 ile başlayan üçüncü aşamada en büyük endişe hatalı bir ekonomi politikası ile kur ve faiz atağı yaşanması ve ardından ödemeler dengesi krizine girilmesiydi. Bu endişeler neticesinde çok büyük zarar etmelerine rağmen yabancı yatırımcılar sermayelerini hiç alamama endişesiyle bir anda çıkış gerçekleştirdi. Bu nedenle ekonomi yönetimi mümkün suret ölçülü davrandı, gevşeme yine ölçülü bir biçimde ancak PPK karar metinlerine üstü kapalı cümlelere dökülebildi. 800 baz puanlık politika faizi indirimi hayalleri 300 baz puana düştü, o da küresel piyasalarda bir şok yaşanmaması kaydıyla. Ardından dış politikada ABD ile NATO zirvesi esnasında uzlaşma denendi ve bir karşılık alınamadı. Afganistan’da Türkiye’nin üstlenmesi beklenen rol ile amaçlanan yumuşama gerçekleşmedi. PPK toplantıları geçti ancak faizlerde ne bir gevşeme yaşandı ne de likidite genişlemesi oldu. Kredi büyümesi enflasyon ile büyüme oranının toplamının altında kaldı; kredi ile baskın seçim yerine, kredi sayesinde ekonomik aktivitenin sürdürülebilmesi ve böylece iktidarın mevcut oylarının korunması gerçekçiliğine büründü. Pandemi sonrasında hala makul olarak adlandırabileceğimiz bu 3. dönemin hala içerisindeyiz. Bunun sonunu ikincisininki gibi Erdoğan’ın olmadık bir kararı belirleyebilir veya küresel piyasalardaki gelişmeler etkileyebilir. Çünkü rezerv noksanlığı ve itibar kaybıyla ekonomi yönetimi öyle zayıf ki doğruları yapsa bile hala cari açık veren ve dış borç vadesi kısalan bir ülkede küresel çalkantılar neticesinde faiz aracından yoksun bir halde kolayca çok şiddetli etkilenebilir.
Tam da bu esnada devreye Covid-19 pandemisinin delta varyantı girdi. Oldukça ölümcül ancak buna zıt bir biçimde pandemi sonrasında para politikalarında normalleştirmeyi geciktirecek sürpriz bir olumlu etkiyle. Yine ABD başta olmak üzere merkez bankaları üst yönetimlerinin aktivitenin tam canlanması, zayıf kredilerin güçlendirilmesi, işsizliğin tamamen çözülmesini beklemek istemeleri ve kamu yatırımları için mümkün suret piyasada bol ve ucuz para bırakmak amacında olmaları da önemli bir rol oynadı. Böylece ABD’nin parasal sıkılaşmaya gitme sürecini içeren 2013 yılındakine benzer bir şok henüz yaşanmadı, fakat en kötüsünün geride kaldığını henüz bilmiyoruz. Bu sorunun cevabı, Türkiye ekonomisinin pandemideki 3. döneminin sonlanma zamanını belirleyecek ve şeklini gösterecek.
Mart 2018’de başlayan iktisadi buhranın Mart 2020’de geçilen 2. perdesinin son aşamasın Erdoğan bizi şaşırtmazsa eğer, küresel etkilerle göreceğiz. Bu aşamanın ardından iktisadi buhranın 3. perdesine geçeceğiz. Öyle ki finansal istikrarın sağlanıp kur ve faiz şoklarının geride kaldığı, ancak işsizlik ile batık kredi sorunlarının bir türlü çözülemediği, önceki 2 perdeden daha uzun ama az şiddetli ve sabır tüketen bir döneme muhtemelen yol alacağız.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi