İran’da 1979 yılından sonra kurulan ve dini temellere dayalı tek adam yönetimini  (Velayet-e Mutlaq-e Faqih, Din Adamının Mutlak Velayeti) esas alan yönetim yapısını çalışırken çok şaşırmıştım. Devlet öyle bir dizayn edilmişti ki karar alıcı konumda olanlar, ülkenin siyasetine yön verenler, ekonomik kaynakları dağıtanlar ve bundan faydalananlar ağırlıkla erkek, Şii ve muhafazakârlardan oluşuyordu. Dahası hepsini bir arada tutan Farsi kimlikti. Farsi-Şia sentezi bile diyebilirsiniz. Tüm bunlar rejim güçlerini oluşturuyor ve ülkenin resmi ve gayri-resmi tüm ilişkilerini yönlendiriyorlardı. İran devleti adeta çok kollu leviathan gibi her yere uzanıyor ve her yerde bu ilişkiler ağını görüyordunuz. Ancak böylesi otoriter rejimlerde bile resmi mekanizmalar, gündelik hayatın işleyişini kontrol edemez. O yüzden rejimi kuranlar mutlaka mafyatik ilişkilere başvururlar. Neden mi? Ünlü filozof  Thomas Paine’in yüzlerce yıl önce yazdığı gibi modern bir toplumda doğası gereği bir gün içinde milyonlarca kararın alınması gerekir. Eğer tüm bunları tek adam idare etmeye kalkışırsa ortaya bir yönetim krizi çıkar. Çünkü buna yetişemez. O yüzden bu tek adam yönetimi ya etrafta kendi gibi düşünen milyonlarca insan yaratmak zorundadır– ki bunu genelde muhbir vatandaş tanımı üzerinden yapar – ya da resmi olarak kontrol edemediği gündelik hayatı mafyatik ilişkiler aracılığıyla yönlendirmeye kalkar. Böylece anayasanın, yasaların, toplumsal nazarın dikkatinden sıyrılarak kaynakların tepede yüzde birlik bir gruba aktarılması, toplumun  yönetilebilmesi mümkün hale gelir. Şaşırmayalım otoriter rejimlerde bile bir hukuksal ilişki ve kamuoyu vicdanı vardır. Bunlardan kimse kurtulamaz o yüzden hukuk-dışı mafyatik ilişkiler bunlrın etrafından dolaşılmasını sağlar. İran’da İslamcı otoriter rejimin kuruluşunu incelediğim makalemde bunu açıklayabilmek için bir kavram ileri sürmüştüm: Yandaş dayanışması (Crony solidarity).[1] Otoriter rejimler yönetebilmek için toplumun bağrında yeşermiş kamucu ve Cumhuriyetçi anlayışın getirdiği bütün sosyal dayanışma ağlarını yok eder. Ama yerine bir şey koymak zorundadır. İşte o yandaş dayanışmasıdır. Bu şekilde hayatta kalır otoriter rejimler. İran’da bu yandaş dayanışmasına mensup olan ve olmayanlar için şu ikilik kullanılır: Hodi ve gayrihodi. Yani bizden olanlar ve ötekiler. Bizden olanların dayanışması toplumu yozlaştırır, bıktırır. Sonuç mu, İran’ın milyonlarca evladı yıllar içinde ülkeyi terketti, gençler fırsat buldukları anda ülkeyi terkediyorlar halen. Yandaş dayanışması varsa özgürlük yoktur, yandaş dayanışması varsa eşitlik yoktur, yandaş dayanışması varsa adalet yoktur. O yüzden bunun karşısında bundan acı çeken, dışlanan, güvencesizleştirilen milyonlarca insan toplumu bir arada tutabilecek ve yeni bir gelecek sunan  sosyal dayanışmaya ihtiyaç duyar. Bir önceki yazımda Türkiye için demokratik koalisyonun bu kesimleri kapsaması gerektiğine işaret etmiştim, o koalisyon herkese ve tüm ülkeye yeni bir sosyal dayanışma kurulabileceğini göstermeli. Yandaş dayanışmasını ancak sosyal dayanışma çökertir.
[1] https://journals.le.ac.uk/ojs1/index.php/nmes/article/view/3776