Bu tarz durumlarda zaten rasyonel olmayan liderler stres altında daha da irrasyonel tercihlere yönelebilir ve bir gün sonra kendimizi nükleer bir facianın ortasında bulabiliriz. Nükleer savaş hiç beklenmedik bir hızda gerçekleşebilir. Ukrayna’daki savaşta bir süredir nükleer mevzusu çok konuşulmaya başlandı. Genel olarak konuşulan ya Rusya Ukrayna’da nükleer kullanırsa ne olur üzerinden ilerliyor. Tam tersi bir durum üzerinden ilerlersek, ya NATO nükleer kullanma tehdidinde bulunursa ne olur? Nükleer tehdit Rusya’nın Ukrayna’daki ilerleyişini durdurabilir mi? Tyler Bowen, benzer bir soruyla alakalı 20 Nisan’da bir yazı yayınladı. Genel olarak söylediği şey NATO’nun bu krizde gerilim tırmandırma politikası (brinkmanship) politikası sürdürmesi üzerine. Bu nükleerin yayılmasını önleme ya da nükleer inandırıcılık çalışanlar için önemli bir konsept. Basit bir şekilde açıklarsak aslında gerilim tırmandırma politikası savaşın sonucunun bir kısmını şansa bırakarak savaş riskini manipüle etmek. Nükleer bağlam içinde ise, nükleer kullanma tehdidinde bulunarak karşı tarafın geri adım atmasını sağlamaya çalışmak ama tabi ki nükleer kullanma tehdidi derken bunun belli seviyeleri de var. Tehdit ne kadar büyük olursa krizin tırmanma riski o kadar yüksek oluyor ve savaşın belirsizliği artıyor. Dolayısıyla bu stratejinin sonuçları kötü olabilir. 1958-59 Berlin Krizi esnasında ABD, Sovyetlere karşı bu stratejiyi kullandı. Krizin daha ilk başlarında nükleer kullanma tehdidinde bulunarak Sovyetleri caydırmaya çalıştı. Benzer bir stratejiyi bugün Rusya’ya karşı uygulamak mümkün mü? Buradaki en önemli konu aslında bu tehdidin inandırıcılığı. Genel kanı nükleer bir savaşın tırmanma ihtimalinin konvansiyonel savaşın tırmanma ihtimaline göre her zaman daha düşük olduğu yönünde. Dolayısıyla nükleerle alakalı söylemler genelde tehdit olarak kalıyor. Bu noktada karşı taraf zaten nükleer kullanmayacağınızı düşünerek masaya oturuyorsa bu tehdidin inandırıcılığı azalmış oluyor. Ukrayna krizinde ise bu nokta önem kazanıyor. Genel olarak konuşulan konu Rusya’nın nükleer kullanma ihtimali üzerine. Yani aslında şu anda nükleer gerilim tırmandırma stratejisini kullanan taraf Rusya ama Berlin krizinde bahsettiğimiz gibi yüksek seviyede bir tırmandırmadan bahsetmiyoruz. Yine düşük düzeyde bir gerilim tırmandırma politikasının asıl sorunu ise inandırıcılığının daha düşük olması. Bunun için NATO’nun nükleer kullanma tehdidiyle alakalı soru önemli. Fakat nükleer gerilimi tırmandırma politikasının sonuçları çok kötü olabilir. Dünya nükleer savaş eşiğine 1962 Küba Krizi’nde çok yaklaştı. Muhtemelen 2. Dünya Savaşı sonrası Japonya sonrası nükleer facianın eşiğine en yakın olduğumuz zaman bu krizdi. Bu tarz durumlarda zaten rasyonel olmayan liderler büyük stres altında daha da irrasyonel tercihlere yönelebilir ve bir gün sonra kendimizi nükleer bir facianın ortasında bulabiliriz. Konvansiyonel bir savaşı tırmandırmaya nazaran nükleer bir savaşın tırmandırılması çok daha hızlı ve beklenmeyen şekilde gerçekleşebilir. Nükleer silah kullanma tehdidi biraz da son çare gibi. Olayın bu noktaya gelmesi savaşın seyrine bağlı. Savaşın nedenlerine bakarsak genel olarak iki kamptan bahsediyoruz. Bir grup savaşın asıl sorumlusu olarak Putin’i görüyor diğer taraf ise NATO’nun Soğuk Savaş sonrası genişlemesini. Savaşın gidişatına bakarsak eğer savaşı yönlendiren kişi büyük oranda Putin. Konuşulan konular hep Putin’in yaptıklarına karşı Ukrayna’nın ve NATO’nun nasıl karşılık vereceği üzerine. Nükleer tehdit konusunda da benzer bir eğilim var. Tehdit Rusya’dan geliyor ve NATO’nun ne tepki vereceği konuşuluyor. Şu zamana kadar Batı kanadı hem ekonomik yaptırımlarla hem de Ukrayna’ya askeri yardımlarla olayı dengelemeye çalıştı. Konu nükleer mevzusuna gelince ise henüz net bir strateji görebilmiş değiliz. Aslında bunu her iki taraftan da görebilmiş değiliz. Dolayısıyla NATO’nun bu konuda inandırıcılığını artırması için bir hamle yapması gerekebilir. Aksi takdirde sadece Rusya’nın nükleer silah kullanma tehdidi inandırıcılık kazanırsa ve aksine NATO’nun buna karşılık vermeme ihtimali daha da yükselirse uzun vadede Doğu Avrupa’da daha sıkıntılı günler görebiliriz. Özellikle Doğu Avrupa’daki NATO ülkeleri özelinde.