Kuşkusuz giden canlara çare olmaz ama hakkimizi helâl etmiyoruz demekten daha etkili bir yol var. O da seçimler yolu ile hesap sorabilmek. Sonuçta hem sistem hem de rasyonalite bunu gerektirmez mi? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde deprem bölgesinde yaptığı bir açıklamada devletin depremin ilk iki gününde belirli gerekçeler ile alana müdahalede geç ve de yetersiz kaldığını itiraf etti. Üzerine de hem depremden etkilenenlerden hem de tüm vatandaşlardan helâllik istedi. Esasında bir Müslümanın diğer bir Müslümandan helallik istemesinde bir sorun yok. Ancak karşı tarafa karşı yüksek sorumluluğu olan bir bireyin hele ki bu birey bir devleti neredeyse tek başına yönetiyorsa helâllik istemesi sorunlu bir durum. Burada sanıyorum öncelikle insan olmanın sonrasında da siyasetçi olmanın sorumluluğu yerine getirilmeli. İnsanı diğer memelilerin çoğundan ayıran en temel özellik duygusal süreçlerin davranış kalıplarını etkilemesi olduğunu biliyoruz. Paul Ekman’a göre temel duygular insanların klasik davranış kalıpları olurken sosyal duygular bireysel ilişkileri temelden etkiler ve de bir şekilde bireylerin kendi aralarındaki ve de toplum ile kurdukları ilişkileri düzenler. Korku gibi temel duygular daha bireysel ölçekliyken, ara duygular daha toplumsaldır. Bu ara duyguların başında da utanma ve suçluluk hissi gelir. Hem suçluluk hem utanç duygusu, kişinin olumsuz öz değerlendirmesi sonucu oluşan, kendilik bilincine dayalı duygulardır. Her iki duygu da kişisel hatalardan kaynaklanan sıkıntı, stres duygusu ile tanımlanırlar. Kısacası suçluluk ve utanma duygularının ortaya çıkmasına neden olan bir olay ya da bir deneyimleme her zaman mevcuttur. İlk başta çok pejoratif gibi görünse de bu duygular ileri vadede eğer ders alınacak şekilde değerlendirilebilirse kendilerini ortaya çıkaran durumların yeniden doğmamasını sağlayacak motivasyonlara dönüşebilirler. Kısacası suçluluk ve utanma bir şok durumuyken bundan faydalanarak dönüşmek bir süreçtir.
Peki ya hatayı yapan kişi bir siyasiyse ve bu siyasi bütün olanlar karşısında bedel ödemeyi göze almak yerine olanlar kader yolunda olan tabii şeylerdir diyorsa buradan ne beklemek lazım. Sanıyorum burada iki nedenden dolayı suçluluk ve de utanma beklememek gerekli. Zira örneğin Erdoğan iç dünyasında yaşanan olayın siyasi bir afet olduğunu düşünmüyor. Ona göre bu Tanrı katından gelen ve önlenemez bir durum.
Bu sıkıcı paragrafı neden yazdım? Çok basit bir nedeni var aslında. Hatanın çok insani olduğunu ve sonrasında eğer doğru bir duygu kalıbına girebilirsek bunun ileri vadede olumlu olabileceğini anlatmak için söyledim. Kuşkusuz bu her zaman böyle olacak diye bir durumda yok. Misal Aslıhan Öz Gevrekçi ve Okan Cem Çırakoğlu 2017 tarihli makalelerinde bu durumun kültüre, kişinin farkındalık durumuna ve onu bu farkındalığa iten motivasyon kaynaklarına bağlı olduğunu söylüyor. Kısacası özür dilemeyi bilen, hataları anlayabilen ve bunun karşılığında beden ödemeyi göze alan bir kültürel koda ve bu kodları karşılayacak bir ahlaki temele sahip olmanız lazım ki bütün bunlar bireyler arasındaki ilişki, sorumluluk ve de önem vermek ile alakalı. Peki ya hatayı yapan kişi bir siyasiyse ve bu siyasi bütün olanlar karşısında bedel ödemeyi göze almak yerine olanlar kader yolunda olan tabii şeylerdir diyorsa buradan ne beklemek lazım. Sanıyorum burada iki nedenden dolayı suçluluk ve de utanma beklememek gerekli. Zira örneğin Erdoğan iç dünyasında yaşanan olayın siyasi bir afet olduğunu düşünmüyor. Ona göre bu Tanrı katından gelen ve önlenemez bir durum. Kısacası onun meşruluk kaynağı akıl değil aksine sorgulanamaz bir durum. Bu nedenle utanmıyor ve de kendi iktidarını suçlu bulmuyor. Hâl böyle olunca da kendisini düzeltecek ya da bunun için beden ödeyecek bir motivasyona da sahip değil. Kısacası onun hem kişilik hem de kültürel kodları özür dilemek ile sonlanacak ve hatta belki de istifaya gidecek bir süreci kaldıracak durumda değil. O bunu istemediği için değil bilmediği için yapmıyor ya da yapamıyor. Ona göre olanlar yaratıcıdan ve bu nedenle sorgulanamaz ve de hatalı değil. Hâl böyle olunca da görece kendi sınırlarını zorlayarak ancak helâllik istiyor ve hikâyeyi öteki dünyaya bırakmayı tercih ediyor. Peki modern dünyada siyaset böyle bir şey mi? Elbette hayır. Hesap vermeye ve de hesap sormaya dayalı bir sistem. Erdoğan bunu kabul etmese de bu durum böyle. Kuşkusuz giden canlara çare olmaz ama hakkimizi helâl etmiyoruz demekten daha etkili bir yol var. O da seçimler yolu ile hesap sorabilmek. Sonuçta hem sistem hem de rasyonalite bunu gerektirmez mi? Keşke utansa, keşke suçluluk duysa ve keşke gereğini yapabilse ama elimizdeki siyasi figür bu ve buna göre hareket etmek zorundayız.