Taliban politikalarında hiçbir değişikliğin olmadığı, kadınları bütünüyle sosyal yaşamının dışına iten, kimi noktalarda mizojini ötesi, neredeyse soykırıma varan eylem ve işlemlerle bir İslam devleti modeli yaşatan Afganistan iktidarını, uluslararası ceza hukuku bakımından zorlu bir gelecek bekliyor. 15 Ağustos 2021 tarihinde Afganistan’daki Taliban güçleri başkent Kabil’e girdiler ve o zamanki Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin ülkeyi terk ederek Birleşik Arap Emirlikleri’ne sığınmasıyla da 20 yıl önce kaybettikleri iktidarı devraldılar. O tarihlerde özellikle kadınlar konusundaki sert politikalarını terk ettikleri yönünde “ılımlı” açıklamalarda bulunsalar da geçtiğimiz iki yılda temel Taliban politikalarında hiçbir değişikliğin olmadığı, kadınları bütünüyle sosyal yaşamının dışına iten, kimi noktalarda mizojini ötesi, neredeyse soykırıma varan eylem ve işlemlerle bir İslam devleti modeli yaşatan Afganistan iktidarını, uluslararası ceza hukuku bakımından zorlu bir gelecek bekliyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 5 Mart 2020 tarihinde Afganistan’da 2003 yılından beri yaşanan soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları iddialarıyla ilgili olarak bir soruşturma başlattığını açıklamıştı. 26 Mart 2020 tarihinde ise, o zamanki Afganistan hükümeti  soruşturmanın ertelenmesi talebiyle UCM’ye başvuruda bulunmuş, Taliban’ın iktidarı devralmasından birkaç ay sonra ise UCM Savcılığı, soruşturmaya yeniden devam etme talebiyle bu durgunluğu aşmaya çalışmış, UCM ise 4 Nisan 2023 tarihli kararıyla soruşturmanın devam etmesi gerektiğini belirlemişti. UCM Savcılığı, hâlen soruşturmaya devam ediyor ve iddialara ilişkin kanıtlar topluyor. Geçtiğimiz hafta, Taliban iktidarının 2. yıldönümünde Türkiye’den Eşitlik İçin Kadın Platformu (Eşik) bir açıklama yayınlayarak Afganistan’daki kadınların ve kız çocuklarının durumuna dikkat çekti. Bugün itibariyle Afganistan’daki kadınların okula gitme, çalışma, spor yapabilme, şarkı söyleme, parka, pikniğe, kuaföre ya da camiye gitme hakkı bulunmuyor; taksiye veya arabaya binme, hastaneye gitme, araba kullanma gibi eylemleri ise yalnızca yanlarında bir erkek varsa yapabiliyorlar. Ayrıca tek başlarına 72 kilometreden uzağa seyahat etmeleri de yasak. Eşik Platformu, Afganistan’da gelinen durumu, “cinsiyet temelli zulüm ve toplumsal cinsiyet temelli bir ‘apartheid’ rejimi” olarak niteliyor. Afganistan’da yaşanan “cinsiyet apartheid”i dünyada yeni kullanılmaya başlanan bir kavram. Bilindiği üzere apartheid, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ırka dayalı ayrımcılığın ötesine geçen, siyahları sistemin hiçbir noktasında görmek istemeyen Avrupa kökenli beyazların sürüklediği ve beyaz ırkın diğer ırklardan üstün olduğunu savunan bir ideolojiyle birlikte yürüyen çağdışı rejimin adı. Bünyesinde de başta siyahlar olmak üzere beyaz olmayan herkese devletçe uygulanan resmi ayrımcılık politikaları, vatandaşlık hizmetlerinden daha az yararlanılması, devletin sağladığı sağlık ve eğitim gibi sosyal hizmetlerden yararlandırılmama gibi ırkçı uygulamaları barındırıyor. Tıpkı Güney Afrika’daki siyahlar gibi, Afganistan’daki kadınlar da benzer bir apartheid’ın altında yaşamak durumundalar. Küresel anlamda kadın hareketi de cinsiyete dayalı bu apartheid çeşidinin, cinsiyet aparheidının uluslararası ceza hukukunda suç olarak kabul edilmesi için bir kampanya başlatmış durumda.
Taliban’ın politikalarında bir değişim olup olmayacağını, UCM’nin Afganistan soruşturmasının neyle sonuçlanacağını, Feridun Sinirlioğlu’nun hazırlayacağı raporda kadın taleplerine ne ölçüde yer verileceğini yakın gelecekte göreceğiz.
Meselenin Türkiye ile ilgisi, bu genel kavramlarla sınırlı değil. 16 Mart 2023 tarihli ve 2679 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararıyla, Afganistan’daki duruma ilişkin bağımsız bir değerlendirmeden sorumlu misyonun özel koordinatörlüğü görevine Feridun Sinirlioğlu getirildi. Eşik Platformu, aynı zamanda Sinirlioğlu’na bir mektup da göndererek Kasım 2023 tarihine kadar hazırlanacak raporun Türkiye’deki kadın hareketi tarafından da dikkat ve hassasiyetle takip edildiğini hatırlatıyor ve özellikle bu raporun hazırlık sürecince mutlaka Afgan kadınlarıyla ve kadın hakları savunucularıyla da doğrudan görüşülmesini talep ederek kadın güvenliğinin aynı zamanda bir uluslararası güvenlik sorunu olduğunu hatırlatıyor. Eşik, mektubunda “Eşitlik ve laiklik temel ilkelerinin tartışmaya açıldığı Türkiye’deki kadınlar olarak, Afganistanlı kadınlarla dayanışmak adına, hepimizin hayatları, hakları ve hayalleri adına, Afganistan’daki ve diasporadaki Afgan kadın hakları ve tüm insan hakları savunucularıyla görüşmenizi, onların görüşlerine ve yaşam koşullarına raporunuzda yer vermenizi bekliyor ve talep ediyoruz” diyor. Taliban’ın politikalarında bir değişim olup olmayacağını, UCM’nin Afganistan soruşturmasının neyle sonuçlanacağını, Feridun Sinirlioğlu’nun hazırlayacağı raporda kadın taleplerine ne ölçüde yer verileceğini yakın gelecekte göreceğiz. Peki bizdeki durumla Afganistan’daki durum arasında uçurum mu var dersiniz?