İngiltere Başbakanı Boris Johnson geçtiğimiz hafta Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’a ziyarette bulundu. Ziyaretin konusu petrol arzının artırılmasıydı. Ukrayna Savaşı’nın tetiklediği küresel fiyatlardaki artış sebebiyle Brent petrolün varil fiyatı 140 doları görüp, daha sonra 110 dolar civarına geriledi. Rusya’ya yönelik yaptırımların genişletilmesi durumunda, petrol tedarikinde olası bir sıkıntının ve benzin fiyatlarındaki yükselişin önüne geçilebilmesi açısından Suudi Arabistan ve BAE’nin vanaları açması önemli. Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol üreticisi; BAE ise yedinci sırada. Her iki ülke de üretimi artırabilecek kapasiteye sahip. Ama gönüllü değiller. Zira petrol sonrası çağa hazırlık maksadıyla, hazır çeşme akarken küplerini doldurmak istiyorlar. Başkan Biden’ın gözden çıkardığı Veliaht Prens Tabii, ABD’nin İran’la nükleer anlaşmaya geri dönüşü arifesinde işin siyasi yönü de var. Hazır Ukrayna Savaşı batılı ülkeleri Körfez’in kapısına getirmişken, birikmiş hesaplar görülüyor. ABD Başkanı Joe Biden, başa gelirken Riyad’la ilişkilerin gözden geçirileceğini taahhüt etmişti. Biden yönetimi, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı suikastinin arkasında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın (MbS) olduğunu öne süren bir rapor yayınlamış, Yemen Savaşı’na desteğini kesmek amacıyla Suudi Arabistan’a yönelik silah satışına kısıtlama getirmiş, Suudilerin Yemen’de savaştıkları Husileri terör örgütü listesinden çıkarmıştı. Ülkenin de fakto lideri Veliaht Prens MbS’nin, Başkan Biden’ın Suudi Arabistan temaslarında kendisi yerine babası Kral Salman’ı muhatap alıyor oluşuna da bir hayli içerlediği anlaşılıyor. The Atlantic dergisinde yayınlanan uzun mülakatın satır aralarında bu tepkinin izlerine rastlamak mümkün. “ABD Başkanı sizi yanlış anlıyor olabilir mi?” sorusuna cevaben, MbS “Umurumda değil. Amerika’nın çıkarlarını düşünmek Biden’ın işi” cevabını verirken, ekliyor: “Suudi Arabistan potansiyele sahip bir ülke. Siz bu [fırsatları] kaçırmak istiyorsanız, doğudaki insanlar [Çin’i kastederek] çok mutlu olacaktır.” Bu bağlamda, MbS’nin geçtiğimiz haftalarda Beyaz Saray’ın telefonlarına çıkmadığı iddialarını, Suudi Arabistan’ın Çin’e petrol satışını Yuan cinsinden fiyatlandırmak yönünde görüşmeleri hızlandırdığına ilişkin haberlerin takip etmesi tesadüf sayılmaz. Suudi Arabistan petrolünün yüzde 25’i Çin’e gidiyor. Avrupa yenilebilir enerji kaynaklarına yönelirken, Çin’in enerji iştahı devam edecek.Riyad enerji kartını oynarken, Çin ile küresel rekabeti yönetmeye çalışan Washington’ın sinir uçlarına dokunuyor. BB JOHNSON’IN TARTIŞMALI KÖRFEZ TURU İşte BB Johnson’ın ziyareti tam da bu iklimde, Washington’ın petrol arzına ilişkin ricalarını iletmek amacıyla gerçekleşti. Ve çokça eleştiri aldı. Johnson ziyareti öncesi Suudi Arabistan, idam cezası alan 81 kişinin cezalarını aynı gün infaz etti. Hatta başbakan, Riyad’a ayak basmadan evvelki gün infaz edilenlere üç kişi daha eklendi. BB Johnson, ziyareti meşru kılmak amacıyla demokrasi ve insan hakları konusundaki eleştirilerini yetkililere ilettiğini söyledi. Ne de olsa,demokrasi eksikliği Suudilerin sorunuydu. Benzin fiyatlarındaki artışın zaten yüksek seyreden enflasyonu daha da tetiklemesi ise ne Londra’nın ne Washington’ın arzu ettiği bir gelişmeydi. Partygate skandalı Ukrayna Savaşı gölgesinde kaynamış olabilirdi ama Mayıs’taki ara seçimlerde Johnson’ın başbakanlık performansı da oylanacağından, ekonominin seyri bir hayli önemli. Benzer bir durum, Kasım’da ara seçimlerde Kongre’yi elinde tutmak isteyen Biden yönetimi için de geçerli. ORTA DOĞU’DAN ÇIKIŞ YOK Ukrayna Savaşı enerji güvenliğini ön plana çıkararak, dış politikada Pasifik’e odaklanan ABD’nin Orta Doğu’yu pas geçmesinin mümkün olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Washington’ın Suudilerin meydan okuyan tavrını elden geldiğince alttan almaya çalıştığı görülüyor. Johnson’ın sonuçsuz kalan ziyareti ertesinde, Suudi Arabistan’ın petrol kuyularını hedef alan saldırı ardından ABD’nin Suudi Arabistan’a Patriot hava savunma sistemi bataryaları sağladığı, transferin de geçtiğimiz aylarda yapıldığı açıklandı. Belli ki, Biden yönetimi İran tehdidi karşısında yalnız bırakıldıklarını düşünen müttefiklerinin gönlünü almaya çalışıyor. Demokratik değerler konusundaki hassasiyet ise bir süreliğine rafa kaldırılıyor. SOĞUK SAVAŞ PARAMETRELERİ GERİ DÖNÜYOR Rusya’nın Ukrayna’yı işgali pek çok açıdan Soğuk Savaş parametrelerini geri getirmiş oldu. Dünya yeniden kamplara bölünüyor. Fakat eski Soğuk Savaş’a damga vuran ideolojik rekabetin yerine,yeni Soğuk Savaş anlatısı, liberal demokratik düzen yanlılarının otoriter yönetimlerle mücadelesi çerçevesinden şekilleniyor. Bu perspektiften, Ukrayna batılı bir gelecek vizyonunun peşinden gitmesinin bedelini ödüyor. Liberal demokratik düzeni temsil eden batılı devletlerin çıkarlar gerektirdiğinde değerlerden ödün vermeleri yeni bir olgu değil. Bu açıdan Suudi Arabistan’ın enerji kartına güvenerek, meydan okuyuşunu sineye çekmelerine şaşmamak lazım. Fakat, insan haliyle düşünüyor. Batılı devletlerin tavrı dışarıya başka aktörlere nasıl bir mesaj veriyor? TÜRKİYE TARİHİN HANGİ TARAFINDA YER ALACAK? Bir süredir, Türkiye’nin Ukrayna Savaşı sebebiyle, doğu-batı ekseninde denge yürütmekte zorlanacağı ve bir noktada taraf seçmek zorunda kalabileceğini tartışıyoruz. Aslında Ukrayna Savaşı Türkiye’nin epeydir sorunlu seyreden batıyla ilişkilerini rayına oturtması için fırsat sunuyor. Bir tarafta Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının azaltılması, kaynaklarının çeşitlendirilmesi için alternatif rotalar değerlendiriliyor. Diğer tarafta, yeni bir güvenlik mimarisi şekilleniyor. NATO’nun ikinci en büyük ordusuna sahip Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları konusunda atacağı olumlu adımlar, AB ile ilişkilerinin canlanmasına, orta/uzun vadede ülkenin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’na entegre olmasına zemin hazırlayabilir. Ancak, Ankara’da AB ile ilişkileri düzeltme yönünde bir siyasi irade olduğuna ilişkin sinyal yok. Bu hafta Gezi Parkı davası vardı. Hakkında somut bir kanıt bulunmaksızın dört yıldır hapiste tutulan Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen… Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu, Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor da sorunun siyasi irade eksikliğinden kaynaklandığına işaret ediyor. Belki asıl şaşırmamız gereken, AB’nin ortak güvenlik ve savunma vizyonunu detaylandırdığı Stratejik Pusula Belgesi’nin Ankara nezdinde hayal kırıklığı yaratması. Belgede Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikaları ve özelde düzensiz göçü araç olarak kullandığına ilişkin eleştirilerin yer alması, diğer yanda ilişkilerde “aday ülke” statüsü yerine “stratejik ortaklık” kavramının öne çıkmış olması Ankara’nın tepkisini çekti. Belli ki bir süredir uygulamaya konulan dış politika revizyonunun rapora olumlu yansıması bekleniyordu. TÜRKİYE’NİN ARSA DEĞERİ YENİDEN YÜKSELDİ  Bu pürüzü bir kenara koyarsak, Ankara’nın genel itibariyle Ukrayna Savaşı’nın ülkenin jeopolitik önemini artırmış olmasından memnun olduğunu söyleyebiliriz. Rusya ve Ukrayna arasında yürütülen arabuluculuk girişimlerine paralel, Ankara’nın sahne olduğudiplomasi trafiği baş döndürücü bir hız kazandı. İsrail Cumhurbaşkanı’nın ziyareti ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı arasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirildi. Son iki hafta içinde Türkiye’ye ziyarette bulunan ülke liderleri arasında Yunanistan, Almanya ve Hollanda’nın Başbakanı bulunuyor. Hollanda Başbakanı’nın ikili ilişkilerde çalkantılı geçen 10 yılın ardından ilk ziyaretiydi bu. Güvenlik çalışanların sözlerini sıkça alıntıladığı, savaş stratejileriyle ünlü Çin’li komutan Sun Tzu, kaosun ortasında fırsatların olduğunu söyler. ccc Ekonomi politikalarımızın yatırımcılara ne denli güven verdiğinden bağımsız, Rusya’ya yönelik yaptırımlar sebebiyle, faaliyetlerini askıya alan veya Rus pazarından çekilen uluslararası şirketleri Türkiye’ye getirebilmek amacıyla hummalı bir çalışma yürütülüyor. 14 Mart’ta Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ile Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) koordinasyonunda ABD'ye gelen heyet, bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Ticaret hacmini artırmaya yönelik adımlar, şayet lafta kalmazsa, Türk-Amerikan ilişkilerinin yıllardır ihmal edilen ekonomi ayağının kuvvetlendirilmesine, ilişkilerin çeşitlendirilmesine katkıda bulunabilir. Bir tarafta, İsrail ile ilişkilerde buzlar kırılırken, Washington’un daha evvel talep edilen F-16’lar ve modernizasyon kitleri konusunda yumuşayacağı umuluyor. Nisan ayında, İsrail’e gidecek olan Enerji Bakanı, Türkiye’nin enerji koridoru olma hedefine yönelik, iş birliği olanaklarını konuşacak. Bu resimde eksik olan değerler ortaklığı. Soğuk Savaş boyunca Türkiye jeopolitik konumu itibariyle önemli bir müttefik oldu. Demokratik kriterler bakımından batılı devletlerle aynı kategoride yer almasa dahi, demokratikleşme hedefi Türkiye’yi kültürel açıdan batıya çıpalıyordu.  Yıllar içinde pusulamız yön değiştirdi. Bugünkü gelişmeler, batıyla ilişkilerde perakendeci bir anlayışla yola devam edileceğini düşündürüyor. Batılı devletlerin değerler konusundaki ikircikli tutumu, Ankara’yı hesaplarını salt jeopolitik konumu üzerinden yapmaya teşvik ediyor. Gelecek nesillerin refahı mı dediniz? Belki 2023’ten sonra… https://youtu.be/7HemmOPSKxs