Hatırlarsanız, aşağı yukarı 2010’a kadar AKP’nin “iktidar olduğu fakat muktedir olamadığı” söylenirdi. Şimdi döndük en başa, bu sefer AKP ucube sistem marifetiyle, kendi eliyle “muktedirliği” devretti.
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın Türkçeye dair Maraş’ta yaptığı açıklamayı tartışabiliriz, siz destek verebilirsiniz, ben kısmen katılırım, “Türkçe düşünce üretilemez” gibi bir fikreyse asla ikna olmam ama en nihayetinde bir görüştür.
Ayrıca yeni bir görüş falan da değildir, daha önce defalarca çiğnenmiş bir sakızı bir kez de Mahir Ünal çiğnemek istedi ama Bahçeli’nin cevabı sonrasında sakız boğaza kaçtı.
Mahir Ünal, Grup Başkanvekilliğinden istifa etmek durumunda kaldı.
Grup Başkanı, Genel Başkan’ın parlamentodaki temsilcisi demek.
Gücü kudreti asla sorgulanamaz AKP Genel Başkanı ise temsilcisine isnat edilen suçlamaları sineye çekti, hiç ses etmedi, savunmadı, hatta istifasını da hemen kabul etti.
Ekranlara çıkan Perinçek ise Türkiye’yi AKP’nin değil Vatan Partisi’nin yönettiğini iddia ediyor. Kim bu Perinçek? 28 Şubat’ı açıkça savunan partinin lideri değil mi?
Birkaç gün sonra ekranlara çıkan Doğu Perinçek ise Türkiye’yi AKP’nin değil Vatan Partisi’nin yönettiğini iddia etti.
Rusya ile yakınlaşma, Esad ile görüşme, Batı ve Amerika düşmanlığı, Şangay İşbirliği Örgütü’ne katılma arayışları…
Kim bu Perinçek?
Binde bir oyu olmamasını, hiçbir sorumluluk taşımamasını bırak, 28 Şubat’ı açıkça savunan partinin lideri değil mi?
Vatan Partisi’nin sitesinden
alıntılıyorum: “28 Şubat’ın aydınlanmacı genelgelerinin AKP hükümeti tarafından resmen silindiği…”
Sebebini de aynı metinde bulabilirsiniz: “Amerikancı AKP”.
Başörtüsü yasaklarına karşı haklı mücadele eden, Beyazıt’ta el ele tutuşan genç kadınlar, onlara destek verenler neredesiniz?
Bu söylenenler sizin onurunuza dokunmuyor mu?
Türkiye’yi kim yönetiyor?
Oy verdiğiniz AKP mi?
Şayet AKP yönetiyorsa nasıl oluyor da küçük ortak bir açıklamayla Grup Başkanvekili’ni istifa ettirebiliyor?
Şayet AKP yönetiyorsa nasıl oluyor da “bizim politikalarımızı tatbik ediyorlar,” diyen Perinçek’e haddini bildirmiyor?
28 Şubat’ı açıkça savunan, darbenin “aydınlanmacı genelgelerini” destekleyen Perinçek’le aynı dalga boyunda olmak bizzat AKP’nin varlık sebebine ters değil mi?
Allah aşkına soruyorum, sitesinde AKP’den “Amerikancı” diye bahseden Perinçek’le nasıl bir arada durabiliyorsunuz?
Amerikancıysanız ayrı ama değilseniz sizinle böyle konuşulmasına nasıl müsaade ediyorsunuz?
Dönelim Mahir Ünal konusuna.
İstifadan sonra Erdoğan teşekkür etti.
Bakın, Bahçeli, Mahir Ünal’a doğrudan “Cumhuriyet düşmanı” dedi.
Bu öyle kolaydan geçiştirilecek bir mevzu değil.
Mahir Ünal, “Cumhuriyet düşmanı” ise neden teşekkür ediyoruz?
“Cumhuriyet düşmanı” değilse neden Bahçeli istediği için görevden alınıyor?
Bahçeli bu çıkışıyla Erdoğan’ın iktidarını sınadı.
Erdoğan cevap verip ipleri gerse Bahçeli belki “haydi seçime!” diyecek ve AKP hikâyesinin daha da çabuk ve farkla bitmesinin yolunu açacak…
Vermese, işte bu örnekte olduğu gibi, bu kez de gücünü evvela “neden kabinede bir tek bakanımız yok” diyen tabana ve cümle âleme ispat etmiş olacak.
Bahçeli sınıyor, dedim çünkü o da bu konuda samimi değil.
Eğer samimiyse, bu laf ilk kez edilmiyor ki, başlasın “kültürel soykırım” diyen Teoman Duralı’nın ve başkalarının kitaplarını toplatmaya?
Neden bugüne kadar sessizdi?
İlk kez mi duyuyor böyle bir sözü?
Hatırlarsanız, aşağı yukarı 2010’a kadar AKP’nin “iktidar olduğu fakat muktedir olamadığı” söylenirdi.
Askeri-bürokratik vesayet, sivil siyasetin yanı başındaydı çünkü.
Hükümet, iktidarı meşru olmayan odaklarla paylaşmak zorundaydı.
AKP yeniden iktidar olan, muktedir olamayan bir parti haline geldi. Vesayetçilerin istediği de bu değil miydi?
Şimdi döndük en başa, bu sefer AKP ucube sistem marifetiyle, kendi eliyle “muktedirliği” devretti.
İktidarda ama muktedir olamayan bir parti haline geldi.
Vesayetçilerin istediği de bu değil miydi?
Bunun mücadelesi verilmemiş miydi?
E o vesayet sevdalıların sözcüsü işte partisinin boyuna posuna bakmadan bugün açıkça söylüyor, “politikaları biz belirliyoruz Erdoğan uyguluyor,” diyor, buna da ses çıkarılmıyor.
Sükut ikrardan geldiği için mi yoksa bilmediğimiz bir “diyet” mi ödeniyor?
Yüzde bir oyu olmayan biri politikaları belirliyor, yüzde on oyu olmayan biri kabinedeki bakanları atıyorsa bu ülkeyi kim yönetiyordur?