Halkta yeni bir anayasa ihtiyacı ve talebinin oluşturulması için halkın önüne demokratikleşme ile gelecek olan refah, statü ve bir türlü aşılamayan kimlik çatışmalarına karşı yeni ve ulaşılabilir bir tahayyül yeni bir ufuk koymak lazım. Tarihsel süreklilik bağlamında 1808 Sened-i İttifak ile başlayıp günümüze kadar uzanan anayasa arayış süreçlerine bir yenisi daha eklenmek üzere. Yazıma Türkiye’nin bir türlü tamamlanamayan demokratikleşme sürecinin ayrılmaz parçası olarak yeni anayasa arayışlarına kısaca göz atarak başlamak isterim. Tarihsel kapsamlı bir analiz bu yazının sınırlarını aşacağı için hatırlatma anlamında önemli tarihsel duraklardan bahsetmek yeterli olacaktır. Tarihsel durakların ilki 1876 Kanun-i Esasi ile geçtiğimiz 1.Meşrutiyet dönemiydi. Padişaha olağanüstü durumlarda anayasayı askıya alma yetkisi veren bu anayasanın ömrü 93 Harbi nedeniyle çok kısa sürmüştü. 93 Harbi gerekçe gösterilerek askıya alınan aynı anayasa, 1908 yılında tekrar yürürlüğe konularak 2.Meşrutiyet dönemi başlamıştı. 31 Mart Vakası’nın ardından 1909’de yapılan değişikliklerle uygulanmaya devam etti. 23 Nisan 1920’de Meclis’in açılışından sonra 20 Ocak 1921’de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye kanunu 23 maddeden oluşan yumuşak bir çerçeve anayasası niteliğindeydi. 1924 yılında İkinci Meclis tarafından kabul edilmiş olan yeni anayasa ise devletin yönetim şeklini Cumhuriyet, dilini Türkçe, başkentini Ankara olarak işaret ederek, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu, bu egemenliğin tek temsilcisinin TBMM olduğunu kayıt altına almıştı. 1876’dan 1924’e uzanan sürecin temel tanımlayıcısı monarşik sistemden Cumhuriyet yönetimine, hükümet sistemi olarak parlamenter monarşiden yumuşak parlamenter sisteme geçiştir. Bu geçiş elbette içinde hem bazı kopuşlar hem de süreklilikler bağlamında temel zıtlıkları barındırmaktadır. 1924 Anayasası 1928’de “devletin dini İslam’dır” ibaresinin kaldırılması, 1930’da kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, 1937 yılında laiklik ilkesinin anayasa eklenmesi, 1945 yılında içeriği değiştirilmeksizin Türkçeleştirilerek dilinin sadeleşmesi, 1947’de tek dereceli seçimin eklenmesi, 1950’de açık oy gizli sayım yerine gizli oy açık sayım ilkesinin eklenmesiyle 1961 Anayasası’nın kabulüne dek yürürlükte kaldı. 1924-1950 arasında yapılan değişikliklerin 70 yıl sonra bir kesim tarafından tartışmaya açılmak istenmesini anlamak mümkün olmadığı gibi tarihsel akışın dinamiklerine de aykırıdır. Çok partili hayata geçişin ardından siyasal sistemin işleyişini taşımakta zorlanan 1924 Anayasası 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ve ardından Milli Birlik Komitesi tarafından hazırlanan ve 9 Temmuz 1961’deki halk oylaması ile kabul edilen 1961 Anayasası ile yürürlükten kalktı. 1961 Anayasası genel itibariyle özgürlükçü bir anayasa olarak değerlendirilmekle birlikte, 12 Mart 1971 Askeri muhtırasına yol açan siyasal çatışmaların muhtıra sonrasında da devam etmesi ve bitmek bilmeyen siyasal şiddet ülkeyi 12 Eylül askeri darbesine götürdü. 1961 Anayasasını ülkeye dikilmiş bol bir giysi olarak niteleyenler bu kez Kurucu Meclis adı verilen Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi eliyle yeni bir anayasa hazırladı. Hazırlanan anayasa 7 Kasım 1982’deki halk oylamasıyla kabul edildi. Askeri darbelerin ürünü olan 1961 ve 1982 anayasalarından sonuncusu Türkiye toplumunu muhtıralar, yeni darbe girişimleri ve iktidarların ihtiyaçlarına yönelik yapılan değişikliklerle bizi bugünlere taşımıştır. 2001, 2007, 2010, 2017 yıllarındaki anayasa değişikliklerden ilki parlamento içindeki partilerin uzlaşmasıyla TBMM içinde gerçekleştirilirken, 2007 ve sonrasındaki değişiklikler referandum yoluyla yapılmıştır. 2007'deki referandum %68,9, 2010’daki referandum %57,9, 2017’deki referandum ise %51, 4 evet ile kabul edilmişti.
Yeni anayasa teklifinden temel beklenti, siyasal iktidarın denetlenemez ve hikmetinden sual olunmaz görüntüsünün ortadan kaldırılması, ayrımcı yasalcılık uygulamalarına son verilerek yargı bağımsızlığına eski itibarının geri kazandırılmasıdır.
Türkiye’nin bitmeyen anayasa arayışının arkasındaki temel saikler yeni bir siyasal sistem, yeni bir hükümet sistemi arayışı kâh politikacılar kâh askerler tarafından gündeme getirilirken tüm anayasaların insan derisi ile kaplı olduğu çoğu zaman göz ardı edilir.[1] Anayasa bir özgürlük mücadelesinin adıdır aynı zamanda. Cumhuriyet öncesinde ve sonrasında askeri darbeler öncesinde, sonrasında, olağanüstü hâl koşullarında ve sonrasında devam eden kadın-erkek ayırmayan özgürlük, eşitlik ve anayasal yurttaşlık mücadelesi bu günlerde yeni bir yöne doğru evriliyor. 2023 seçimlerine giden yolda Türkiye’nin demokratik ayarlarına geri döndürülmesi konusunda ortaklaşan ve mücadele eden Altılı Masa tarafından önerilen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e (GPS) dair yeni bir anayasa değişikliği önerisi 28 Kasım 2022 Pazartesi günü yapılacak iki toplantıyla açıklanacak. Altılı Masa liderleri tarafından daha önce kabul edilmiş olan GPS Mutabakat metni doğrultusunda, yaklaşık 100 maddelik, yapılması gereken anayasal değişiklikleri içerecek bir teklif olması beklenmektedir.[2] Yeni anayasa teklifinden temel beklenti, siyasal iktidarın denetlenemez ve hikmetinden sual olunmaz görüntüsünün ortadan kaldırılması, ayrımcı yasalcılık uygulamalarına son verilerek yargı bağımsızlığına eski itibarının geri kazandırılması, günümüzde iyice daralmış olan sivil ve siyasal alanın imkanlarının genişletilmesi, temel hak ve özgürlüklerin kullanımının önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Bu noktada yeni bir anayasa ihtiyacının toplumsal ve siyasal koşullarına bakmak gerekir. AKP iktidarının son yirmi yıla yayılan popülist söylem seferberliğinin en önemli sonuçları lider ile toplumu kaynaştıran ve liderin (partinin) otoriteryen popülizmini pekiştiren bir siyasal ortamın oluşturulmasıydı.[3] Mevcut iktidarın ideolojik ve söylemsel hegemonyası altındaki kitlelerde yeni bir anayasa ve demokrasi özlemi oluşturmanın yolu iktidarın söylemsel hegemonyasının yapı bozumuna uğratılmasından geçmektedir. 2010 referandumundan bu yana dozu giderek artan popülizmin bizi getirdiği ayrışmalardan kimsenin memnun olmadığı açıktır.  Aşırı duygusal kutuplaştırma siyasetinin oluşturduğu dost/düşman, hain kutuplaştırmasından çıkışın yolu parlamentodaki tüm muhalif partileri içeren kapsayıcı ve birleştirici bir söylemin inşasından geçer. Muhafazakarlık, laiklik, dindarlık, milliyetçilik üzerinden bizi ayrıştıran hegemonik söylemin yumuşak karnı, daha önce üzerinde yükseldiği ancak 2010 sonrasında bir daha dönmeyi bir türlü beceremediği birlik ve beraberlik duygusudur. Bir başka ifadeyle halkta yeni bir anayasa ihtiyacı ve talebinin oluşturulması için halkın önüne demokratikleşme ile gelecek olan refah, statü ve bir türlü aşılamayan kimlik çatışmalarına karşı yeni ve ulaşılabilir bir tahayyül yeni bir ufuk koymak lazım. Yeni anayasa değişikliği önerisi kimsesizlerin ve sesi duyulmayan çoğunluğun, güvencesizleştirilmiş derin yoksulluk baskısı altındaki grupların, kendi kendine yetemeyen sabit gelirli çalışanların, engellilerin, emeklilerin, kadınların, çocukların ve gençlerin önünde ulaşılabilir ve sahiplenilebilir değerleri yerleştirmeli. Son söz olarak Altılı Masa’nın gündeme getireceği anayasal değişiklik paketinin işlerlik kazanabilmesi için öncelikli hedef 2023 seçimlerinin kazanılmasıdır. --- [1] Tarık Zafer Tunaya, İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa, 2.Basım, Arba Yayınları, İstanbul, 1988. Tunaya’nın kitabının ismi Fransa’da bir müzede gördüğü 1791 Anayasası kitabına ait etiketten gelmektedir. Tunaya müzedeki kitap etiketinde gördüğü “insan derisiyle kaplanmıştır” ibareden esinlendiğini anlatır. [2] Nergis Demirkaya, “Altılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan”, Gazete Duvar, 17 Kasım 2022, Erişim adresi: https://www.gazeteduvar.com.tr/altili-masa-ortak-yonetim-plani-her-partiye-bir-yardimci-bir-bakan-makale-1589544 Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. [3] Popülist söylem seferberliğinin ayrıntılı analizi ve sonuçları için bkz. Selin Bengi Gümrükçü, “Populist discourse, (counter-) mobilizations and democratic backsliding in Turkey”, Turkish Studies, Vol.23, N.3, 2022.