Katıldığım uluslararası toplantılarda tartışılan çok ilginç bir konu vardı: Türkiye diasporasını kullanarak yaklaşan seçimlerimize müdahale edebilir mi? Diyebilirsiniz ki bu da nereden çıktı? Aslında Türkiye’nin gündemi çok yoğunken iç politika hakkında bir şeyler yazmak çok daha uygun olabilirdi. Özellikle CHP Genel Başkan’ı Kemal Kılıçdaroğlu’nun elektrik faturasıyla ilgili yaptığı eylemi tartışmak sanıyorum bu haftanın en önemli meselelerinden birisi. Ama bence yatığı eylemin hem Millet İttifakı oy oranına hem de kendi partisi içerisindeki Cumhurbaşkanı adaylığına ne oranda katkı yaptığını söylemek için çok erken. Her ne kadar bana öyle geliyor ki bu hamlesi ile kendi adaylığını bir nebze daha kesinleştirdi ama bu eylemden oy devşirmesi beklendiği kadar kolay olmayacak. Ama dediğim gibi bunu şu anda analiz etmek biraz erken konuşmak olacaktır. Bunun yerine ben bu hafta Türkiye’nin sınırları dışarısında yarattığı ilginç bir etkisine değinmek istiyorum; Türkiye’nin dış ülke siyasetlerine etkisi. AVRUPA DA SEÇİME GİDİYOR VE KONULARDAN BİRİ TÜRKİYE Geçtiğimiz haftalarda Macaristan seçim sandığına gitti. Bu hafta sonu Fransa, Eylül başında İsveç ve sonrasında 2024 itibariyle Hollanda, Belçika, Almanya ve de Birleşik Krallık genel seçimlere gidecek ve bu süreç 2025 yılında tamamlanacak. Pandemi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve de İkinci Dünya Savaşı sonrasında görülmüş en büyük ekonomik kriz gölgesinde gidilen bu seçimlerde etkisi ülkeden ülkeye değişse de çok ilginç bir konu daha var; Türkiye’nin seçimlere olası müdahalesi. Diyebilirsiniz ki bu da nereden çıktı? Türkiye Rusya ya da Çin mi ki böyle bir müdahale gücü ve de etkisi olabilsin? Bu sorular açıkçası benim de aklıma ilk gelen sorular. Ancak, Aralık 2021’den beri katılmış olduğum birkaç uluslararası toplantı ve bu toplantılar da dış ülkelerin diplomatları ve de politika yapıcılarının sorduğu sorular ve de kaygıları sanki onlar bu soruları kendilerine sormazmış gibiydi. Neydi onların sorduğu sorular; Türkiye yaklaşan seçimlerimizde kendi diasporalarını kullanarak seçimlerimize müdahale edebilir mi? Türkiye’nin ülkemizde bulunan sınır ötesi aygıtları seçimlerde Erdoğan’a daha yakın olan siyasi gruplar için çalışmalar yapabilir mi? Ya da Türkiye’nin kendine daha yakın gördüğü siyasal gruplar için bir şekilde ekonomik ya da teknolojik yardımlarda bulunabilir mi?
Neden Avrupalı diplomatlar Erdoğan’ın kendi iç siyasetlerine etkisinden çekiniyorlar? Birincisi Türkiye’nin Rusya-Çin ekseninde görülmesi, ikincisi ise Erdoğan rejiminin sahip olduğundan daha güçlü görünebilmesi…
Önce bu sorulara kısaca cevap vereyim. Belki Türkiye Almanya ya da diasporalarının sayıca güçlü olduğu yerlerde ve dahası Diyanet, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarının aktif bulunduğu ülkelerde çok küçük lobi çalışmalarında bulunabilir ancak bunun ötesinde büyük bir etkiye sahip olamaz. Bunun en temel nedenlerinden birisi Türkiye’nin içerisindeki kutuplaşmış sosyal yapının bir şekilde diaspora içerisinde de çok katmanlı olarak var olması. İkinci neden Türkiye kurumlarının sadece Türkiyeli göçmelere ve biraz da Müslüman göçmelere hizmet etmesi ve bu bağlamda da sınırlarının çok dar olması. Bu noktada, kurum sayısı çok fazla ve de bunlar çok etkin gözükse bile bunlar yabancı ülkelerdeki oy veren kişiler için çok da bir anlam ifade etmeyebilir. Diğer bir neden Türkiye’nin ekonomik zayıflığı ve son yıllarda sınırları dışına etki yaratabilecek bir kaynağı kolaylıkla aktaramaması. Kuşkusuz AKP yönetimi birçok farklı yolla kendine yakın grupları ekonomik olarak desteklemekte ancak bu destek yine AKP’nin yurt içinde kullanacağı bir bumerang etkisi için sağlanmakta. Kısacası diaspora politikası da aslında iç politikanın önemli bir ayağı. Son bir neden ise Türkiye’nin enformasyon olarak ve de algıyı yönetebilecek oranda güçlü bir ‘yumuşak güç’ olmayışı. Ne demek bu Türkiye’nin sınır ötesi aygıtlarının sadece Türkçe konuşan kesime hitap edebilmesi ve ötesinde bir etkisinin olmaması. Kısacası sıradan bir Almanyalının ya da İsveçlinin evine Türkiye o kadar da fazla giremiyor. AKP İKTİDARININ BAŞARIYI BAŞARISIZLIĞA DÖNÜŞTÜRME BECERİSİ Peki Türkiye’nin sınırları bu kadar limitliyken ya da Türkiye’nin gücünün sınırları bu kadar belirginken neden Avrupalı diplomatlar, bürokratlar ve de politikacılar Türkiye’nin ya da diğer ve daha doğru bir ifade ile Erdoğan’ın kendi iç siyasetlerine etkisinden çekiniyorlar? Bunun iki nedeni var. Birincisi her ne kadar Ukrayna işgali ile bu durum biraz kırılsa da Türkiye’nin artık Rusya-Çin ekseninde bir ülke olarak görülmesi ve de onların yaptıklarının Türkiye tarafından da yapılabilecek olma ihtimalinin hesaba katılması. İkincisi ise, Erdoğan rejiminin ve de onun sınır ötesi aygıtlarının kendi güçlerini bir şekilde olduğundan daha fazlaymış gibi lanse edebilme yetisi. Misal kendi sağlık sistemi gün ve gün erirken bir şekilde İsveç’ten ambulans uçaklar ile hastaların taşınması ya da kendi ekonomisi çok kötü durumdayken yurt dışında olan her olaya ilk koşanın Erdoğan hükümeti olması. Tabı bu ilk başta iyi bir şey ve de bir başarı olsa da bunu sınır ötesi otoriterlik ile birleştirince Türkiye başarı hanesine yazılması muhtemel durulmaları tam tersine kaygı, kuşku ve de tehlike hanesine yazdırmakta. Hep diyorum olası bir iktidar değişiminde Türkiye’yi içeriden düzeltmek çok zor olacak ancak akılcı ve bugünkü durumu anlayan bir kadro ile Türkiye’nin yurt dışındaki algısı çok kolaylıkla düzelebilir çünkü AKP çok etkili kurumlar kurdu ve de bunları canlandırdı. Yapılması gereken sadece bu kurumları daha iyi işetebilmek ve onları birer yumuşak güç ordusuna çevirmek. Bu içerideki ekonomik duruma ve de dünyadaki Türkiye algısına da çok olumlu hizmet edecektir. Unutmamak gerekli Türkiye’nin ekonomik olarak yükseldiği yıllarda dışarıdan görülen Türkiye içeride olan realiteden hep daha olumluydu. Kısacası un var, şeker var ama ‘usta’ şimdilik yok!