Turkish Wine Challenge şarap yarışmasının kurucusu Serhat Narsap ile onun şarap serüveninin nasıl başladığını ve bu yarışmayı gelecekte nelerin beklediğini konuştuk. Serhat, TWCyi uluslararası standartta bir şarap yarışması hâline getirmek istiyorum.” diyor.  Bazen tutkuları insanı kendisi için bambaşka bir hayat öyküsü yazmaya götürür. Üniversitede mühendislik okuyup, ardından bir dönem uluslararası şirketlerde proje yöneticisi olarak çalışan Serhat Narsap için de öyle olmuş. Üstelik tutkusu yaratıcı kişiliği ile birleşince, sadece hayatının akışını değiştirmemiş, aynı zamanda bambaşka kapılar da açmış kendisine. Özellikle son 2 senedir devam eden WSET Diploma eğitimim nedeniyle son derece içli dışlı olduğum şarap dünyasındaki her yeni haber, her farklılık doğal olarak ilgimi çekiyor. Turkish Wine Châllenge de bu yeniliklerden birisiydi. İki ay kadar önce Serhat beni TWC jüri üyeliğine davet etmek için aradığında, başından bu yana TWC’yi yakından takip ettiğimi söyledim. 2021’den bu yana başarıyla sürdürdüğü TWC hakkında dışarıdan gördüğüm kadarıyla bir fikrim vardı ama konunun perde arkasını, TWC’nin Serhat’ın kafasında nasıl ve neden şekillendiğini tam olarak bilmiyordum. O nedenle Serhat’a bir kısa söyleşi yapmayı teklif ettim. Şarabı, Türk şaraplarını tanıtmayı kendine misyon edinmiş global bir şarap uzmanı olmayı, TWC’yi ve gelecek için hayallerini konuştuk Serhat’la. Buyurunuz söyleşimize. Seni hangi rüzgâr şarap dünyasına attı? İlk adımlarını nasıl attın? Ben 22 yıldır Londra’da yaşıyorum. Aslen İstanbulluyum. Mühendislik diplomamı aldıktan sonra, kariyerime devam etmek üzere İngiltere’ye taşındım. O dönem büyük bir Fransız şirketinde proje yöneticisi olarak çalışıyordum. Londra öyle bir yer ki, oradan dünyanın her yerine ulaşmak, çeşitli kültürlerle tanışmak ve farklı milletlerden insanlarla bağlar kurmak mümkün. Yemek ve içki kültürünün baskın olduğu bir ailede büyüdüm; babam iş seyahatlerinden güzel şaraplarla dönerdi, aile dostlarımızla birlikte farklı bölgelerden gelen içkileri tadarlardı. Yaşım küçük olduğu için içmeme izin verilmese de arada babamın içki dolabını gizli gizli karıştırırdım. Çocukluğumdan bu yana yeme ve içme konusu ilgimi çekerdi. Ancak Londra’da yaşamaya başladıktan sonra gastronomiye ilgim çok daha arttı, oradaki yeme içme kültürü, içki ve özellikle şarap konusundaki zenginlik beni çok etkiledi. Bir süpermarkete veya şarap dükkanına girdiğinizde koridorlar boyunca dünyanın dört bir tarafından gelen şaraplar görürsünüz Londra’da. Hiç bilmediğim, daha önce adını dahi duymadığım bölgelerin şaraplarını tatma fırsatım oldu. Taşınmamı takiben farklı dünya mutfaklarını tatmak, dünyanın çeşitli bölgelerinin şaraplarını deneyimlemek gibi bir amaç edindim. Bütün bunlar olurken, işim gereği çok sık da seyahat ediyordum. Hâlâ yaptığım bir şeydir, seyahatlerimde gittiğim yerin yerel mutfağından yemekler tatmaya özellikle dikkat ederim. 2011 yılında bu iş seyahatlerinin birinde Gürcistan’a gittim. Bir gün Gürcistan’ın Samegrelo bölgesinde son derece güzel bir tarihi manastırı ziyaret ediyorduk. Beni o geziye davet eden arkadaşımla örümcek ağlarıyla kaplı bir şarap mahzenine gittik. Mahzendeki tozlu raflardan bir şişe aldı ve o şişeden bana Gürcülerin şarap servisinde geleneksel olarak kullandığı topraktan yapılma bir bardakta şarap servis etti. Tahmin edeceğin gibi, o günden bu güne sayısız şarap tattım ama o şarap hâlen hayatımda içtiğim en leziz, en unutulmaz şaraptır. Adeta büyülendim ve şarabın ne denli derin bir içki olduğunu anladım. Yani, şarap virüsünü ben Gürcistan’daki o mahzende kaptım! Seyahatten döndüğümde proje mühendisi olarak çalıştığım Fransız şirketinden ayrılmaya ve kariyerime tamamen şarap konusunda devam etmeye karar verdim. İlk adımı şarap eğitimime başlayarak attım, 4 yıl eğitim aldım, sınavlarımı başarıyla geçtim ve 2015’te de şirketim Sonvino’yu kurdum; İngiltere’ye dünyanın az bilinen şarap bölgelerinden ve küçük üreticilerden şaraplar ithal etmeye başladım. İlk başlarda küçük hacimli bir operasyon olarak başladı Sonvino, sonra büyüdü. Yakından biliyorum ki WSET Diploma zorlu ve son derece ileri seviye bir şarap eğitimi. Kervana sonradan katılan birisi olarak sen bu süreci nasıl yaşadın? Küçüklüğümden beri kokular ve tatlar çok ilgimi çekerdi, hatta annemin arkadaşlarının parfümlerini tek tek bilir ve sayardım, bu yeteneğim şarap eğitiminde iyice öne çıktı. Diploma eğitiminde son derece gelişmiş bir damak ve buruna sahip olduğumu daha iyi anladım. Özellikle kör tadımlarda son derece yüksek notlar alıyordum. Örneğin 2018’de Australian High Commission’un her yıl yaptığı kör tadımda birinci oldum. Sınavlarda aldığım sonuçlar sektörde çok bilinen yerlerde, hatta Michelin yıldızlı restoranlarda çalışan sommelier arkadaşlarımdan daha iyiydi.  Yoluma cesaretle devam ettim ve diplomamı aldım. Çok sayıda tadım yaptım, genetik olarak güçlü olan damağımı bu tadımlarla daha da güçlendirdim. Uluslararası şarap yarışmalarında çok defa jüri üyeliği yaptın. Bu yol nasıl açıldı? Bu yarışmalarda jüri üyesi olmak, sayısız şarap tadarak derecelendirme yapmak nasıl bir deneyim? WSET diplomamı alınca İngiltere’de ve başka ülkelerdeki küçük yarışmalarda çalıştım. Bu yarışmalarda adettir, ilk seferde sizi gözlemci olarak başlatırlar, ardından değerlendirmeleriniz gelişince jüri üyesi olarak yer alırsınız. Benim bu geçişi yapmam oldukça kısa sürdü. Ardından dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan uluslararası şarap yarışmalarından davetler gelmeye başladı. O dönem tanıştığım profesyoneller ve Master of Wine’lar ile dostluğum hâlen devam ediyor. Değerlendirme yoğun ve yorucu bir süreçtir. Çok sayıda şarabı, kısa bir zaman dilimi içinde dikkatle tatmak ve doğru şekilde puanlamak gibi bir sorumluluğunuz var. Uluslararası yarışmalarda jüri üyeleri tarafsızlıklarını korumak adına ücret almadan çalışırlar ama jüri üyeliği insana maddi kazancın ötesinde getirisi olan bir görevdir; yeni bölgeler keşfedersiniz, değişik şaraplar tadar, çok sayıda insanla tanışırsınız. Harika zaman geçirirsiniz bu tip yarışmalarda. Ben bugüne kadar 40 kadar uluslararası yarışmada jüri üyesi olarak görev aldım ve hâlen dünyadaki birçok şarap yarışmasından düzenli şekilde davet alıyorum. PANDEMİYİ FIRSATA ÇEVİRDİM TWC başından beri yeniliklerle dolu bir şarap yarışması oldu. Böyle bir yarışma düzenleme fikri aklına nereden geldi? Başlangıç amacın neydi? 2020 yılında, tam pandemi başlamadan önceki dönemde ben işlerimi yoluna koymuştum. Diploma eğitimimi bitirmiştim, artık global bir şarap uzmanı olarak anılıyor ve aranıyordum. Başta Londra olmak üzere, dünyadaki pek çok şehirde şarap tadımları ve organizasyonları düzenliyordum. Bütün bunları yaparken Türkiye benim için hep önemli oldu, çünkü bu işe başladığım ilk günden bu yana kendimi ülkemin dünyadaki şarap elçisi olarak gördüm. Champagne bölgesi, Bordo, Puglia, Güney Afrika ve Yeni Zelanda odak ülkelerim ama Türk şaraplarının benim için daima özel bir yeri var. Her fırsatta Türk üzümlerini, Türk şarap üreticilerini öne çıkarmaya, dünyaya tanıtmaya çalıştım. 2019 yılında, Türkiye’ye özgü üzüm çeşitleri üzerine bir araştırma projesine başladım. Bu arada Türkiye’de az kişinin bildiği bir başka bilgiyi de paylaşayım seninle, Londra WSET’te Kalecik Karası ve Narince üzümleri ile master class yapan tek kişiyim ben. Bütün bu çabalarım nedeniyle zaman zaman yurtdışında bana “Şarabın Sultanı” diyorlar. Derken pandemi geldi ve her şey bir anda durdu. Benim işim gibi, birebir insanlarla yapılan bir iş için çok zor bir dönemdi; tadımlar, master class’lar, yarışmalar, bunların tamamı yapılamaz hâle geldi. Ben yaratıcı ve yenilikçi yönü güçlü birisiyim, bu hiç kimsenin beklemediği durumla karşı karşıya kalmışken ne yapabileceğimi düşünürken, aklımda bir anda bir fikir belirdi. Çok sayıda uluslararası yarışmada görev almıştım; yarışmaların nasıl organize edildiğini, ne şekilde yapıldığını gayet iyi biliyordum. Hatta daha önceki dönemlerde yarışmalarda jürilik yaparken bu yarışmaları nasıl Türkiye’ye getirebileceğimi çok kereler düşünmüştüm, zaman zaman organizatörler ile görüşmelerim olmuştu. Türkiye’de bir yarışma düzenlemeye ilgileri vardı ama bu yarışmaların gerektirdiği çok ciddi yatırımlar nedeniyle o dönemde bir şey yapamamıştık. Pandemi döneminde hayat durma noktasına gelmişken, bu tip bir organizasyonu neden ben kendim yapmıyorum diye düşündüm. O gün aklımda beliren bu fikri 2021 yılında hayata geçirdim ve TWC’nin ilkini Ekim 2021’de Türkiye’de gerçekleştirdik. Global bir şarap uzmanı olarak, özellikle Türk şaraplarına ve Türk şarap üreticilerine odaklanacak yepyeni bir şey başlatmak istedim. TWC, bir İngiliz şirketi olan Sonvino tarafından organize ediliyor. Dolayısıyla, TWC de İngiltere kökenli bir organizasyon ve tescilli bir marka. Ana amacımız, Türkiye başta olmak üzere, Gürcistan, Lübnan, Yunanistan gibi bölge ülkelerden gelen şarapları öne çıkarmak ve uluslararası arenada tanıtmak. Misyonlarımızdan önemli bir tanesi de Türk şaraplarının dünyadaki markalaşma yolculuğunda onlara TWC platformu aracılığıyla destek olmak. İLKLER HEP ÖZELDİR İlkler hep çok özeldir. İlk TWC nasıl bir deneyim oldu? Geriye dönüp baktığında nasıl hatırlıyorsun Ekim 2021i? Hiç bir şeyin net olmadığı, pandeminin en sıkıntılı olduğu, son derece zorlu bir dönemde yapmamıza rağmen TWC’nin ilk yılı çok iyi geçti. Organizasyon işin en zor kısmı oldu aslına bakarsan. Uçuşlar sürekli iptal oluyordu, seyahat kuralları sürekli değişiyordu ve biz dünyanın dört bir yanından gelen TWC jürisini organize etmeye çalışıyorduk. Dokuz aylık hazırlık dönemi boyunca organizasyonun baştan sona tüm işlerini yönettim. Tamamı gönüllülerden oluşan müthiş bir ekip kurdum; aralarında yakın dostlarım, uzun dönemdir tanıdığım Master of Wine’lar da vardı. İlk jürimiz 10 farklı milliyetten 14 uzmandan oluşuyordu. Dünyaca tanınmış bu şarap uzmanları TWC’ye tamamen gönüllü olarak katıldılar. Ben ilk TWC’ye biraz mütevazı başladım, en başta 30 şarap katılsa yeterli olur diye düşünmüştüm planlamalarımı yaparken. Ancak üreticiler duydukça organizasyona olan katılım arttı ve sonunda Türkiye, İspanya, Lübnan, Gürcistan, İngiltere, Yeni Zelanda, İtalya, Yunanistan, Fransa ve Arjantin’den 248 şarap ile yaptık ilk TWC’yi. Bu ilk organizasyonu hep büyük keyifle hatırlıyorum. Konuklarımızı en güzel şekilde ağırladık. Jüri üyesi olarak Türk şaraplarını tattırmanın dışında, Türk kültürünü ve ülkemizi de en güzel şekilde tanıttık kendilerine. Üç gün boyunca yerel lezzetleri tattık, Boğaz turları yaptık, jüri üyelerinin son derece güzel anılarla ayrıldıkları bir deneyim oldu. Gala gecemiz son derece başarılı geçti. İlk organizasyonumuzda hatalarımız da oldu. Benim yapım mükemmeliyetçi olduğu için bu hataları kabul etmem o dönemde zor olsa da şimdi geriye bakınca aslında bunların bu çapta bir organizasyonun ilkinde yaşanabilecek bazı aksaklıklar olduğunu anlıyorum. Belki şunu da söylemem gerek ilk organizasyon hakkında: Türkiye’de şarap alanında üst seviye diyebileceğim uzman sayısı 10 civarında. TWC fikri ile yola çıktığımda, bu fikrimi ilk olarak Türkiye şarap piyasasından bazı tanıdıklarımla paylaştım. Bu projenin hepimize ait bir proje olduğunu anlattım, katılmaları için davet ettim. Ancak ne yazık ki beklediğim olumlu geri dönüşü alamadım hiç birinden. Bu beni hâlen şaşırtıyor ve üzüyor. İşbirliği kültürümüzün daha gelişmiş olmasını arzu ederdim. Ben zaten Londra’dan Türk şaraplarını tanıtma misyonunu senelerdir hiç bir karşılık beklemeden yapıyorum, isterdim ki bu büyük çaplı organizasyona onlarla birlikte imza atalım. Sonuçta biz bu ilk TWC’de, katılımcılarımızda, dünyanın dört bir yanından gelen uzman jürimizle son derece başarılı bir işe imza attık. Özellikle dünyaca tanınmış bir Master of Wine olan David Forer’den aldığım bir geri bildirimi unutmam mümkün değil. David gala gecesinde ayağa kalktı, söz istedi ve dedi ki: “Arkadaşlar, TWC’nin bu inanılmaz başarısı için Serhat’a şahsen teşekkür etmek istiyorum çünkü son derece özel bir işe imza attı” İşte o anda tüm yorgunluklara ve zorluklara değen bir iş yaptığımı anladım. İnanılmaz bir andı benim için. Hâlen dünyadaki şarap uzmanları TWC’yi, Türk şaraplarını konuşuyor, bana Türk şarapları ile ilgili yazılar yazıyorlar. Bu ilk organizasyonun ardından TWC büyüdü, çok daha uluslararası hâle geldi ve bundan sonra İngiltere’de devam edecek. Uluslararası şarap yarışmaları zaman zaman çok sayıda ödül vermeleri konusunda eleştiri alıyor. Ancak dikkat ettim ki TWCde baştan beri ödül sayısını son derece limitli tuttunuz. Bu özellikle yaptığın bir şey miydi? Haklısın, bizdeki ödül sayısı diğer uluslararası yarışmaların aksine az sayıda. Bunu özellikle tercih ettik. Ödül dağılımı önemli ve biz gerçekten iyi olanı ödüllendirmek gerektiğine inanıyoruz. TWC butik ve prestijli bir yarışma. Biz küçük üreticilerin ihtiyaçlarını iyi anlıyoruz. Türkiye’deki bilinen ana üreticileri bir kenara koyarsak, kalan üreticilerin çoğu butik üretici diyebileceğimiz küçük montanlı şarap üreticileri. Bu da Sonvino’nun ve tabi ki TWC’nin misyonu ile son derece paralel. Birinci sezonda sadece En iyi Kırmızı, En İyi Beyaz ve bir de Trophy ödülü verdik, yani sadece 3 ödül vardı. İkinci yıl bir de En İyi Roze ekledik. Bu kategorilerin sınıflandırmasına inersek, TWC’de bronz madalyamız yok. Grand Gold ve Gold dediğimiz iki sınıfı olan Altın, ardından Gümüş ve Trophy ödüllerimiz var. İlk sezon beyaz şarap kategorisinde Yunanistan’dan, Santorini’den Estate Argyros’un Assyrtyko’su birinci oldu. Gümüş ve Trophy ödüllerini ise Urla Şarapçılık aldı. 2022’de ise sadece bir trophy verdik, o da Bozcaada’dan son derece butik bir üreticiye gitti, Ayapetro Merlot’suyla Çamlıbağ aldı ödülü. Çok hak edilmiş bir ödüldü, Çamlıbağ gerçekten muhteşem bir üretici. Markalaşma sürecinde platform olmak demiştim az önce, mesela o senenin basın bülteninde biz dünyaya Çamlıbağ’ı anlattık. O yıl ödül alan şaraplardan birisi de Schiefersteil 2019 beyaz şarabı ile Markus Molitor oldu, bu da çok ilginç bir sonuç. O sene en iyi rozeyi ise DLC Playa şarabıyla Doluca aldı. TÜRK MARKALARI TANINIYOR Adında Turkish” olmasına rağmen, TWCye yabancı şaraplar da katılabiliyor. Burada dikkat ettiğiniz veya hedeflediğiniz özel bir şey var mı? Şarap ticareti ciddi şekilde networke dayanır, işin doğası bu. Aslına bakarsan, ilk yıl temel hedefimiz uluslararası değildi. Ancak katılımcılarımızın %20’si Türkiye dışındaki ülkelerden geldi. Bunu büyük memnuniyetle karşıladık, çünkü çeşitlilik TWC’nin hedeflerinden birisi. Yarattığımız bu çeşitlilik tüm katılımcılara fayda sağlayan bir network aynı zamanda, Türk üreticilere de harika bir fırsat sunuyor. Biz 82 milyonluk bir ülkeyiz ve yılda 52 milyon turist ağırlıyoruz. Bundan gelen çeşitliliği de değerlendirmemiz şart, Türkiye’nin bu yüksek potansiyelini duyurmamız gerekiyor. Birinci ve ikinci organizasyonun faydalarından birisi Türk şaraplarının uluslararası şarap dünyasında daha çok tanınması oldu. Türkiye’nin Orta Doğu’daki ve Türki Cumhuriyetlerdeki şarap üreticisi ülkelere uzanan bir köprü ülke olduğunu anladılar. Bu değerin anlaşılması bizim için son derece önemli. İkinci yıl beni çok onurlandıran bir başka şey de Gramona ve Von Buhl gibi uluslararası şarap yarışmalarına mesafeli duran iki markanın TWC’ye katılması oldu. Neden bize geldiler? Türkiye’nin şarapta yukarıda anlattığım önemini anladıkları için. Benim Türk şaraplarını iyi bilen ve uluslararası alanda çalışan bir uzman olmam da kararlarında etkili oldu. Katılan üreticilerin bir kısmı aynı zamanda benim dostlarım. TWC’yi düzenlerken yine kendi çevremi ve bağlantılarımı kullandım. Metro Gros Marketleri ve ADCO harika şekilde desteklediler tüm organizasyonu, bu hep şükranla hatırladığım bir destek. İkinci TWC ilkinden hemen sonra geldi ve bu kez Egede gerçekleşti. Şu sıralarda da Mayıs 2023te gerçekleşecek üçüncü organizasyon için çalışıyorsunuz. İlk organizasyondan bugüne neler oldu? TWC için ideal zamanlama mayıs ayı, çünkü herkese yılın en çok o zamanı uyuyor. Bu nedenle, ikinci TWC organizasyonunu birinci organizasyonunun başarısının da verdiği enerjiyle, çok beklemeden, Mayıs 2022’de yaptık. İlkinden sonraki ara kısa olduğu için, Türk şaraplarından az katılım olacağını tahmin ediyorduk. Bu nedenle yarışmayı uluslararası şaraplara da açtık ve gerçekten de ikinci sene 50-50 bir katılım oldu. Ancak, Türkiye’deki regülasyon gereği, yarışmaya katılacak olan yabancı şarapları Türkiye’ye getirmek büyük sorun, o nedenle de ikinci senenin organizasyonunu Kuşadası ve Londra merkezli olarak iki ayrı yerde planladık. Yine jürimizi son derece güzel ağırladığımız bir organizasyondu. Yabancı jüri üyelerimize İzmir bölgesi bağlarını tanıtma şansımız oldu, Urla’daki üreticileri ziyaret ettik. Bu organizasyonda jürimizi yine desteğini unutamayacağım Suhan 360 Oteli’nin sahibi Can Öğütçü ağırladı. Şu sıralarda harıl harıl TWC’nin üçüncüsü için hazırlıklar yapıyoruz. Katılımcı kayıtlarımızı Ekim ayında açtık ve hâlâ katılım almaya devam ediyoruz. Türkiye’den yine çok sayıda katılım var ancak bugüne kadarki deneyimimiz uluslararası şaraplardan da TWC’ye katılmak için çok talep geldiğini gösterdi, bu nedenle bu kez organizasyonu sadece Londra’da yapmaya karar verdik. Jürimiz üçüncü sezon değerlendirmelerini 17 Mayıs’ta Londra’da son derece seçkin bir şarap kulübü olan 67 Pall Mall’da yapılacak. KENDİNİ ÜRETİCİ YERİNE KOYMAK ÖNEMLİ Çok sayıda uluslararası şarap ödülü yarışması var. Üreticilerin bu yarışmalar arasında TWCyi seçmesi için ne sebepler var? TWCyi ne farklı kılıyor? Kendime ben de bunu defalarca sordum. Ben neyi farklı yapacağım, katılımcılara nasıl bir artı değer sağlayacağım? Belki de ilk söylemem gereken şu: Ben 2015’ten beri dünyanın çok sayıda ülkesinden gelen şarapların ticaretini yapan birisiyim. Dünyadaki pek çok üretici ile çalışıyorum, her gün çok sayıda üretici kapımı çalıp, bana şaraplarını tanıtmak istiyor, numune gönderiyor. Bu işi yaparken çok şey öğrendim, üreticilerin ne istediğini gayet iyi biliyorum, bu işin ticaretini yapan kişilerin ne istediğini biliyorum, lojistik de dahil olmak üzere bu ticaretin tüm aşamalarını, tedarik zincirini biliyorum, tüketiciyi tanıyorum. Hatta hatta Türk ve İngiliz damak tadını tanıyorum. Mühendis kökenli olmam ve farklı diller konuşmam bile bana yarar sağlıyor bu işte. Soruna cevap verirken kendini üreticinin yerine koymak çok önemli. Ne ticareti işe uğraşırsa uğraşsın, herkes satışlarını artırmak ve daha bilinir hâle gelmek istiyor; bu tabi ki şarap işinde olanlar için de geçerli. Ben bu işin içindeki birisi olarak çok sayıda satınalmacı ve ithalatçı ile bağlantıda olan bir insanım. Bu kişiler de özel şarapların peşinde, onları bulmak ve piyasaya sunmak istiyorlar. TWC bu anlamda anlamlı bir sorumluluk üstlenmiş bir platform ve bu misyonu en iyi şekilde yerine getiriyor, üstelik bunu Londra gibi global bir merkezden yapıyor. İkinci sebep, adil, özgün ve şeffaf olmamız. Örneğin biz TWC’de dünyadaki hiç bir şarap yarışmasında yapılmayan bir şey yapıyoruz: Katılımcı üreticilerimizin seçtiği ve ismini bize bildirdiği bir kişi, jüri üyelerinin kör tadımlarını ve değerlendirmelerini gözlemci olarak izleyebiliyor. Puanların nasıl verildiğini, jürinin uluslararası standartlar çerçevesinde nasıl değerlendirme yaptığını ve karar verdiğini kendi gözleriyle görebiliyor. Seni uzunca bir süredir tanıyorum. Genel olarak yeniliği ve değişik fikirler üretmeyi son derece seven bir kişiliğin olduğunu gözlemledim. TWCde de bu yönünü ön plana çıkardığını görüyorum. Neler yaptın ve neler yapmayı planlıyorsun başka yarışmalarda olmayan? Doğrusunu istersen, TWC’nin her sezonunda bir yenilik yapmak gibi bir amacımız var. Yukarıda anlattığım gözlemci konusu başlı başına bir yenilik örneğin. Üçüncü sezonda da çok önemli ve yine daha önce kimsenin yapmadığı bir şey yapacağız, bölgesel bir ödül kategorisi ekleyeceğiz bu kez: Türkiye’nin, İngiltere’nin ve Balkanların en iyi şarapları olmak üzere 3 özel ödülümüz daha olacak bu sene. Jürinin de bu anlamda özel bir misyonu var: Damağa uygun değerlendirmeleri de yapmak. Örneğin Türk damağına en uygun şarabı, o damağı iyi bilen bir jüri üyesi özel olarak değerlendirecek. Bu daha önce hiçbir yarışmada yapılmamış olan bir şey. Bir diğer farklılık çeşitliliğe ve cinsiyet eşitliğine son derece değer vermemiz ve bunu jürimize yansıtmamız. Farklı milliyetlerden gelen jüri üyelerimizin arasında kadın üye sayımız dünya ortalamalarının çok üzerinde. İlk senenin jüri üyelerimizin %50’si kadındı, ikinci sezon bu oran %70’e ve bu sezon da %90’a çıktı. Ben kişisel olarak da bunu çok önemsiyorum. Yarışmanın dışında TWC çatısı altında bazı başka aktiviteler de yapıyoruz. Örneğin 29 Nisan Bornova Misketi günü, 23 Ağustos Kalecik Karası günü, 3 Haziran Narince günü gibi varyetal günleri düzenliyoruz. AMACIM TÜRKİYE’YE KALİTE SİSTEMİ GETİRMEK TWC için düşlerinde ne var? Hangi vizyonla ilerliyorsun bu yolda? TWC’yi uluslararası standartta bir şarap yarışması hâline getirmek istiyorum. Organizasyonu şimdikinden daha da büyük global bir ekip kurarak büyütmek ve markayı dünyada daha bilinir ve görünür kılmak istiyorum. Daha çok insanın bizi tanımasını istiyorum, ki bu tüm paydaşlar için çok önemli. Ne zaman bir master class’a davet alsam, mutlaka TWC’den söz ediyorum, yaptıklarımızı anlatıyorum. İnsanlar beğeniyle dinliyor. Türkiye’ye TWC aracılığıyla bir kalite sistemi getirmek istiyorum. Tüketiciyi eğitmek ve daha iyi seçimler yaparak, daha kaliteli şaraplar içmesini sağlamak istiyorum; tüketici bir şişenin üzerinde TWC madalya etiketini görünce o şarabın iyi bir şarap olduğunu anlamalı. TWC Türk tüketicisi için bir referans olmalı. Son söz? Şarap benim tutkum. Bu uğurda esas mesleğimi bırakacak kadar güçlü bir tutku. Bu tutku beni sürekli üretmeye götürüyor, aklımda çok fikir var. Ne kadar zor ve zaman zaman yıpratıcı olsa da TWC madalyalarımızı sonunda raflarda şarapların üzerinde görmek beni son derece mutlu ediyor. TWC ile ilgili detaylı bilgi için: https://www.turkishwinechâllenge.org/ Instagram: @TurkishWineChallenge