Türkiye’nin Suriye ile yakınlaşması ABD’yi de rahatsız eder elbette ama hükümet için belirleyici bir durum değil bu. Şimdilerde “başka alternatiflerimiz var, kendinizi çok da büyütmeyin” mesajı veriyoruz ya, tam da buna uygun bir adım olur Suriye adımı. Türkiye ile Suriye arasında 11 yıldır var olan düşmanlık sona erecek gibi görünüyor. Yol engebeli. Çok sayıda sorun var. Düşmanlığın nedeni AKP hükümetinin 2011’den bu yana, yani Suriye’de isyan sürecinin başlaması ile birlikte Suriye yönetimine karşı doğrudan ya da dolaylı faaliyetleri. Tahran ve Soçi buluşmlarından sonra geçtiğimiz günlerde sürpriz sayılacak şekilde Suriye ile yakınlaşma / ilişkileri yeniden normalleştirme açıklamaları gelmeye başladı. Türkiye’nin hâlen sevk ve idare ettiği bazı silahlı gruplarda bir hayli tepkiye neden olan açıklamalar sonrasında şimdilerde “eğer normalleşme adımları atılırsa bunun ne şekilde olacağı, beklentiler, olasılıklar” konuşuluyor. NEDEN ŞİMDİ? Önce belirtilmesi gereken Suriye’nin Türkiye’ye değil, Türkiye’nin Suriye’ye yaklaştığı. Suriye’nin Türkiye’de hükümeti devirmek, Türkiye’de yönetime karşı savaşanları sevk ve idare etmek gibi faaliyetleri yoktu çünkü. Bir iddia, hedef ile yola çıkan Türkiye idi. İddia “Suriye yönetiminin halkın taleplerini yerine getirmediği” iddiasıydı, hedef ise yönetimin devrilmesi ve Türkiye’nin olumlu baktığı bir anlayışın iktidara getirilmesiydi. Zaman geçtikçe hedefe ulaşılamayacağının anlaşılmasının ötesinde bizatihi kendi yol açtığımız sorunları kucağımızda bulduk. İdlib ve Türkiye’nin bazı operasyonlar ile hâkim olduğu bölgeler bugün “militan kovanına” dönmüş durumda. Yine hükümet 2011’de umut bağladığı ancak istediği şekilde kontrol edemeyeceğini anladıktan sonra terörist ilan ettiği Kürt oluşumları güvenlik tehdidi olarak görüyor. Kısaca hükümet bir kısmını desteklediği diğer kısmını tehdit olarak gördüğü, Akdeniz’den Irak sınırına kadar uzanan bir yeni coğrafya ile karşı karşıya ve bu durumun sürdürülemeyecek olduğunu gördü. Sahneyi genişletip bölgesel bazda olanlara bakınca çok da farklı bir manzara ile karşılaşmıyoruz. Türkiye Mısır, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkeler ile bu ülkeleri rahatsız eden bir ilişki içerisinde oldu ve ilişkiler kopma noktasına geldi. Bu durumun da sürdürülebilir olmadığı anlaşıldı. Diğer yandan ABD başta olmak üzere Batı ile sorunlar yaşıyoruz. Ekonomik sıkıntılarımız her geçen gün artıyor. Tam da bu şekilde “yalnızları oynadığımız” bu süreçte Rusya, İran gibi ülkeler ile ilişkiler daha da gelişiyor. Dolayısıyla bu iki ülkenin hassasiyetlerine daha anlayışla yaklaşıyoruz. Suriye bunlardan biri örneğin. Eskiden mümkün müydü Putin Erdoğan’a Suriye konusunda söz geçirebilmesi? Tam tersi Putin Esad’ı sabra zorlayarak Erdoğan’a anlayışla yaklaşıyordu. Kısaca anlatmaya çalıştığımız bu çerçeve Türkiye’yi tekrar Ortadoğu’ya dönme ve bunun kapılarından biri olan Suriye ile ilişkileri düzeltme düşüncesine sevk etti. Yani Türkiye sadece Rusya’nın talebi nedeniyle değil, kendi öznel koşulları nedeniyle de Suriye’ye yaklaşma düşüncesinde.
Esad’ı yenmek gibi bir derdimiz nasıl yok(tu)? Vardı elbette. Yani son söylemlerde dikkatli bir dilin kullanıldığını görüyoruz. Bu da iktidarın gerçekten barışmak istediğini gösteriyor.
Elbette düşünmek ile eylem arasında çok fark var ve yol engebeli. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarından başlayalım. Çavuşoğlu Suriye’de Muhalefet ile yönetimin anlaşması gerektiğini söyledi. Tepki gelince “uzlaşma” dedi. Aradaki farkı kendi adıma bilmiyorum ama bu düzeltme Türkiye’nin bugüne kadar desteklediği unsurları yatıştırmak içindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise son açıklamasında “Esad’ı yenip yenmemek gibi bir derdimiz yok, daha ileri adımlar atılması lazım” dedi. Esad’ı yenmek gibi bir derdimiz nasıl yok(tu)? Vardı elbette. Yani son söylemlerde dikkatli bir dilin kullanıldığını görüyoruz. Bu da iktidarın gerçekten barışmak istediğini gösteriyor. Elbette Ortadoğu coğrafyasındayız ve durum bir saatte değişebilir ama şimdilik böyle. KİM, NE İSTİYOR? Bazı gazetelerde Esad’ın beş isteği başlıklı bir liste yayınlanmış. Maddelerden biri Keseb sınır kapısının Suriye’nin kontrolune bırakılması. Gazete bilmiyor olabilir ama Keseb zaten Suriye devletinin kontrolünde ve şartlı olarak açık. Suriye vatandaşları Türkiye’den Suriye’ye geçebiliyor, Türkiye vatandaşları da Suriye’den Türkiye’ye geçebiliyor, tersi yasak. Esad’ın diğer istekleri ise sır değil, Türkiye’den tek önemli beklentisi var: Türkiye’nin Suriye’nin terör örgütü olarak gördüğü örgütlerden desteğini çekmesi ve bulunduğu bölgeleri terk etmesi. Diğer konu SDG meselesi. Suriye YPG’yi terör örgütü olarak görmüyor ve Kürtlere karşı uzlaşmacı bir tavır içinde (şimdilik). Ancak Türkiye Suriye’nin askeri çözüme yönelmesini istiyor. Türkiye Suriye’nin gelecekte imarı pastasından da pay istiyor. Türkiye’nin diğer isteği de “muhaliflerin” yönetime katılmaları. Suriye bunu kısmen kabul eder. Bu muhaliflerin halk nezdinde karşılıklarının olmadığını ve ilk seçimde hezimete uğrayacaklarını hesaplıyor. Dolayısıyla geriye iki başlık kalıyor: Militanlar ve Kürtler. Eğer iki ülke istekleri konusunda orta yol bulabilirlerse olumlu açıklamalar deva edecek ve somut adımlar atılacaktır. Pazarlıkların tıkanıp tıkanmadığını anlamak çok kolay: Erdoğan “zalim Esed” demeye başlarsa bilmeliyiz ki Suriye Türkiye’nin isteklerine soğuk. Ama Bahçeli’nin yaptığı gibi “savaşmayalım, kucaklaşalım” söylemleri sürerse pazarlıklarda ilerleme oluyor demektir. NE OLACAK? Militanlar bundan sonra Suriye’nin değil Türkiye’nin sorunu. Suriye militanların bir kısmı ile yeniden barışmaya hazır. Ancak büyük kısmı normalleşmeyi kabul etmeyecektir. Bu durumda iki seçenek var: savaşmak veya Türkiye’ye ya da geldikleri ülkelere dönmek. Başka ülkeler tarafından kabul edilmeleri mümkün değil. Türkiye seçeneği ise potansiyel tehlikenin ithali demek. Gerçekten zor bir durum ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin Suriye ile yakınlaşması ABD’yi de rahatsız eder elbette ama hükümet için belirleyici bir durum değil bu. Şimdilerde “başka alternatiflerimiz var, kendinizi çok da büyütmeyin” mesajı veriyoruz ya, tam da buna uygun bir adım olur Suriye adımı. Zaten CB Erdoğan da söyledi “ABD teröristleri destekliyor” diye. ABD’yi Rusya, İran ve Suriye de istemiyor zaten, pozisyon güçlü yani. İç politik hesaplar malum. Sonuç olarak ise Erdoğan’ın sadece iç politikada değil dış ilişkilerinde de “sorunlu alan” sayısını azaltmayı hedeflediği görülüyor. Bakalım bu manevralar seçimlere kadar sonuç getirecek mi?