Ani ve yetersiz bir planla çıkmak yerine CHP’nin tüm paydaşlarının katkılarına değer veren, saygı gösteren bir yaklaşımla “ortak akıl” ve güven üzerine dayalı görev dağılımı sanırım bu karanlık kuyudan çıkabilmenin de tek formülü. Hafta sonu Politikyol organizasyonu ile sayfanın yazarları olarak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile uzun ve aydınlatıcı bir toplantı gerçekleştirme olanağı elde ettik. Ekonomik krizin yol açtığı değişim isteğiyle 19 sene önce iktidara gelen ve 2018’den bu yana ağır çekim ekonomik krizle halk desteği giderek azalan AKP’nin yaratmakta olduğu enkazı toparlamaya aday Büyük Millet İttifakı’nın temel taşı CHP liderine soru sormak, cevaplarını dinlemek bu açıdan çok değerliydi. Merak uyandırıcıydı. İktidarın, devletin kurumlarını zayıflatıp konsolide ettiği gücü tehdit eden ana eksen ekonomi olunca, ekonomiyi güncel üzerinden konuşmak, yanlışlara işaret etmek ve öngörülerde bulunmak siyaset yapmakla neredeyse eş tutulur hale gelmiş durumda. Fakat, mızrak da çuvala sığmıyor. Ekonomik gerçeklerden bahsetmek, neden-sonuç ilişkilerini doğru oturtmaya çalışmak, Türkiye ekonomisinde yaşanan derin bunalıma çözüm aramak siyasetçilerin tekelinde olan bir arayış değil. Üstelik siyasetçilerin bu karmakarışık duruma nasıl bir çözüm üretmeyi planladıklarını sorgulamak oluşan ağır yük altında ezilen herkesin hakkı olduğu kadar mesleği gerçekten ekonomistlik olanların da önemli bir görevi. 2021 yılında beklenen %12 civarında büyümeye rağmen geniş tanımlı işsizlik halen %22 üzerindeyse, pandemi dibi sonrasında dar tanımlı işsizlik %11’in altına inemiyorsa, emek piyasasının sadece %46’sı işgücüne dahil durumdaysa, tüketici fiyatları enflasyonu %36’dan göz göre göre %50 ve üzerine yönelmişse; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın net rezervleri -56 milyar dolara kadar çökmüşse ekonomi yönetiminin yaşamsal derecede hatalı tercihler yaptığını kayıtlara geçirmek gerekli. Başkanlık sistemine geçişle beraber 2018 Ağustos’undan bu yana ekonominin barometresi TL’nin değerinde durmak bilmeden izlenen değer kaybı oldu. Pandemi sürecinde kamu kaynaklarının kısıtlı da olsa var olan imkanlarına rağmen desteksiz bırakılan geniş halk kitleleri, ağırlaşan yaşam koşulları, artan fakirleşme, borçlandırılarak tükettirilen hane halkı ve yüksek dış borçlu şirketler elde edilen ekonomik büyümeye rağmen bir şeylerin ters gittiğini gösteriyor. ABD merkez bankası Fed’in faiz artırma süreciyle beraber derinleşecek mükemmel fırtına öncesi bir araya gelen bu faktörler elbette son dört yıllık AKP-MHP iktidarının temel tercihlerinin bir fonksiyonu. Ortada duran sorunların büyüklüğünden daha korkutucu olan ise Cumhur İttifakı olarak her türlü maliyete rağmen kenetlenmekten başka da yerleri kalmayan yöneticilerin deneysel politikalarda ısrar ederek, bunu ekonomi külliyatının bir parçasıymış gibi sunma gayretleri içinde hata üzerine hata yapmayı politika üretmekle eş tutmaları. Daha dün Metropoll anketinin Aralık 2021 sonuçlarından yansıyan önemli bir değişimi de vurgulamadan geçmemek gerekiyor. Ekonominin tek kurtarıcısı olarak görülen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2018’den bu yana ekonomi yönetim performansı yanında özellikle 2021 son çeyrekte yaşananlar oy sahipleri üzerinde önemli bir kırılma yaratmış durumda. Metropoll Araştırma anketinde “ekonomiyi iktidarın mı yoksa muhalefetin mi daha yöneteceği” sorusuna aldığı yanıtlarda artık çoğunluk muhalefetin ekonomiyi daha iyi yöneteceği görüşünde. Katılımcıların yüzde 37,6’sı “muhalefet ekonomiyi daha iyi yönetir” derken, yüzde 35,4’ü iktidarın iyi yönetebileceğini belirtmekte. Ağırlaşan ekonomik bunalım ve projelendirilen Kur Korumalı Mevduat gibi finansal akıl oyunları ile oluşturulacağı anlaşılan yeni “ürünler”, Türkiye’nin Hazine’sine artan enflasyonla beraber çok ağır yükler getirecek boyutta. Ekonomide bozulmanın artan ivmesine rağmen seçimlerin zamanında yapılmasında ısrar, seçimden sonra iktidara gelecek hükümetin ağır bir enkazla karşı karşıya kalacağını gösteriyor. 2001 krizi benzeri koşullar; yüksek enflasyon, hızla artan bir mali açık, büyük faiz yükü, kamunun döviz açığı, TL’nin değer kaybı eşliğinde zorlanan bir bankacılık sektörü mevcut yolda ilerlenmesi halinde seçim sonrası yeni hükümete kalacak mirasın ana bileşenleri. Seçimler yaklaştıkça ekonomik krizi patlak vermeden sadece yönetilebilir kılmanın peşinde aldığı kararlarla ekonomiye her gün daha büyük zarar verecek adımlar atan AKP hükümetinin tercihleri ekonomik krizde yaşanan bozulmanın da henüz dibe ulaşmadığını gösteriyor. Bu açıdan iktidarı talep eden Büyük Millet İttifakı’nın ekonomide kısa, orta ve uzun vadeli planlarının ne olduğunun açıklanması, herkesin uzlaşarak destek vereceği bir Cumhurbaşkanı adayının bir an önce dillendirilmesi kadar önem taşımakta. Bu soruların muhatabı olarak hafta sonu gerçekleşen önemli toplantıda CHP lideri Kılıçdaroğlu Büyük Millet İttifakı’nın mevcut kısır döngüden nasıl çıkılacağına dair hazırlanan ekonomi programını detaylı olarak açıklamadı. CHP adına kendi yol haritalarını, ekonomi yönetimine genel yaklaşımlarını, kurumlara, bilime, eğitime, demokrasiye, planlamaya, sektörel çözümlere, yandaş hukuku ve servetini gözeten adımlar yerine fakirleşmeyle savaşa ve yeşil ekonomiyle kalkınmaya vurgu yapan CHP lideri bulundukları İttifak’a sundukları genel hatların çerçevesini paylaştı. Derinleşen ekonomik kriz ve yaklaştığı anlaşılan erken seçim eşliğinde o çok ihtiyaç duyduğumuz, yeniden umut edebilmek için bel bağladığımız ekonomi programı detaylarını, muhalefetin Türkiye’deki krizi ve dünya gerçeklerini kavradığını görmeye ve inanmaya çok ihtiyacımız var. Eş zamanlı olarak, Türkiye’deki çürümenin sadece bir boyutu olan ekonomik kriz batağından çıkılması için de AKP-MHP dışındaki tüm partilerin iradesi, farklılıkları asgari düzeyde kenara koyarak ortak çalışması ve tabi ortak adımları gerekli. Kemal Bey’in açıklamalarından benim gördüğüm, tek adam iktidarının aceleciliğiyle ve doğal olarak kısıtlı vizyonu ile ekonomide alınan kararların aksine ortak çalışma ürünü olarak ortaya çıkarılmakta olan detaylı programı görmek için bir iki ayla sınırlı bir süre kaldığı. Ani, tepkisel ve yetersiz bir planla çıkmak yerine CHP’nin tüm paydaşlarının katkılarına değer veren, saygı gösteren bir yaklaşımla “ortak akıl” ve güven üzerine dayalı görev dağılımı sanırım bu karanlık kuyudan çıkabilmenin de tek formülü. Kılıçdaroğlu toplantısından ortaya çıkan değişim, normalleşme, aklın ve hukukun yoluna yeniden girmek, umut etmek için yeterince veri olduğu.