Doğru büyüme nasıl olmalı? Cem Oyvat vd.tarafından ortaya konan çalışmanın çıkarımları ve ortaya koydukları nedensellik ilişkileri Türkiye ekonomisi için uygun büyüme modelinin belirlenmesinde önemli ipuçları veriyor. Post Keynesian iktisat büyümeyi Keynes görüşleri çerçevesinde talep çekişli olarak açıklamaktadır. Bu görüş içinde ve daha Marksist bakışa sahip Kaleckian modelde ekonomik büyüme ve toplam talep ilişkisini ön plana çıkartmıştır. Büyümenin talep çekişli olduğu konusundaki uzlaşıya karşın talep çekişli büyüme rejiminin ücret çekişli mi kar çekişli mi olması gerektiği konusunda literatürde önemi artan bir tartışma vardır. Ben de bu yazımda konuyu güncel veriler ışığında Türkiye ekonomisi için değerlendirmeye ve temel çelişkileri açıklamaya çalışacağım. Böylece son dönemde Türkiye ekonomisinin büyüme tercihleri üzerindeki tartışmaya bir nebze katkı sağlayabilirim diye düşünüyorum. Bu çalışmayı iki bölüm olarak planladım. İlk bölümde temel argümanlar ve ücret eşitsizliği ve hane halkı borçluluğu üzerinden konuyu ele alacağım. Bir sonraki hafta yayınlanacak ikinci bölümde ise ekonominin dışa açıklığı ve kamu harcamaları üzerinden değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağım. Yazıyı kaleme almamdaki temel referansım belki de biraz gecikmiş olarak yer verdiğim İktisat ve Toplum Dergisi’nin Asaf Savaş Akat hoca adına düzenlediği Asaf Savaş Akat İktisat Ödülü’nün üçüncüsünü kazanan ve Cem Oyvat, Oğuz Öztunalı ve Ceyhun Elgin tarafından kaleme alınan çalışmadır. “Wage-ledversusprofit-leddemand: A comprehensiveempiricalanalysis, (Ücret Odaklı Talep ve Kâr Odaklı Talep: Kapsamlı Bir Ampirik Analiz) başlıklı çalışma aynı zamanda Metroeconomica dergisinde de yayınlanmıştır. Bu çalışmanın temel önermelerine ve Türkiye ekonomisi üzerine değerlendirmelerime geçmeden önce basit Kaleckian modelde ortaya konan makroekonomik değişkenler arasındaki nedensellik ilişkilerine kısaca değinmek isterim. Kaleckian modelde ekonomik karları belirleyen faktörler; bir önceki dönemde gerçekleşen yatırımlar, kapitalistlerin tüketimi, kamu açıkları, cari fazladır. Bu modelde ücret ve karlar milli gelirin bir fonksiyonu iken kapitalistlerin tüketimi ve yatırımlar karların bir fonksiyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla emekçi kesimin gelirinin tamamını harcadığı ve ekonomik büyümeye katkı yaptığı varsayılırken, kapitalistlerin tüketimi yine onların karlılığını artırmaktadır. Bu varsayımlar, iktisadi bölüşümün ve sınıf mücadelesinin ekonomi politikaların belirlenmesinde temel etmen olduğu çıkarımını yapmamıza olanak sağlayabilir. Tekrar konumuza dönersek Cem Oyvat vd. tarafından ortaya konan çalışmanın çıkarımları ve ortaya koydukları nedensellik ilişkileri Türkiye ekonomisi için doğru büyüme modelinin belirlenmesinde önemli ipuçları vermektedir. Söz konusu çalışma ekonominin hangi koşullarda ücret çekişli hangi koşullarda ise kar çekişli büyüyebileceği konusunda önemli referans sağlamaktadır. BÜYÜME, ÜCRET ÇEKİŞLİ Mİ KAR ÇEKİŞLİ Mİ OLMALI? Bu sorunun cevabı aslında söz konusu çalışmada ortaya konan nedensellik ilişkileri çerçevesinde açıklanabilmektedir. Kendilerinin de vurguladığı gibi çalışma bulguları kısa dönemlidir, orta uzun döneme ilişkin çıkarımlar yapmak için başka varsayımlara ve analizlere ihtiyacı vardır. Bu konuda çalışmaya dair dört temel bulgu üzerinden hareket edelim. Bu bulgular üzerinden Türkiye ekonomisi için çıkarımlar yapmak mümkün olabilecektir. Söz konusu bulgular şu biçimdedir; Ücret eşitsizliğinin artması kar çekişli büyümeyi Ülkenin dışa açıklık durumu arttıkça kar çekişli büyümeyi Hane halkı ve özel sektör borçluluğun artması kar çekişli büyümeyi Kişi başına düşen gelirin artması ücret çekişli büyümeyi ön plana çıkartmaktadır. Ücret eşitsizliğinin artması ücret çekişli büyüme için önemli bir handikaptır. Yani emekçi kesim arasında örneğin beyaz ve mavi yaka ücretlerinin bir birinden uzaklaşması ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyen bir faktördür. Çünkü Kaleckian/Keynesian modelde emekçiler gelirlerinin tamamını harcalar dolayısıyla bunlara yapılacak ücret artışları harcamaların ve ulusal gelirin artmasına katkı sağlayacaktır. Ancak ortalama ücretin çok üzerinde ücret alan beyaz yakalılar (hepsi değil) ücret gelirlerinin tamamını harcamaz ve tasarruf edebilirler. Bu tasarruflar ekonomi için bir sızıntı olduğundan ekonomik büyümeye katkısı olumsuzdur. Ayrıca söz konusu beyaz yaka tasarrufları varlık fiyatlarındaki artışla birlikte onların servetini daha da arttıracağından gelir dağılımı ve ücretli kesim arasındaki eşitsizlik daha fazla artacaktır. Bu konuda İlhan Döğüş tarafından kaleme alınan “Consumption dispersion between white-collarandblue-collarworkersandrising market concentration in the USA: 1984-2011” önemli bir referans sağlayabilir. Bu eşitsizliğin giderilmesi için ücretlerin bir birine yakınsaması aynı zamanda büyümenin sürdürülebilir olması ve daha adil bölüşüm açısından da önemlidir. Bu konuda Oktay Özden tarafından kaleme alınan ve Gergadan Dergi’de yayınlanan “İsveç Sosyal Demokratlarının Meidner Planı: Sosyal Demokrasiden Sosyalizme” başlıklı çalışmanın okunmasını tavsiye ediyorum. Ücret çekişli büyümeyi olumsuz etkileyen bir başka unsur da ortalama ücretlerin azalması, ortalama ücretlerin asgari ücrete yaklaşması ve emekçi kesimin ulusal gelirden aldığı paydaki azalmadır. Aşağıdaki grafik son üç yılda Türkiye ekonomisi için bu durumun varlığını ortaya koymaktadır. Bu durumun iyileşmesinde emekçi kesimin toplu sözleşmelere daha güçlü biçimde katılması ve örgütlü emeğin güçlenmesi önemli katkı yapacaktır. Emekçi sendikaları gücendirecek kurumsal ve yasal düzenlemeler ve kapitalist kesime yönelik vergilerin artması sürdürülebilir büyüme için olumlu ve destekleyici olacaktır kanaatindeyim. Ücret eşitsizliği ve buna yönelik politika önerileri konusunda Özlem Onaran vd tarafından kaleme alınan “The Determinants of Wealth Inequality in the UK, USA and France”başlıklı çalışmanın önemli referans olduğunu düşünüyorum Kaynak: TUİK Dönemsel mili gelir istatistikleri HANE HALKI BORÇLULUĞUNUN ETKİSİ Ücret çekişli büyüme ve büyümenin sürdürülebilirliği konusundan bir başka önemli sorunda tüketici talebinin yurt içi kredi genişlemesine bağlı olarak artırılması yani kredi genişlemesidir. Türkiye ekonomisinin makro temellerde görülen bozulmanın ve istikrarsızlığın bir önemli nedeni de budur. Elbette bu sorun sermaye hareketlerinin kontrolsüz olmasından da bağımsız değildir. Kredi genişlemesi evet kısa dönemde büyümeyi destekleyici olsa da veya düşük gelirlilerin gelirlerinin üzerinde harcama yapmasına olanak sağlasa da bu biçimdeki yüksek büyüme enflasyonu beslemekte, cari açığı artırmaktadır. Bu durum aynı zamanda Minsky bağlamında finansal istikrarsızlığın da önemli bir nedenidir. Bu biçimde hane halkı borçlarının artması gelirler borçlardaki artış kadar artmadığında orta uzun vade de hane halkı tüketiminin azalmasına neden olabilecektir. Çünkü tüketici kredileri faize duyarlıdır ve bankaların açısından borcun ödenebilirliğine bağlıdır. Yüksek enflasyon merkez bankalarını faiz artırmaya zorlayacağından krediye dayalı büyümenin yol açabileceği yüksek enflasyon orta uzun vade de kredi faizlerinin daha fazla artmasına ve tüketici kredilerinin düşmesine neden olacaktır. Bu durum elbette orta uzun dönemde ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecektir. Bunun yanında hane halkı borçluluğunun artması orta dönemde bankaları kredi vermek konusunda isteksiz hale getireceğinden borçların ödenmesi sorununa neden olabilir ve yine ekonomik büyüme için olumsuzdur. Benzer bir durum yatırımlarını büyük ölçüde spekülatif finansmanla ve/veya verimsiz alanlarda yapan özel kesim kredi genişlemesi ve borçlarındaki artış koşullarında da geçerlidir. Minsky bağlamında finansal istikrarsızlığın en önemli nedeni olarak söyle bileceğimiz bu durum finansal krizlere yol açabilmekte ve daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi para politikası bağımsızlığını olumsuz etkilemektedir. 2018 kur şokunun bilançosu dolarlaşmış şirketleri iflasa sürüklemesini bu konuya örnek olarak verebiliriz. Sonuç olarak kredi genişlemesine dayalı büyüme hem finansal istikrarsızlığı artırır hem enflasyonu büyütür hem de sürdürülebilir değildir. Orta uzun vade de bu sebeplerden para-kur ve finansal krizlere evrilebilir. Haftaya konuyu dış ticaret ve kamu açıkları üzerinden ele almaya çalışacağım. Umutlu kalın.