Şimdi her iki taraftar grubunun (Bursaspor-Amedspor) berelerini, atkılarını önüne alıp düşünmesi gerekiyor. Futbolda sadece deplase keyifler yaşanması gerekirken; neden Yılmaz Erdoğan’ın ‘yaşayabilme ihtimali’ şiirinde dediği gibi ‘bir ülkeden bir iç ülkeye’ gidiliyor? Bence Bursaspor, Türk futbolunun king maker’ı. Bunun en güzel ispatı 16 Mayıs 2010 tarihinde hem İstanbul hem Anadolu takımlarının yoğun defansına rağmen elde edilen şampiyonluktu. Çünkü bizim memlekette futbol; esasta üç (sonrasında dört) başrol oyuncusunun kimi figüranlarla kendi arasında top çevirmesiydi. Bursa’nın uç beyliği Teksas’ın manifestosunda belirttiği gibi, “her türlü Bizans entrikasına rağmen İstanbul hegemonyasına son vereceğiz.” pankartı tekrar edilen bir itiyat olmasa da tarihte bir çatlak açmıştı. Ama hepsi bu kadardı. Yeşil-Beyazlı ekip, günah keçilerinin çoğalmasıyla kendini bir anda eski tabirle üçüncü ligde, TFF’nin yeni düzenlemesiyle 2. Ligde buluverdi. Bu sergüzeşti, yine PolitikYol’da “Bir Azınlık Takımı Olarak Bursaspor” (https://www.politikyol.com/bir-azinlik-takimi-olarak-bursaspor/) başlığında yayımlanan yazımda anlatmıştım. Bu notlamalardan sonra 5 Mart 2023 tarihinde Bitci Timsah Park’ta (ne kadar çakma bir İstanbul efekti) oynanan Bursaspor-Amed Sportif Faaliyetler Kulübü maçına gelelim. Aslında Amedspor, arada Diyarbakırspor matruşkası olsa da şehrin köklü ekiplerinden. 2014 yılından beri de kentin Bizans zamanlarından kalma, Kürtçe ismi Amed’i tercih ediyorlar. Böylesi bir arkeoloji, pek tabi politik şehir bilincini spor alanına da yayan bir anlayışın tezahürü. Mesela “Amedspor, Kürtlerin Barcelona’sıdır” göndermesi baya güçlü bir spoiler. Doğu’nun; İspanya’nın Katalonya özerk bölgesi takımına öykünmesi, ülkenin Batı’sında “Ne Mutlu Türküm Diyene!” aksülamelini seslendiriyor, böylesi bir sarkacın eşiğinde ömrümüz geçiyor işte. İLK OLAYLAR 2009’DA BAŞLADI... Şimdi fikrisabitten çıkıp, kamuoyunu meşgul eden ve Google trend aramasıyla söylersem ‘Bursa-Diyarbakır’ olaylarının fikri takibini anlatayım kısaca ve hızlıca. Bursaspor, şampiyon olduğu 2009-2010 sezonunun yedinci haftasında 26 Eylül 2009’da kendi evinde Diyarbakırspor’u konuk etmiş; Volkan Şen, İvankov, Ergiç ve Ozan İpek’in golleriyle sahadan 4-0’lık galibiyetle ayrılmıştı. İpi birincilikle göğüsleyecek olan Yeşil-Beyazlılar için bu, kuşkusuz önemli bir üç puandı; ama skordan çok Bursa tribünlerinin misafir takım taraftarına yaptıkları gündem olmuştu. “Neler olmuştu peki?” Dediğim gibi kısaca ve hızlıca anlatacağım; fakat şu bilgileri kaydetmem elzem: Bursaspor tribünlerinin amiral gemisi 1967’den beri ses veren Teksas. Green Army içinden başka gruplar türemiş olsa da ‘ağabey’ her zaman Teksas’tır. Ve ol Teksas, küçümsense de burun kıvrılsa da ‘it kopuk kenar mahalle çocukları’ olarak kodlansa da şehrin en lokomotif sivil toplum örgütüdür, bu böyle biline. Teksas; birkaç rötuş ve nüansla daha olgunlaşacak (bir Bursaspor taraftarı olarak altına imza attığım) bildirilerinin daha ilk maddesinde belirttikleri üzere ‘vatansever’ bir oluşum. Manifestonun, “her türlü Bizans entrikasına rağmen İstanbul hegemonyasına son vereceğiz.” çekirdeği üzerinden şekillendiğini yeniden telmih edelim.
Elbette ben de “Yüce futbol tiyatrosunun içinde kaç tiyatro vardır sizce? Ya da yeşil dikdörtgenin içine kaç sahne sığar? Bu oyunu, oyuncuların yalnızca ayaklarıyla oynadıklarını düşünmek saflık olur.” diyen Eduardo Galeano gibi düşünüyorum.
‘BİR DAHA OLMASIN’ YA DA DİRENGEZİPARKI Evet, Bursasporlular ‘vatanperver’ olduklarını her daim söylüyorlar. Özellikle Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) kurucu lideri Abdullah Öcalan’ın Mudanya açıklarındaki İmralı adasına getirildiği 1999 yılından beri rakip kim olursa olsun terör örgütü aleyhine attıkları sloganlar vakayiadiyeden onlar için. Bu, işin ‘milliyetçi’ tonu. Meselenin bir de toplumsal hadiselere bakan tarafı var. Gerçi Teksas’ın özelinde tribün liderlerinin hükümet yanlısı söylem ve tweet’leriyle epey zamandır iktidarca devşirildiği kasabanın sırrı sessizliğinde ilerleyen ve herkesçe bilinen bir resim. Teksas fotoğrafının arabı, muhalif/inatçı/dikkafalı duruşların şimdilerde flu olduğunu gösteriyor bize. Fakat şu örnekle burayı toparlayayım: Cemal Kafadar’ın terkibiyle söylersem Vaka-yı Geziyye’nin gerçekleştiği 2013 yılında, AK Parti Bursa İl Gençlik Komisyonu Üyesi olduğu serdedilen bir kişi Teksas’a bir e-posta yollar. Ve dönemin başbakanı Erdoğan için Yeşil-Beyazlıların 34. dakikada (Ya adamların ömrühayatı Derin Bizans’a kafa tutmakla geçmiş, bari 16. dakika olsaymış) destek tezahüratı yapılmasını rica eder. Bunun üzerine Teksas, kendilerine münhasır o ağızla “Bir Daha Olmasın” başlıklı bir açıklama yapar: “Bizleri ve tribünlerimizi siyasî birer kukla sanan ve bu yönde kullanma düşüncesi olan parti veya kişilere karşı açıkça ifade ediyoruz ki taraf da bertaraf da değiliz. Bu böyle biline.” Yine Teksas’ın resmî Twitter hesabından 31 Mayıs 2013 tarihinde attığı şu tweet’i de paylaşalım: “Orantısız şiddete, saldırıya hayır! Bursasporlular, Gezi Parkı konusunda yasakların ve şiddetin değil, halkın yanındadır. #direngeziparkı”
Unutmadan şunu da belirteyim: Sevgili Teksas, benim hâlâ dillendirdiğim ‘herkese inat/yerinde stat’ söyleminden neden vazgeçtin, neden Atatürk yıkılırken şehri bu denli örgütlemedin, neden bu hatıranın yıkılmasına karşı kenti yerinden oynatmadın?
TEKSAS, AZRAİL’E TAŞ ATIYOR! Konuya dönüyorum: 2009’daki olaylı Bursaspor-Diyarbakırspor maçında rakip takım taraftarlarına karşı “PKK Dışarı” sloganları atılır. Bu arada bilhassa ‘Bursaspor’ dendiğinde ‘ırkçı faşist’ tanımlamasını kullanan ve meselelere tek vizörden bakanlar için bir bilgi: Teksas’ın tribün liderlerinden Mehmet Güzelsöz, Diyarbakırlı bir Kürt. (Nasıl, tam ‘yaşasın halkların kardeşliği’ romantizmine uygun bir malumat değil mi?) Hatta şimdi yanlış anımsamıyorsam amcasının oğlu da o gün Diyarbakırspor’un amigolarından olsa gerek. İşte ne olduysa maçın ilerleyen dakikalarında olur. Diyarbakırspor tribününde (2001’de faili meçhul bir suikast sonucu öldürülmüş, Diyarbakırspor’un onursal başkanı olmuş) Gaffar Okkan posteri açılır. Bu siyah-beyaz bez parçasını Apo’nun resmi sanan bazı ergenler, tribün abilerine haber uçurur ve yer yerinden oynar. Tıpkı Bursaspor-Amedspor maçı sonrası Yeşil-Beyazlılar aleyhine atılan (buraları da izah edeceğim, biraz sabır) barbar tweet’ler gibi. Gidenler bilir, tribünler, çok kolay gaza gelinen (manipüle edilen diyelim, daha afilli), olayların önünün arkasının düşünülmediği, anlık tepkilerin verildiği yerlerdir, bu futbol oynanan her yerde böyledir. Teksas tribünlerinden yetişmiş ve 1993’te Mardin Savur’da PKK’nın düzenlediği eylemde ‘şehit’ olan Abdülkerim Bayrak’ı her daim Ankaragücü’yle beraber karşılıklı anan Bursaspor için böylesi meseleler kırmızı alarm. Bu yazı ‘Kürt sorunun’ abecesini anlatmıyor, yaşanan hadiselerin arka planı için birkaç not düşüyorum ve kimseyi ikna etmek gibi bir derdim de yok açıkçası. Gaffar Okkan’ı Apo sananlar, Diyarbakırspor’un taraftar grubu Azrail’e, Yeni Kale’den taş atar ve olanlar olur. Mehmet Güzelsöz, bir röportajında bu işin ‘provokasyon’ olduğunu yineleyecek, bir diğer tribün lideri Yüksel Çolak’sa Milliyet’ten Devrim Sevimay’a şunları söyleyecektir: “Biz öyle ırkçı falan değiliz. Bize kimse böyle bir leke sürmesin. Biz ‘Keşke olaylar olmasaydı’ diyen insanlarız. Benim de üç tane çocuğum var. Adam çocuklarını almış birini sağ koluna, birini sol koluna, sandalye-taş gelmesin diye korumaya çalışıyor. Vicdan azabı çekiyor insan o görüntüleri görünce.” FUTBOLCULAR, TAKIM OTOBÜSÜNDE DEĞİL, POLİS ARACINDA Evet, Bursasporluların ‘vatanperver’ duygularının belki de kimi yapılarca istismar edildiği bu maç böyle biter. Şimdi Diyarbakırspor deplasmanında gidiyoruz. Tarihler 6 Mart 2010. Bursaspor, müthiş gergin bir ortamın tam ortasındadır. Futbolcular, stadyuma polis korumasıyla getirilir. Maçın başlama düdüğüyle sahaya yabancı maddeler yağmaya başlar. Karşılaşmanın 18. dakikasında rakip takım köşe vuruşu kazanır, topun başına polis kalkanları korumasında Ali Tandoğan geçer. Ancak tribünden atılan taşlar hem yardımcı hakeme hem de Bursasporlu futbolculara isabet eder. Müsabakanın hakemi Mustafa Kâmil Abitoğlu, ortamın futbol oynamaya elverişli olmadığın söyleyerek maçı tatil eder. Bursaspor kafilesi, stadı, kendi takım otobüsleriyle değil, polis aracıyla terk etmek zorunda kalır. Yeşil-Beyazlı ekibin teknik patronu Ertuğrul Sağlam, uçak dönüşünde gazetecilere şöyle diyecektir: “Yazık, sonuçta baktığımız zaman bu işten en büyük zararı yine Diyarbakırspor görecek, Diyarbakır halkı görecek. Belki saha kapanacak, belki birkaç maç seyircisiz oynayacaklar. O yüzden onlara da yazık oldu açıkçası. Ama sonuçta Allah’a, evimize döndüğümüz için şükrediyoruz.” Nitekim öyle de olur: TFF, maçın galibini hükmen Bursaspor ilan eder. İşte Bursa-Diyarbakır arasındaki futbol gerginliği böyle başlar. Bu arada background için biraz daha malzeme derleyeceğim müsaadenizle. 31 Ocak 2016 tarihinde Bursaspor ve Amedspor, Ziraat Türkiye Kupası kapsamında ‘Timsah Arena’da karşı karşıya gelir. Tribünlerde özellikle Amedli topçu Deniz Naki’ye karşı büyük bir öfke vardır. Maç, neredeyse baştan sona Naki üzerine oynanır. Amedli futbolcu, golle süslediği maçtan Bursasporlu Erdem Özgenç’in ağır darbesiyle (centilmenliğe aykırı lafı az kalır) sakatlanıp çıkar. Karşılaşma, Amedspor’un 1-2’lik galibiyetiyle neticelenir ve Yeşil-Kırmızılılar çeyrek finale yükselir.
Gittikçe İstanbul takımı taraftarlarına benzeyen sevgili Bursasporlular, umarım Amedspor karşılaşmasında olduğu gibi her maça 40 bin kişi olarak gelirsiniz ve takımınızı desteklersiniz.
DİYARBAKIR’DAKİ MAÇ YOUTUBE’DAN BİLE YAYINLANMADI! Bursaspor, günden güne erir ve Amedspor’la yeniden 2. Ligde rakip olur. 25 Eylül 2022’de Diyarbakır’daki maçta Bursalı futbolcular cehennemin ortasına düşer. Alınan karar gereği maç, YouTube’dan bile yayınlanmaz. Hâliyle etrafın savaş alanına döndüğünden Teksaslılar dışında kimsenin haberi olmaz. İkinci Diyarbakır Savaşı’ndan 2-0’lık mağlubiyetle ayrılan Bursaspor için, yerel kanaldan maçı eski usul radyo mantığıyla anlatan spiker, Yeşil-Beyazlılara gönül vermiş taraftarlar adına şu cümleyi kurar: “Her yerden taş, patlayıcı madde atılıyor. Maç umurumuzda değil, sağ salim Bursa’ya dönün çocuklar, başka bir şey istemiyoruz.” 5 Mart 2023’te Bursa’da oynanan maçta Amedsporlulara Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı, Kurtlar Vadisi karakterlerinden Pala’yı ve Beyaz Toros gösterenleri tasvip etmem mümkün değil, burası net. Ancak şunu da belirtmem gerekiyor: Bilhassa sosyal medyada Bursalı taraftarların yaptıkları gündem oldu. Oysa Yeşil-Beyazlılar kendilerine Diyarbakır’da nasıl davranıldıysa aynı ölçüde mukabelede bulundular. (Ki bu da bir tribün jargonudur: kavga edenle kavga edilir, sofrasını açanla aş paylaşılır. Ve tespit tensip değildir. Evet, et tekrarü ahsen velev kane yüz seksen.) KAZIM BAYKAL’IN ADINI BİLENLER EL KALDIRSIN? Yazıyı yavaştan bitireyim: Gerek Bursa’daki gerek Diyarbakır’daki genç çocukları ve onların nefret diline sıkı sıkıya tutunduklarını görünce bazı meselelerin diyalogla çözülmesi hususundaki inancım işgale uğruyor. Oysa 6 Şubat’taki Kahramanmaraş depreminde, Diyarbakır’daki depremzedelere ilk yardım tırı Teksas’ın öncülüğünde Timsah Arena’dan yola çıkmıştı değil mi? Bu bölümü ‘bizim çocuklar’ için yazıyorum: Bursa tribünlerindeki çoğu kişinin adını bile duymadığından emin olduğum ve Bursa’yı yeniden kuran adam Kazım Baykal’ın ilk şehir tarih kitabı, öğretmenlik yaptığı Diyarbakır Şehri adıyla yayımladığı broşürdü. Kazım Hoca’ya şehri entelektüel bir mesele olarak ele alma fikrini aşılayan Diyarbakır surlarıydı. Unutmadan şunu da belirteyim: Sevgili Teksas, benim hâlâ dillendirdiğim ‘herkese inat/yerinde stat’ söyleminden neden vazgeçtin, neden Atatürk yıkılırken şehri bu denli örgütlemedin, neden bu hatıranın yıkılmasına karşı kenti yerinden oynatmadın? Gittikçe İstanbul takımı taraftarlarına benzeyen sevgili Bursasporlular, umarım Amedspor karşılaşmasında olduğu gibi her maça 40 bin kişi olarak gelirsiniz ve takımınızı desteklersiniz. Hatırlatmakta fayda var: Bursaspor 15., Amedspor 3. sırada. Son söz: Elbette ben de “Yüce futbol tiyatrosunun içinde kaç tiyatro vardır sizce? Ya da yeşil dikdörtgenin içine kaç sahne sığar? Bu oyunu, oyuncuların yalnızca ayaklarıyla oynadıklarını düşünmek saflık olur.” diyen Eduardo Galeano gibi düşünüyorum. Ama şimdi her iki taraftar grubunun berelerini, atkılarını önüne alıp düşünmesi gerekiyor. Futbolda sadece deplase keyifler yaşanması gerekirken; neden Yılmaz Erdoğan’ın ‘yaşayabilme ihtimali’ şiirinde dediği gibi ‘bir ülkeden bir iç ülkeye’ gidiliyor? Not: Ben Bursasporlu biri olarak ‘içeri’den bir yazı kaleme aldım, yaşananları nesnel bir şekilde anlatmaya gayret ettim, bazı yerleri de söz daha da uzamasın diye atlayıp kaydettim. Varsa eksik bir parça onu da eli kalem tutan Amedsporlu/Diyarbakırsporlu bir taraftar yazabilir, böylece tablo daha da netleşir.