Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) belki de merkez bankasından da önce açıkladığı Türkiye ekonomisine dair verilerde “oynama” yapıldığı olasılığı nedeniyle gözaltında tutuluyor aslında. Yatırımcılar Türkiye’ye doğrudan yatırım yapma kararı öncesinde büyüme, enflasyon, verimlilik, saat başı ücret gibi TÜİK bazlı veri setine bakarak; alternatif ülkelerle benzer veriler üzerinden karşılaştırmalar yaparak yatırım yapma veya başka bir ülkeye yönelme kararı alıyor. Açıklanan büyüme verisi üzerinden, nüfus rakamı ile birleşerek kişi başına gelir hesaplarında Türkiye’nin dünyadaki yeri hakkında fikir sahibi olunuyor.  Ya da en basitinden açıklanan enflasyon rakamı ile her ay birilerinin yıllık maaş zammı veya kira artış oranı belirleniyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu nedenle bu önemli kurumun uzun tarihi boyunca hesaplama yöntemleri belki dönem dönem tartışılmış. Ancak veri setinde bilerek ve tercih ederek saptırma iddiaları hiç bu kadar ayyuka çıkmamış.  TÜİK’den gelen ekonomik verilerin sağlıklı olması ise herkesin kazancı.  Doğru bilgi üzerine alınmayan kararlar çünkü eninde sonunda hüsranla buluşturuyor karar alıcıları. En son açıklamayı ertelediği ve ne zaman açıklayacağını belirtmediği yıllık ölüm istatistikleri üzerinden örneğin COVID-19 ölümleri ile ilgili bazı saklandığı iddia edilen gerçeklerin örtülmesi çabası olabileceği çokça yazıldı çizildi.  Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TV programında Ağustos sonrası faiz indirileceği açıklaması sonrasında nasıl olup da Temmuz enflasyonun politika faizi %19’un altında kalabildiğine dair isimsiz açıklamalar/TÜİK’ten karşı açıklamalar basında dikkat çekici boyutta yer aldı. BİR MB BİR DE TÜİK Son yıllarda merkez bankası başkanlığı kadar sık ve müdahale ile değişen bir kurum başkanlığı varsa o da dikkat çekici bir şekilde TÜİK Başkanlığı.  Hatta göreve vekaleten gelen bir önceki TÜİK Başkanı’nın akademisyenlerle birlikte kurduğu enflasyon, büyüme ve işsizlik ile ilgili çalışma grubunu son atanan Başkan tarafından ilk icraat olarak lağvedilmesi oldukça kötü bir başlangıç olarak kayıtlara geçmişti.   Büyüme, enflasyon ve işsizlik TÜİK verileri içinde hemen herkesin hayatına dokunması açısından en çok merakla izlenen ve tartışılan üç önemli veri olarak ön planda. İşsizlik verisi açısından ayrı bir tartışma ilerlemekte açıklanan rakamlarla ilgili.  Bu sene başına kadar her ay açıklanan işsizlik verileri önceki ve izleyen ayların ortalaması olarak; yani bir anlamda üç aylık hareketli ortalama olarak kamuoyuna duyurulmaktaydı. Daha geniş kapsamlı bir katılımla açıklanan üç aylık ortalamalardan oluşan aylık işsizlik rakamı da eleştirilerin odağında olsa da zaman zaman; hiç bir zaman bu sene başından bu yana açıklanan aylık seri kadar tutarsız, istikrarsız ve dolayısıyla güvensiz rakamlar ortaya çıkmadı. Hikâye kısmı yanında biraz rakamlar üzerinden örnek vermek gerek. TÜİK’in aylık serisi içinde en son Haziran işsizlik verileri açıklandı ve burada Mayıs’ta %13,1 olan işsizlik oranının Haziran’da büyük bir değişimle %10,6’ya gerilediğini izledik. Ekonomide tam açılmanın Temmuz ayına denk geldiği hesaplanırsa bu güçlü sıçrama oldukça olumlu.  Dikkatle izlemek gerek o zaman bu gidişatın devamının gelip gelmeyeceği konusunda bir yargıda bulunmak için. Mayıs ayında Türkiye genelinde işgücü sayısı 32,2 milyon kişi iken bu grubun içine 27,9 kişi istihdam –m edilerek iş sahibi konumunda. Aradan bir ay geçtikten sonra ise Haziran ayında işgücünden olan nüfus nasıl olduysa 31,9 milyona gerilemiş. Bu azalan sayının içinden daha çok kişi, tam 28,6 milyon kişi is sahibi olmuş; istihdam edilmiş. Böylece işsiz kalan sayısı otomatik olarak 4,2 milyondan 3,2 milyona düşmüş; işsizlik de %13,1’den %10,6’ya hızla inmiş. Başka bir açıdan rakamları verince ortada bir tutarsızlık olduğu daha net anlaşılıyor: Türkiye ekonomisinde bir ay içinde iş sahibi olanlar 602 bin kişi artarken, işsizlik 823 bin kişi düşmüş.  Aradaki fark kadar insanın nereye “kaybolduğunun” açıklaması yok. Seri içinde geriye dönük verilere baktığımızda, Ocak’ta işgücü sayısının bir ayda 636 bin kişi arttığını görüyoruz.  Hatta 2021 ilk çeyrekte işgücü artışı 1,5 milyon.  İkinci çeyrekte bu kişilerin üçte biri işgücü piyasasından siliniyor. Açıklaması gerçekten zor. Aynı aylık seri içinde daha uzun vadeli bakınca mantıklı bir işgücü rakamı izlenebiliyor. Örneğin pandemi öncesi Ocak 2020’de 31,8 milyon olan işgücü sayısı Haziran 2021’de 31,98 milyon. Nisan 2020’de yani pandeminin en sert vurduğu ayda 29,1 milyona kadar iniyor. Fakat istihdam daha sert düşünce aynı aylarda işsiz sayısı da mucizevi şekilde 4,16 milyondan 3,9 milyona geriliyor. İnanılmaz gerçekten. NEDEN AÇIKLAMAMALI?    TÜİK kendisi de aylık istihdam verisindeki tutarsızlıklardan rahatsız olsa gerek, bir de çeyreksel bazda, üç aylık ortalamalar üzerinden ayrı bir istihdam rakamı açıklıyor. Bu hafta açıklanan ikinci çeyrek işsizlik rakamları arasında tartışılacak yerler olsa da, aylık seri kadar “kör gözüm parmağına” değil. Bu seride işgücü piyasası 32,2 milyon kişi ve bunların 28,2 milyonu iş sahibi. Her ikisi de geçen yıl aynı döneme kıyasla 2,4’er milyon kişi artmış.  İşsiz sayısı 3,9 milyonda kalınca da işsizlik oranı bir sene içinde 1 puan düşerek %12,4 olmuş. Karşılaştırma çok anlamlı olmasa da aylık serideki ikinci çeyreğe ait dönem ortalaması %12,5. O zaman TÜİK’in bu çok tartışma yaratan, gerçekten uzak görünen aylık istihdam piyasası verisini eğer mevcut şekliyle açıklayacaksa, güvenilirlik tartışmaları üzerinden kendi kendini ayağından vuracaksa açıklamaması daha doğru olacak.  Yeniden, üç aylık ortalamalar üzerinden işsizlikle ilgili verileri vermesi çok daha doğru bir seçenek gibi görünüyor. Türkiye’de istihdam piyasası zaten yeterince sorunlu. 84 milyon nüfusun,  63,5 milyonu çalışabilir nüfus olarak sayılırken, ancak yarısı 32,2 milyonla “işgücü” olarak kabul ediliyor.  Çalışabilir her iki kişiden sadece birinin çalışması demek bu. Genç işsizlik %20-25 arasında kemikleşmiş durumda ve kadınların sadece üçte biri iş piyasasında. İşsizlik %12,5 civarındayken atıl işgücü oranı %25,5-27,0 aralığında seyrediyor. Tüm bunlar istihdam piyasasında olağanüstü enerji kaybı olduğunu; bunun da ülke be hanehalkı düzeyinde çok büyük bir gelir kaybı yarattığına işaret ediyor.  Bu atalet ve katılık için çözüm aramakla uğraşmak yerine TÜİK’in aylık istihdam serisinden anlam çıkarmaya çalışmak da büyük zaman kaybı yaratıyor.