Gelecek Türkiye kurgusuna yönelik olarak temel ekonomik ve toplumsal meselelerden biri sosyal yardımlara ihtiyaç duyan kesimlerin azaltılması amacıyla her türlü yolsuzlukla mücadele edilmesi ve gelir dağılımında sosyal adaletin sağlanmasıdır. Yaygın deyimle balık vermek yerine balık tutmayı öğretmektir. İçinde bulunduğumuz konjonktürü tarif etmek üzere kullanılan Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı’nda bizi bekleyen en önemli işlerden biri toplumu ve siyaseti oturduğu katı kutuplaşmadan çıkararak yeniden iş birliği ve müzakere süreçleri üzerinde inşa etmektir. Tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye toplumunu ve siyasetini bir süredir esir almış olan popülizmin gerçeküstü kurgularıyla kutuplaşmanın derinleşmesi, karizmatik bir lidere atfedilen meşruiyetin sınırlarının belirsizleşmesi, yüksek enflasyon ve ekonomik kriz baskısı altındaki toplumun geniş kesimlerinin sosyal yardımlar eliyle manipüle edilmesi bu inşa sürecini zorlaştıran faktörlerdir. Popülist iktidarların alameti farikalarından biri tarih dahil her türlü sosyal olayı ve gündemi gerçeküstü kurgularla yeniden üretmektir. Siyaset psikolojisi alanında çalışan araştırmacılar açısından bolca malzeme içeren yeniden üretim süreci aslında içinde bir yıkım sürecini de barındırır. Uzay-zaman kategorilerini ve dolayısıyla sağduyuyu yok eden bu türden girişimler sonucunda toplumun temel kurucu unsurlarından olan tarih konusunda dahi ikili, birbiriyle taban tabana zıt algıların yaygınlaşmasıdır. İster bireysel ister kolektif düzeyde olsun temel kategorilerin yıkım süreci siyasi otoritenin yaşanmış tarihten kökten farklı olan ve gerçeküstü bir başka gerçekliği ileri sürmesi, tedavüle sokması toplumdaki biz ve onlar, dostlar ve düşmanlar arasındaki ayrımın temel belirleyeni haline gelmektedir[1]. İkinci önemli mesele geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıklamasında gizlidir. Bakan, 2022 yılı Eylül ayı içinde Türkiye Aile Destek Programı başta olmak üzere engelli ve yaşlı aylığı, elektrik tüketim desteği, genel sağlık sigortası prim ödemeleri ve eğitim desteği gibi birçok alanda ihtiyaç sahibi yurttaşlara 9,6 milyar TL ödeme yaptıklarını açıkladı. Bakanlığın açıklamalarına göre, 49 farklı başlıkta gerçekleştirilen sosyal yardımlar kapsamında 2002-2022 arasında yapılan yardım 551,9 milyar TL olup, kamunun yaptığı sosyal yardımların % 82’sinin bakanlık tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Bakanlığın 2023 yılı bütçe teklifi ise 149 milyar 868 milyon 618 bin TL’dir. Bütçede teklif edilen miktar 2002-2022 arasındaki 20 yılda yapılan toplam yardımların neredeyse % 30’una denk gelecek kadar devasa büyüklüktedir.
Popülist rejimlerde bazı gruplara yönelik özel destekler artarken, belirli sosyal grupları dışlayan kamu politikalarının üretildiği gözlenmiştir. Sosyal içerme ve sosyal dışlama konusunda bakanlığın yaptığı yardımlarının yurttaşlar arasında dil, din, etnisite ve ideolojik ayrım gözetilmeden dağıtıldığını garanti altına alacak bağımsız sivil aktörlerin denetimi var mı sorusunu sormak yerinde olacaktır.
Kamu kaynaklarından bu kadar yüksek meblağların sosyal yardımlara ayrılmış olması ekonomik ve toplumsal açıdan yurttaşların içinde bulunduğu derin yoksulluğun ve yoksunluğun bir göstergesi olarak okunabilir. Siyasal açıdan bakıldığında ise, sosyal yardım mekanizmalarını elinde tutan merkezi iktidarın bu kaynakların dağıtımı aracılığıyla seçim dönemindeki siyasal rekabette üstünlük kurmasının kaçınılmaz olacağıdır. Bakanlığın açıkladığı sayısal veriler (yardım kalemlerinin sayısındaki ve bütçeden ayrılan paydaki devasa artış) Türkiye’de hızla yoksullar ile üst gelir grupları arasındaki açığın giderek büyüdüğünü de gösteriyor. Bakanlığın yardım kalemlerinden faydalanan toplumsal grupların kendi kendilerine yetemez hale gelmesi bir anlamda orta gelir grubunun hızla eridiğini gösterirken bu durum gelir dağılımındaki kutuplaşmayı da körükleyebilir. Popülist rejimlerde bazı gruplara yönelik özel destekler artarken, belirli sosyal grupları dışlayan kamu politikalarının üretildiği gözlenmiştir. Sosyal içerme ve sosyal dışlama konusunda bakanlığın yaptığı yardımlarının yurttaşlar arasında dil, din, etnisite ve ideolojik ayrım gözetilmeden dağıtıldığını garanti altına alacak bağımsız sivil aktörlerin denetimi var mı sorusunu sormak yerinde olacaktır. Gelecek Türkiye kurgusuna yönelik olarak temel ekonomik ve toplumsal meselelerden biri sosyal yardımlara ihtiyaç duyan kesimlerin azaltılması amacıyla her türlü yolsuzlukla mücadele edilmesi ve gelir dağılımında sosyal adaletin sağlanmasıdır. Yaygın deyimle balık vermek yerine balık tutmayı öğretmektir. Gençlerin önüne yeni fırsatlar açmak, her türlü kayırmacılık ve usulsüzlüklere engel olmaktır. Sosyal yardımlara bağımlılığın sandıktaki karşılığı oy kollama nedeniyle yurttaşların siyasi inisiyatiflerinin elinden alınmasıdır. Bölünmüş tarihsel koridorlarda kendi yankı fanusları içinde yüzen ikili toplumsal algı ve tarih anlayışının yeniden inşası için yurttaşlar arasında yeni müzakereci köprülerin kurulması, farklı toplumsal grupların çoğulculuk bağlamında daha fazla bir araya gelmelerinin önünün açılması gerekir. 6’lı masanın kendisi aslında toplumun geri kalanı için bir müzakere zemininin yukarıdan aşağıya kurgulanmasına dair bir iddiayı içermekle birlikte, en büyük eksiği aşağıdan yukarıya hareketlenmenin zayıf kalmasıdır. --- [1] François Bafoil, The Politics of Destruction, Three Comtemporary Configurations of Hallucniation: USSR, Polish PiS Party, Islamic State, Translated by Laurie Hurwitz, Switzerland: Palgrave Macmillan, 2021.