Bir ezberi daha bozmak lazım? Ezber şu: ? Küreselleşme süreci ile birlikte yerelin önemi arttı. AKP Hükümeti de yerel yönetimleri güçlendiriyor.? Ezberin devamı da sola yönelik :? Sol, gelişmeye ayak uyduramadığı için, kendi tarihi ile çelişkiye düşme pahasına yerelleşmeye karşı çıkmaya ve statükocu çizgiye savrulmaya başladı.? Bu ezber özü itibariyle yanlıştır. Yerelleşme, insanın aklına ilk başta demokrasinin tabana doğru yayılması, geniş halk katmanlarının karar süreçlerine daha fazla katılımı gibi olumlu unsurlar getiriyor. Bu iyi ve istenilir bir şeydir. Yerel halkın karar süreçlerine daha fazla katılması hem hizmetlerin doğru önceliklerle yapılması ve hem de demokrasi ve kentlilik bilincinin gelişimi açısından son derece yararlı ve önemlidir. Gerçekten de halihazırda merkezi yönetimle yerel yönetimler ve büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri arasındaki ilişkilerde yerel demokrasi ve yerel hizmet üretimi açısından ciddi  sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunları giderecek  düzenlemelerde zorunludur. Ama olaya biraz yakından bakınca aklımıza gelenle, başımıza gelenin bir birine neredeyse taban tabana zıt şeyler olduğunu görüyoruz. Altını çizerek belirtmek gerekir ki, neo liberal rantçı anlayışının yerelleşme anlayışı  bir yerel demokrasi programı değildir. Yerel ve küresel güç odaklarına yeni kazanç ve egemenlik alanları açma projesidir. “İdarenin Bütünlüğü İlkesi” ve Yerelleşme Bugün, yerel idarenin gücünü artırma adına yapılan düzenlemelerle, kamu yönetiminin en temel ilkelerinden biri olan “idarenin bütünlüğü ilkesi”nin içi tümüyle boşaltılmış durumdadır.. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adına bugün yapılanlar, yerel yönetimlerin yetkilerini genişletme çerçevesini fazlasıyla aşmaktadır. Adeta merkezi idare ile yerel idareler arasında kesin ve keskin bir görevler ayrılığı yaratılmaktadır. Öyle ki, “idari vesayet” kavramında ifadesini bulan, merkezi yönetimin yerel yönetime olan başatlığı anlayışını işlevsizleştirilmekte; neredeyse eşdeğer iki ayrı görev alanı yaratılmaktadır. Amaçlananın, uluslararası sermaye ile ilişkileri önündeki engeller en aza indirilmiş yerel iktidarlar yaratmak olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.  Egemenlik planlarını dünya genelini düşünerek yapan küresel sermaye açısından, yetkileri bol fakat gücü sınırlı yerel birimlerin yaratılmış olması son derece istenilir bir durumdur. Yerel demokrasi mi? Rantçı ihalece belediyecilik mi? Kapitalist ekonominin krizi ile birlikte yalnızca eğitim, sağlık vb. kamusal hizmetler değil aynı zamanda bir bütün olarak kent hizmetleri de, "özelleştirme" yoluyla yeni kar alanları haline getirildi. "Yerelleşme" programının neo liberalizm, özelleştirme, kuralsızlaştırma vb. ile birlikte gündeme gelmesi bu açıdan bir tesadüf değildir. Tüm bunlar birbirini tamamlayan gelişmelerdir.  Nitekim bugün yerel yönetimler yasalarla işlerini ihale etmeye zorlanmaktadır. “Ben ihale etmeyeceğim bu işlere uygun personel istihdam edip kendi öz gücümle yapacağım; bu benim siyasal tercihimdir” diyenlerin önüne gerek norm kadro ile gerekse personel harcamalarına getirilen bütçe kısıtları ile yasal engel getirilmektedir. Hangi yöntemle ve ne tür bir istihdam politikası ile hizmet vereceğine bile karar veremeyen bir yerel yönetim yapısının neresindedir yerelleşme? Öylesine ilginç bir tabloyla karşı karşıyayız ki, bir yerel yönetimin  kendi personeli ve imkânlarıyla  halka bedava ya da son derece ucuz hizmet üretmesi “kamuyu zarara uğratmak” bahanesi ile suç sayılmış; bu konularda yerelin üzerindeki merkezi vesayet ağırlaştırılmış ama emsal artışları, gereksiz ihaleler vb. yoluyla kamu kaynaklarını sermayeye aktarmak, yani kamuyu bu yolla zarar uğratmak teşvik edilmiştir. Yerel yönetimleri güçlendirmek derken, neyi kastettikleri de burada ortaya çıkmaktadır. Kamusal hizmetleri üretmekte yetkisiz ve yetersiz fakat her türlü hizmeti yerli ya da yabancı sermayeye  yaptırmakta en geniş yetkilerle donatılmış bir yerel yönetim anlayışı. Zaman küreselleşme süreci ile birlikte gündeme getirilen yerelleşme programının iddia edilenin aksine yerel demokrasiyi geliştirmediğini kanıtlamıştır.Aksine halk yerel yönetim süreçlerinden daha da dışlanırken,"yönetişim" adı altına yerel yönetim/sermaye ortaklığı oluşturulmuştur.  "Verimlilik" ve "hızlı karar", "verimlilik ve büyük ölçek" arasında doğrusal ilişki olduğu gerekçesiyle, adeta yerel yönetimler birer yerel imparatorluklar haline gelmiştir. Nitekim Türkiye'deki uygulamalara baktığımızda da mali ve yetki bakımından Büyükşehir Belediyeleri'nde aşırı bir güç birikmesi yaşandığını görmekteyiz. Merkezi ilçe belediyelerinin yetkileri ise sınırlandırılmıştır. Yakın zamana kadar merkez dışı ilçe belediyeleri nispeten daha yetkili idi. Gündeme gelen Bütünşehir Yasası ile artık onlar da tıpkı merkez ilçe belediyeleri gibi ancak yüzde 30 belediyecilik yapabilmektedirler. Yani merkez ilçe, merkez dışı ilçe, belde ve köylük alanlardaki nüfusun çok önemli bir bölümünün yerel temsil hakkı neredeyse sıfıra yakındır.  Çok daha önemlisi belde belediyeleri ortadan kaldırılarak yerel demokrasinin geliştirilmesine çok ağır bir darbe vurulmuştur. Ve bütün  bunlar yerelin güçlendirilmesi ve hatta ironik olarak "yerel demokrasinin geliştirilmesi" söylemleriyle hayata geçirilmiştir. Ez cümle bugün yerelleşme adı altında yapılanların demokratik bir yerelleşme ile ilgisi yoktur. Küreselleşmecilerin bugün savundukları ve uygulamaya çalıştıkları yerelleşme modelinde, yerellik adına temsil edilen çıkarlar büyük ölçüde o yerelliğin büyük çoğunluğunu temsil eden halk kesimlerinin  değil,  yerli ve evrensel bazı azınlık çıkar gruplarının çıkarlarıdır. Yerelleşme sürecinde kent yönetiminde etkisi ve ağırlığı artan kesimler kimlerdir? Halk mı yoksa bir avuç güç odağı mı? Bu sorulara yanıt bulunmadan yapılacak yerelleşme tartışmalarının işin özünü bulandıran, karartan tartışmalar olduğu kesindir.. Yerellik tartışmalarının nirengi noktası burasıdır. Peki yerelleşmeye ihtiyacımız yok mu? Türkiye’de yerel demokrasinin geliştirilmesi gerektiği doğrudur. Türkiye’de kamu alanında çok sorun vardır ve bunların çözümü için iyileştirilmelerin yapılması gerektiği de tartışılmazdır. Örneğin yerel hizmetler alanında yasalardan ve mevzuattan gelen görev karmaşası ortadan kaldırılsa, büyük şehir belediyelerinin ilçe belediyeleri üzerindeki ağır tahakkümü hafifletilse tek başına bunlar bile yerel demokrasi doğrultusunda atılmış ciddi adımlar olduğu gibi hizmet hızı ve kalitesini de  büyük ölçüde artıracaktır. (Burada yerelleşmeyi savunuyoruz diyenlerin ilçe belediyelerini büyük şehir belediyelerinin kesin ve tam tahakkümü altına sokmalarının taşıdığı çelişkiye de işaret etmiş olalım.). "Toplum için Yerel Yönetim" anlayışı bu anlamda "yerelleşme"den değil , adını açık açık koyarak "en geniş yerel demokrasi"den yanadır. Yerel demokrasi belediye başkanlarının ve güç odaklarının ihale, imar rantı vb. alanlarında hareket serbestliğinin artması değildir. En başta kentin dezavantajlı kesimleri olmak üzere tüm kent halkının katılımcı ve doğrudan demokrasinin tüm araçları kullanılarak kent yönetiminde söz ve karar sahibi olabilmesidir. "Toplum İçin Yerel Yönetim" anlayışı, halkın kent siyasetine katılım hakkının üç- beş yılda gerçekleşen seçimlerle sınırlı tutulduğu bugünkü şekli/yüzeysel demokrasiyi yetersiz bulur ve yaygınlık/derinlik bakımından genişletmeyi amaçlar. Yerel demokrasinin gerçek anlamda tabana yayıldığı, yerel yönetimlerin mümkün olan en dolaysız biçimiyle yerel halkın öz örgütlenmesi haline dönüştüğü; yerel halkın eşit biçimde hizmetlerden yararlanma koşullarının oluşturulduğu bir yerel demokrasi anlayışını savunur. "Rant için yerelleşme" anlayışı, ihale, imar rantı eksenli  hızlı kararlar alınabilmesini yerel demokrasinin önüne bir sınır olarak dikerken, "Toplum için Yerel Yönetim" anlayışı  ise  "verimlilik", "hızlı karar" vb. gibi gerekçelerle  yerel demokrasiden feragat etmez,  en geniş demokrasiyi yerel yönetim anlayışının vazgeçilmez merkezi unsuru sayar. " Ama aynı zamanda yerel demokrasinin, yerel  kaynakların doğru kullanımını sağlayarak verimi de artıracak çok önemli bir yöntem olduğu görüşündedir. Bu yüzden "verim", "hızlı karar" gibi gerekçelerle küçük birimlerde (köy/belde) yerel yönetim organizasyonlarını kaldırarak yerel yönetimleri çok büyük ölçeklere taşıyan neo liberal rantçı yerellik anlayışının karşısındadır. Aksine yerel demokrasinin gelişmesi açısından en uygun birim olan küçük yerel yönetim anlayışını savunur.